İdare HukukuMakalelerimiz

Tam Yargı Davası

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2’nci maddesinin 1’inci fıkrasının ‘’b’’ bendinde; tam yargı davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan davalar olarak belirlenmiştir.

Bu tanıma göre, tam yargı davası açılabilmesi için her şeyden önce ortada idari nitelikte bir işlemin veya eylemin bulunması ve bu işlem veya eylemden dolayı kişinin hak veya haklarının doğrudan muhtel olması gerekmektedir.

Tam Yargı Davası Nedir?

İşbu hükümler neticesinde tam yargı davalarının, idarenin işlem veya eylemlerinin neden olduğu kişisel hak ihlallerinin giderilmesi/telafisi için açılan idari nitelikte davalar olduğu söylenebilir.

Bu dava sonucunda; idarenin herhangi bir işlemi veya eylemi neticesinde zarara uğrayan kişinin maddi ve manevi kaybı tazmin edilmektedir. Bu özelliği sebebiyle tam yargı davasını, özel hukuktaki tazminat veya alacak davasının idare aleyhine açılan bir türü olarak nitelendirmek mümkündür.

Tam Yargı Davası Nasıl Açılır?

Tam yargı davası, idari işlem veya eylemin hukuki niteliğine göre idare mahkemesinde, vergi mahkemesinde ve Danıştay’da açılabilmekte olan bir idari davadır.

Tam yargı davaları doğrudan doğruya açılabilmekte olup ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açılabilmektedir. Son durumda da ilgililerin İYUK md. 11 uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.

  • İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında otuz gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.
  • İdari işlem veya eylemden ötürü hakkı ihlal edilen kişi, idari dava açma süresi içerisinde iptal davasıyla birlikte de tam yargı davası açabilir. İdari dava açma sürelerine aşağıda detaylı bir şekilde değinilecektir.
  • Tam yargı davalarında davacı, idari işlem veya eylemden dolayı hakkı muhtel olan kişidir. Davalı taraf ise söz konusu zarara sebep olan idaredir.
  • Tam yargı davaları kural olarak idari yargıdaki görevli mahkemelerde açılır. Zira bu hususta genel görevli mahkeme idari mahkemelerdir. Meğerki kanunlarda aksine bir hüküm bulunmasın. Lakin özel kanunlarda belirtilen hususlarda tam yargı davası, idari yargının temyiz mercii olan Danıştay’da, vergi mahkemelerinde ve adli yargıda dahi açılabilmektedir. Örneğin; Türk Medeni Kanunu md. 1007’de “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.” şeklinde bir düzenleme mevcuttur. Bu düzenleme gereğince tapu sicilinin tutulmasından doğan tüm zararların tazmini için tapu sicilinin bulunduğu yerdeki görevli adli yargı mahkemesine başvurmak zaruridir. Yine aynı şekilde, hukuka aykırı ve kamulaştırmasız bir şekilde bir kimsenin taşınmazına müdahelede bulunan idare aleyhine açılacak olan dava, her ne kadar idari nitelikte olsa da ‘’fiili yol’’ nitelendirmesi gereği adli yargı nezdinde görülecektir.
  • Tam yargı davası bir dilekçeyle açılır. Dilekçeler ve savunmalar ile davalara ilişkin her türlü evrak, Danıştay veya ait olduğu mahkeme başkanlıklarına veya bunlara gönderilmek üzere idare veya vergi mahkemesi başkanlıklarına, idare veya vergi mahkemesi bulunmayan yerlerde büyükşehir belediyesi sınırları içerisinde kalıp kalmadığına bakılmaksızın asliye hukuk hakimliklerine veya yabancı memleketlerde Türk konsolosluklarına verilebilir.

Tam Yargı Davasının Şartları

İdarenin sorumluluğunun doğabilmesi için öncelikle idari nitelikte bir işlem veya eylem bulunmalıdır. İdari Yargılama Usukü Kanunu md. 2/b’de yer alan tam yargı davası tanımından hareketle tam yargı davasının şartları şu şekildedir:

  1. İdarenin zarar doğurucu işlemi veya eylemi olmalıdır.
  2. İdarenin zarar doğurucu işlemi veya eylemi sonucunda kişi(ler) zarara uğramış olmalıdır.
  3. Meydana gelen zarar ile idarenin işlem veya eylemi arasında illiyet (nedensellik) bağı bulunmalıdır. İdarenin eylem ve işlemleri ile meydana gelen zarar arasında illiyet bağının olması tek başına yeterli değildir. Ek olarak, zarar doğurucu işlem veya eylemin meydana gelmesinde idarenin hizmet kusurunun bulunması; bulunmadığı hallerde ise idarenin kusursuz sorumluluğuna yol açan nedenlerin var olması gerekmektedir.
  4. İdarenin; hizmet kusurunun bulunması, bulunmadığı hallerde ise kusursuz (objektif) sorumluluğunun bulunması gerekmektedir. Hizmet kusuru çeşitleri; hizmetin hiç işlememesi, hizmetin geç işlemesi ve hizmetin kötü işlemesi şeklinde ortaya çıkabilmektedir. İdarenin kusursuz sorumluluğunun kabul edilebileceği durumlar, hizmet kusurunun bulunmadığı hallerde söz konusu olabilmektedir. Zira Danıştay’ın 1995/2388 E., 1996/5893 K. sayılı kararında ‘’Hizmet kusurunun doğurmuş olduğu zararların, kusursuz sorumluluk ilkesine göre tazmini olanaklı değildir.’’ şeklinde bir hüküm yer almaktadır. Hizmet kusuruna örnek olarak verilebilecek en güncel Anayasa Mahkemesi kararı da;

Başvuru No: 2019/25727, Karar Tarihi: 19/10/2022

“….Yapılan ihbara rağmen polislerin olay yerine geç gelmesi ve olayda yararlanan güvenlik görevlisinin hayatını kaybetmesi nedeniyle açılan tam yargı davasında, yeterli/titiz bir inceleme yapılmaması yaşam hakkının ihlali sonucunu doğurur….”

şeklinde olup ilgili idarenin hizmet kusuru olduğuna kanaat getirilmiştir.

Tam Yargı Davası Çeşitleri

Tazminat Davası Niteliğideki Tam Yargı Davası

İlgili idarenin işlem ve eylemleri nedeniyle zarar gören kişilerin idari yargıda maddi ve manevi tazminat davası açarak zarar tazmini sağladıkları tam yargı davası tazminat davası niteliğindeki tam yargı davasıdır.

Tazminat davası niteliğini haiz tam yargı davasının en tipik uygulamalarından birisi, idarenin hizmet kusuruna dayanan maddi ve manevi tazminat davasıdır.

Örneğin; idarenin yol çalışması yaparken rögar kapağını açıkta bırakıp herhangi bir uyarı levhası da koymaması sonucunda ölen bir vatandaşın yakınlarının idareye karşı açtığı maddi ve manevi tazminat davası bu dava niteliğine örnektir.

İstirdat (Geri Alma) Davası Niteliğindeki Tam Yargı Davası

Hukuken herhangi bir haklı neden bulunmaksızın idarenin malvarlığına bir mal veya para geçmiş ise bunun geri alınmasını sağlamak için açılcak olan davaya uygulamada istirdat davası niteliğindeki tam yargı davası denmektedir. Zira geri alma davasına istirdat davası da denmektedir. İşbu dava türü 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu md. 2’de açıkça belirtilmemiştir. Lakin uygulamada bu nitelikteki bir dava ilk inceleme aşamasında kabul görmektedir.

Vergi Davası Niteliğindeki Tam Yargı Davası

Vergi yükümlüsü olarak kabul gören kişi, mükellef olduğu verginin esasına veya miktarına karşı vergi mahkemesinde dava açabilmektedir.

Örneğin; vergi dairesi, olması gerekenden fazla bir şekilde vergi tahsil ederse bu işlemden dolayı zarar gören kimsenin açacağı davanın niteliği vergi davası niteliğindeki tam yargı davasıdır. Önemle belirtmek gerekir ki, işbu davaların bazılarının hukuki niteliği iptal davası niteliğinde kabul edilmektedir.

İdari Sözleşmelerden Doğan Tam Yargı Davası

Kamu hizmeti icra etmekte olan idarece, idari sözleşmelerin uygulanması sırasında sebep olunan uyuşmazlıklar tam yargı davasında çözülür. İdari sözleşmelerin hukuken geçerliliğine ilişkin anlaşmazlıklar tam yargı davası sayesinde çözülmektedir.

Tam Yargı Davasında Zamanaşımı

İdari yargıda tam yargı davası açarken esas alınacak olan sürenin hesabında, idarenin meydana getirdiği zararın hukuki niteliğine göre farklı düzenlemeler mevcuttur. Şöyle ki;

  • “İDARİ EYLEMLER”nedeniyle idari yargıda doğrudan tam yargı davası açma süresi

İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir.

Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında otuz gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir. (İYUK md. 13/1)

Şayet idare, istek hakkında 30 gün içinde cevap vermezse bu sürenin bittiği tarihten itibaren istek, idarece reddedilmiş sayılır. İsteğin idarece reddedilmiş sayılmasından itibaren 60 günlük dava açma süresi içerisine tam yargı davası açılabilir. (İYUK md.11)

  • “İDARİ İŞLEMLER” nedeniyle idari yargıda tam yargı davası açma süresi

İdari Yargıda Genel Dava Açma Süresi: İdari işlemin tebliğinden itibaren idare mahkemelerinde 60 gün ve vergi mahkemelerinde 30 gün içinde tam yargı davası açılmalıdır. (İYUK md. 7)

Kural olarak tüm idari işlemlere karşı tam yargı davası açılırken bu dava açma süresi uygulama alanı bulur. Önemle belirtmek gerekir ki, bu süreler zamanaşımı süresi değil, hak düşürücü süre niteliğini haizdir.

İdari Yargıda Özel Dava Açma Süresi

Genel dava açma süresinin idare mahkemelerinde 60 gün ve vergi mahkemelerinde 30 gün olduğu yukarıda izah edilmişti. Genel kural bu sürelerin uygulanacağı şeklinde olsa da özel yasalarda ve özel maddelerde ayrı bir dava açma süresi belirlenebilir. Bu durumda özel olarak belirlenen süre, genel dava açma süresine tahakküm edecek ve özel süre uygulama alanı bulacaktır. Lakin özel dava açma süresinin somut olaya uygulanabilmesi için idare tarafından yapılan işlemde özel dava süresi net ve aleni bir şekilde belirtilmelidir.

Şayet bu özel süre idare tarafından yapılan işlemde net ve aleni bir şekilde gösterilmezse bu durumda o idari işlem aleyhinde dava açma süresi hesabında genel dava süresi uygulama alanı bulur.

İdari İşleme Karşı Üst Makamlara Başvurma Halinde Tam Yargı Davası Açma Süresi

İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, tam yargı davasına konu edilecek idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

Otuz gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır (İYUK m.11).

İdari İşleme Karşı İlk Önce İptal Davası Açılması Halinde Tam Yargı Davası Açma Süresi

İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği üzerine; tebliğ tarihinden itibaren dava açma süresi içinde (Danıştay ve İdare mahkemelerinde 60 gün, Vergi mahkemelerinde 30 gün) tam yargı davası açabilirler.

Bir idari işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı işlemin icra tarihinden itibaren başlamak üzere dava açma süresi içinde tam yargı davası açılabilir (İYUK m.12).

İdari makamlara bir işlem veya eylem yapılması için başvurulması halinde tam yargı davası açma süresi

İlgili kişiler, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. İYUK md. 10/1’de düzenlenen bu hüküm, henüz iptal ve tam yargı davasına konu olabilecek bir idari işlem mevcut değilken veya var olmasına rağmen ilgili kişinin bilgisi yoksa; ilgili kişi idareye bir dilekçeyle başvurarak bir işlem veya eylem yapılmasını talep edebilme imkanı vermektedir.

Otuz gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer otuz günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Otuz günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı, isteminin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. İlgilinin kesin cevabı beklediği hallerde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren dört ayı geçemez.

Dava açılmaması veya davanın süreden reddi hallerinde, otuz günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idarî makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren dava açma süresi içinde dava açabilirler. (İYUK md. 10)

Tam Yargı Davasında İdarenin Hukuki Sorumluluğu

İdarenin genel olarak iki şekilde hukuki sorumluluğu doğmaktadır: Özel hukuk sorumluluğu ve kamu hukuku sorumluluğu. İdarenin, özel hukuk ilkelerine istinaden yapmış olduğu sözleşmelerden/fiillerden kaynaklanan uyuşmazlıklar kural olarak özel hukukta görülmektedir.

Örneğin; idarenin bir aracının trafik kazasının tarafı olması durumunda buna dair uyuşmazlık adli yargıda çözülecek, yol çalışması yapan belediye işçilerinin rögar kapağını kapatmayıp bir kimsenin yaralanmasına sebep olması durumunda mağdurun açtığı dava ise idari yargıda görülecektir. İdarenin, gerçekleştirdiği ihmaller veya hatalar sonucunda mağdurun zararını tazmin etmesi gerekliliği şu iki ilkeye dayanmaktadır: İdarenin hizmet kusuru (kusurlu sorumluluk) nedeniyle tazmin yükümlülüğü ve idarenin objektif (kusursuz) sorumluluğu nedeniyle tazmin yükümlülüğü.

İdarenin Hizmet Kusuru Nedeniyle Zarar Tazmin Sorumluluğu

Kamu hizmetinin örgütlenme eksikliği ya da örgütlenmenin gereği gibi yapılmamış olması, gerekli araç, gereç ve personelin sağlanmamış olması, personelin hizmetin gerektirdiği bilgi ve beceriye sahip bulunmaması, kamu hizmetinin gereklerine uygun olarak yürütülmemesi, idarenin hizmet kusurunu meydana getiririr. (Danıştay 10. Daire – 1995/3321 E., 1995/4495 K.) İdarenin hizmet kusuru üç şekilde kendisini gösterir;

  • Hizmetin hiç işlememesi
  • Hizmetin geç işlemesi
  • Hizmetin kötü işlemesi

Tam yargı davası konusu yapılabilecek olan hizmet kusuru hallerine örnek vermek gerekirse;

  • Kanalizasyondaki tıkanıklığın açılması için hemen başlatılması gereken çalışmalara üç gün sonra başlanılması,
  • Ameliyat sırasında hastaya yanlış kan veya serum verilmesi ya da seçilen tedavi yönteminin hastalıkla ilgisinin olmaması (Danıştay 10. Daire – 1996/1091 E., 1996/7530 K.),
  • Halka açık alanda yapılan gösterilerde çıkabilecek olaylara engel olunabilmesi için alınan önlemlerin yetersiz kalması,
  • Tapu ve trafik tescil işlemlerinin gerekli araştırma ve kontroller yapılmaksızın gerçekleştirilmesi,
  • Hukuka aykırı kararlar alınıp uygulanması ve uygulanmaya devam edilmesi

İdarenin Kusursuz Sorumluluğu Nedeniyle Zarar Tazmin Sorumluluğu

Kuşkusuz; yukarıda açıklandığı gibi, idarenin hizmet örgütlenmesinde ve yürütümünde ortaya çıkan eksiklikler yüzünden vatandaşlar için doğan zararlar, idarenin hizmet kusurunca tazmin yükümlülüğünü doğurur. Ancak, hizmetin örgütlenmesinde ve yürütülmesinde herhangi bir eksiklik olmamasına karşın kimi zaman eksiksiz ve gereği gibi yürütülen hizmetin kendisinden veya yürütümünde kullanılan araç, gereç, alet ve bina gibi varlıkların konumundan, vatandaşlar nezdinde zararların doğması olasıdır.

İlgili idareye herhangi bir yaptırım uygulanmaksızın söz konusu zararların giderilmemesi; ‘’idarenin sorumluluğunun riskin sosyalleştirilmesi düşüncesine dayanması’’ ve “idarenin sorumluluğunun kamu külfetleri önünde eşitlik ilkesine dayanması” ilkesine aykırılık teşkil edeceği için idarenin kusursuz sorumluluğu kabul edilmiştir.

İdarenin kusursuz sorumluluğu gereği tazmin etmesi gereken zarara şu örnek verilebilir: Bir toplumsal olayın bastırılması için güvenlik güçlerince kullanılan ateşli silahlar, olayın yaratıcıları yanında, civardan geçen üçüncü kişiler için de tehlikeler oluşturur.

Bu tür silahların kullanılması, hedef alınanlar; yani, olayın yaratıcıları için, hizmet kusurunun varlığı koşuluyla idarenin sorumluluğuna yol açtığı halde, üçüncü kişilere verilen zararlar bakımından idare, kusursuz sorumluluk ilkesine göre zararı tazmin etmek zorundadır. (Danıştay 10. Daire – 2001/4795 E., 2003/696 K.)

İdarenin Sorumluluğunu Ortadan Kaldıran Veya Azaltan Nedenler

Bazı durumlarda, doğan zararlardan, idarelerin sorumlu tutulmaması mümkün olmaktadır. Bu durumlarda he ne kadar ortada bir zarar olsa da bu zararın idarece tazmini mümkün olmayacaktır. Bu durumlar, uyuşmazlık konusu her somut olayın niteliğine göre tespit edilmelidir.

Bu durumlar şu şekildedir:

  • Mücbir Sebep
  • Beklenmedik Olay
  • Mağdurun Kusuru
  • Üçüncü kişinin kusuru

Tam Yargı Davasında Harç Hesaplama

Tam yargı davalarında dava değerinin binde 68,31’inin dörtte biri oranında yani dört binde 68,31 oranında davacıdan peşin harç alınır. Ek olarak başvuru harcı da peşin olarak ödenir. Duruşma istemi, delil tespiti, keşif, yürütmeyi durdurma gibi talepler varsa bunlar için de ayrıca harç yatırılması gerekmektedir.

Tam Yargı Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme

İdari davalar; Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış imzalı dilekçelerle açılır. İdari sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıklar sebebiyle açılan tam yargı davalarında idari sözleşmeyi yapan ilgili idarenin bulunduğu yerdeki idare mahkemesi, tam yargı davasını görmeye yetkilidir.

İdari sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklar dışında kalan tam yargı davalarında yetkili mahkeme; bayındırlık ve ulaştırma vb. bir hizmetten veya idarenin herhangi bir eyleminden zarar doğmuş ise hizmetin veya eylemin yapıldığı yer, diğer hallerde ise davacının ikametgahının bulunduğu yerdeki idare mahkemesidir. (İYUK md. 36)

Tam Yargı Davası Dilekçesi Örneği

ANKARA NÖBETÇİ İDARE MAHKEMESİNE

DAVACI :

VEKİLİ : Av. Çağrı AYBOĞA

DAVALI : ÖSYM BAŞKANLIĞI (BİLKENT/ANKARA)

D. KONUSU : ÖSYM tarafından …….. yılında gerçekleştirilen ….. sınavı sonucunda müvekkilin ihlal edilen hakkı doğrultusunda oluşan zararın tazmini talebidir.

HARCA ESAS DEĞER : 10.000,00 TL

İHLALE İLİŞKİN AÇIKLAMALAR:

  1. Müvekkil mezun olduğu ……… Mesleki ve teknik Anadolu Lisesini birincilikle bitirmiş ve ÖSYM’nin yapacağı sınavda okul birincileri kontenjanından yararlanma hakkı doğmuştur. Bu sisteme göre okul birincileri ile diğer mezunlar aynı sıralamaya sokulmamakta ve üniversitelerin açacağı okul birincileri kontenjanı miktarına göre kendi aralarında yapılacak sıralama neticesinde yerleştirme gerçekleştirilmektedir. Müvekkil de ÖSYM nin yaptığı bu uygulamaya göre okul birincileri kontenjanına dahil olmaya hak kazanmıştır. Müvekkilin okul birinciliği ise ………………….. Kaymakamlığı …………………….. Mesleki Ve Teknik Anadolu Lisesi müdürlüğünce ÖSYM’ye gönderilen dilekçe ile sabittir (EK3: ilgili resmi yazının sureti)
  2. Müvekkil davacı; davalılardan ÖSYM başkanlığı tarafından ………… yılında yapılan ÖSYS sınavına girmiş ve sınav sonuçları …………. tarihinde açıklanmıştır. Açıklanan sınav sonuçlarına göre müvekkil …………………… puan alarak …………………. Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği bölümüne davalı ÖSYM tarafından okul birincisi kontenjanından değil genel aday kontenjanından yerleştirilmiştir. …………. Üniversitesi’nin aynı bölümüne okul birincisi kontenjanı yerleştirme taban ve tavan puanlarına göre ……………….-………………….. puanları ile yerleştirme yapılmıştır.( Ek2: Ösym internet sitesinde belirtilen ilgili sınava ait yerleştirme taban ve tavan puanları sureti) Müvekkilin tercihleri arasında bulunan bu üniversitede bu bölüme yerleşememesi açıkça hakkın ihlalini teşkil etmektedir.
  3. Yerleştirme sonucuna karşı tarafımızca yürütmenin durdurulması ve iptali için Ankara ….. İdare Mahkemesi ………… E. Sayılı dosyası ile iptal davası açılmoş olup işbu hava halen derdesttir.

MADDİ TAZMİNAT İSTEMİNE İLİŞKİN AÇIKLAMALAR

  1. Müvekkilin ailesi İstanbul’da yaşamaktadır. Ve tercihleri arasında hakkı olan ………… üniversitesi mühendislik fakültesi bilgisayar mühendisliği yerleşememiştir. ………….. ili ile ……………….. ili arasında ulaşım oldukça kolay ve ulaşım maliyeti oldukça düşük bedellerle sağlanmaktadır. Hatta iki il arasında ……………… belediyesinin ……. numaralı günlük …. sefer yapan belediye otobüsü bulunmaktadır. Bu yol ile öğrenci olan yolcular otobüse 3,5 tl yolculuk ücreti ödemektedirler. Eğer müvekkil, hakkı olan şekilde ve okul birinciliği kontenjanı çerçevesinde yerleştirme yapılmış olsaydı bu üniversiteye yerleşecek ve eğitimi için bu yolu kullanarak günlük git-gel yapacaktı. Haliyle de yerleşim ve barınma giderleri söz konusu olmayacaktı.
  2. Ancak müvekkil haksız bir şekilde ………………..’de bulunan ………….. üniversitesine Genel Kontenjan çerçevesinde yerleştirilmiştir. Ve bu sebeple ailesinden ……….. km uzakta yaşamaktadır. Barınma, şehirlerarası ulaşım ve ek eğitim giderleri ile beraber müvekkil gereksiz yere mali yükler altına girmiştir.
  3. Müvekkilin okuduğu bölüm ilk yılı dil hazırlık eğitimi olmak üzere toplamda beş yıldır. Dolayısı ile müvekkil haksız ve gereksiz yere beş yıl boyunca mali anlamda ciddi ölçüde yük altına girmiştir. Beş yıllık süreç göz önüne alınırsa müvekkil ve ailesi idarenin bu eyleminden dolayı maddi gidere katlanmak zorunda kalmıştır. Bu hesaplamaya yapılacak diğer giderler katılmamıştır. Fazlaya dair hakkımızı saklı tutmak kaydıyla şimdilik 30.000,00 TL’nin davalı idareden tazminen tahsiline ve müvekkile verilmesine karar verilmesini talep etmekteyiz.

MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİNE İLİŞKİN AÇIKLAMALAR

  1. Müvekkil sonuçların açıklandığı dönemden itibaren ruhsal bunalımlara girmiş ve kendisine yapılan bu haksızlık neticesinde kendisini psikolojik baskı altında hissetmiştir. Üniversite sınavı sonuçlarına göre istediği bölümü kazanabilmesine rağmen bu sevincini yaşayamamıştır.
  2. Ösym tarafından yerleştirme, kurumun kendi çizdiği çerçevede ve adaylara verilen haklar bünyesinde yapılsaydı müvekkil ……………….’a oldukça yakın olan ……………….’nde okuyacak ve ailesi ile arasına mesafe girmeyerek her an aile ortamını yaşayabilecek, oluşabilecek herhangi olumsuz bir durumda ailesinin desteğini anbean yanında hissedebilecekti. İdarenin bu haksız eylemi neticesinde müvekkil bu desteklerden mahrum kalmış ve ailesinden ………….. km uzakta yalnız kalmıştır. Bu hususlar müvekkilde halen etkisini göstermektedir. Müvekkil eğitimi için ailesinin yanında ayrılırken isteksiz tavırlar göstermektedir. Böylece hayat ve eğitim kalitesi düşmektedir.
  3. Anılan sebeplerle 100.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunuyoruz.

HUKUKİ NEDENLER : İYUK, sair mevzuat

HUKUKİ DELİLLER : Dilekçede sayılan ve ekte sunulan belgeler, Davalı İdare elindeki belge ve bilgiler her türlü delil hakkımızı saklı tutmak kaydıyla her türlü delil

SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklanan ve kendiliğinden göz önüne alınacak sebeplerle ………………….. tarihli idari işlem ile ihlal edilmiş bulunan müvekkilin zararının tazmin edilmesini, fazlaya dair haklarımız saklı kalmak kaydıyla şimdilik 30.000,00 TL maddi tazminatın ve 100.000,00 TL manevi tazminatın davalı idareden tazminen tahsiline ve müvekkile verilmesin, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar veirlmesini saygılarımla bilvekale talep ederim. …./…/…

Davacı Vekili

Av. Çağrı AYBOĞA

Tam Yargı Davası Hangi Yargılama Usulüne Tabidir?

İYUK md. 1 “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlıkların çözümü, bu Kanunda gösterilen usullere tabidir. 2. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemelerinde yazılı yargılama usulü uygulanır ve inceleme evrak üzerinde yapılır.” hükmünü amirdir. Dolayısıyla tam yargı davasında yazılı yargılama usulü uygulanacaktır.

Tam Yargı Davası Ne Kadar Sürer?

Bu soruya net bir cevap verilmesi mümkün değildir. Zira uyuşmazlık konusu eylem/işlemin niteliği, zararın mahiyeti, mevcut delillerin yeterliliği, yetkili idare mahkemesinin mevcut iş yükü vb. hususlar bu davanın karara çıkma süresini etkileyecek önemli faktörlerden birkaçıdır. Türkiye’deki yerel mahkemede görülen bir idari davanın karara çıkması için yaklaşık 1 yıllık bir süreye ihtiyaç olmaktadır.

Tam Yargı Davasında Arabuluculuk Zorunlu Mudur?

Tam yargı davası açarken bazı durumlarda önce idareye başvurma zorunluluğu mevcuttur. Yukarıda detaylı bir şekilde bilgilendirme yapıldığı için bu husus tekrar ele alınmayacaktır.

Tam Yargı Davalarında Dava Değeri Nasıl Belirlenir?

İYUK md. 3/2-b’de tam yargı davasına ilişkin dilekçede dava konusu miktarın yer alması gerektiği net bir şekilde hüküm altına alınmıştır.

Dava konusu miktar tıpkı özel hukukta olduğu gibi idari yargıda da alınacak harç bakımından oldukça önemlidir. Nitekim idari yargıda dava açma sürelerinin adli yargıya nazaran daha kısa olması ve alacağın bir kısmının talep edilerek fazlaya ilişkin hakların daha sonra ileri sürülmesi mahkemelerce her zaman kabul edilmediği hususları göz önüne alındığında tam yargı davalarında dava değerinin ciddi önem teşkil ettiği kabul edilmektedir.

Dava konusunun belirtilmesi gerekliliğinin bir diğer önemli nedeni de; İYUK md. 31’de Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ıslaha ilişkin düzenlemelerine atıf yapılmamasına ve bu nedenle idari yargıda ıslah yaparak talebin daha sonradan arttırılmasının uygulamada kabul görmemesinden ileri gelmektedir.

11.04.2013 tarih ve 6459 sayılı Kanunun 4. maddesiyle İYUK md. 16/4’e eklenen ek cümlede; tam yargı davalarında dilekçede belirtilen miktar, nihaî karar verilinceye kadar harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilecektir.

Kısacası bu ek cümle ile, davacının dava açarken belirlediği miktarla bağlı kalması ve sonradan ek bir dava da açamaması nedeniyle uğrayabileceği zararları giderilmektedir. Bu sayede; İYUK md. 31’de Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ıslaha ilişkin düzenlemelerine atıf yapılmamasının olumsuz sonuçları da giderilerek davacıya talebini artırabilme olanağı getirilmiştir. Bu uygulama bir nevi HMK’deki ıslah müessesesinin idari yargıya yansıması olarak kabul edilebilir.

Çağrı Ayboğa

Avukat Çağrı Ayboğa, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olup yüksek lisans öğrenimine devam etmektedir. Ayboğa + Partners Avukatlık Bürosu’nun kurucu avukatlarındandır. Ankara Barosu’na kayıtlı olarak dinamik ve tecrübeli ekibiyle avukatlık mesleğini icra etmektedir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Ara