Ceza Hukuku

Trafik Kazasında Tali Kusur ve Asli Kusur Oranı Nedir?

Trafik Kazası Yaralama Beraat Kararı (Fren ve Tali Kusur) Güncel 16.07.2024

 Trafik Kazasında Tali Kusur ve Asli Kusur Oranı Nedir? Trafik kazalarında tazminat hesaplaması, kazaya karışan tarafların kusur oranlarının belirlenmesiyle yapılır. Tek taraflı trafik kazalarında, eğer hak sahibi yolcu ise, sadece sürücünün kusur oranının tespiti yeterlidir. Bu durumda, sürücünün hatalı olup olmadığına bakılarak tazminat miktarı hesaplanır.

Ancak çift taraflı veya zincirleme trafik kazalarında durum daha karmaşıktır. Bu tür kazalarda, kazaya karışan tüm araçların kusur oranları ayrı ayrı belirlenir. Her bir aracın kazadaki sorumluluğu ve hatası dikkate alınarak toplam kusur oranı hesaplanır. Ardından, bu kusur oranlarına göre tazminat miktarları belirlenir.

Kusur oranlarının doğru tespiti, adil bir tazminat hesaplaması için son derece kritiktir. Yanlış veya eksik kusur tespiti, tazminatın hatalı hesaplanmasına ve mağdurların adil bir şekilde zararlarının karşılanmamasına neden olabilir. Bu nedenle, trafik kazalarında kusur oranlarının dikkatli ve doğru bir şekilde belirlenmesi büyük önem taşır.

SIRADAKİ MAKALE – Trafik Kazası Tazminat Hesaplama

DMCA.com Protection Status

İçerik

Trafik Kazasında Tali Kusur ve Asli Kusur Oranı Nedir
Trafik Kazasında Tali Kusur ve Asli Kusur Oranı Nedir

Trafik Kazalarında Kusur Oranları Nasıl Belirlenir?

Trafik kazalarında, ilk yapılması gereken tarafların anlaşarak kendilerince veya anlaşma sağlanamazsa kolluk kuvvetlerince tutanak tutulmasıdır. Bu tutanak, yazılı belge niteliğindedir ve tarafların imzasını içerir. Ardından, tarafların kusur durumlarının incelenmesi için tutanak ve kaza anında çekilen fotoğraflar ilgili sigorta şirketine iletilir.

Sigorta şirketleri, bu belgeler doğrultusunda kazaya karışan araç sahipleri için dosya açar ve TRAMER kaydı oluşturur. Anlaşmalı Kaza Tespit Tutanağı (KTT), aynı zamanda TRAMER olarak bilinen SBM (Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi) sistemine sigorta şirketi tarafından yüklenir. Bu belgelerin sisteme yüklenmesinden itibaren Tramer Komisyonu, gerekli incelemeleri yapar ve 3 gün içinde kusur oranlarını belirler. bkz: Ankara Trafik Kazası Avukatı

Trafik Kazası Kusur Tespit Davası Nedir?

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre, hak sahibi, uyuşmazlık konusunda tespit davası açarak mahkemeden bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığına ya da yokluğuna, ya da bir belgenin sahte olup olmadığına dair karar vermesini isteyebilir.

Tespit davalarına uygulamada sıkça başvurulur ve bu davalarda, hak sahibinin davayı açmak için hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunması gerekir.

Trafik Kazası Kusur Tespit Davası Nedir?
Trafik Kazası Kusur Tespit Davası Nedir?

Trafik kazalarında tespit davasının önemi, sorumluluğun belirlenmesi ve zararın tazmini konusunda ortaya çıkar. Bu davanın sonunda, hak sahibinin kusurlu olmadığının tespit edilmesi halinde, sigorta şirketi veya kusurlu karşı taraf sürücüsünden zararların karşılanması daha mümkün hale gelir.

Trafik Kazalarında Kusur Oranları Nedir?

Trafik kazalarında kusur oranları, kazaya karışan tarafların hatalı olma derecelerini belirlemek için kullanılan bir ölçüttür. Bu oranlar, kaza sonrası yapılacak tazminat hesaplamalarında önemli bir rol oynar. Kusur oranlarının doğru bir şekilde belirlenmesi, adil bir tazminat sürecinin sağlanması açısından kritik öneme sahiptir.

Trafik Kazalarında Tali Kusur Nedir?

Trafik kazalarında kusur değerlendirmesi, trafik bilirkişisi tarafından yapılır ve Kaza Tespit Tutanağı’nın 3. sayfasındaki “Kazanın Özeti” bölümünde “ASLİ” ve “TALİ” kusur durumlarına göre yorumlanabilir.

Trafik kazalarında tali kusur, kazanın meydana gelmesinde ilgili sürücünün ikincil yani daha az kusurlu olduğu anlamına gelir.

Detaylı bilgi ve bilirkişi raporlarımızdan yararlanmak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Trafik Kazalarındaki Tali Kusurlar Nelerdir?

Trafik Kazalarındaki Tali Kusurlar Nelerdir?
Trafik Kazalarındaki Tali Kusurlar Nelerdir?
  1. Dur işaretine uymamak
  2. Hatalı şekil veya yerde yük ve yolcu alma veya indirme
  3. Hatalı şekil veya yerde yük ve yolcu taşıma
  4. Trafiğe uygun olmayan araçla yola devam etmek
  5. Uykusuz, yorgun, hasta veya dalgın bir şekilde araç kullanmak
  6. Karşılaşma durumunda veya şehir içinde selektör yapmamak, kısa farları kullanmamak
  7. Araçta reflektör bulundurmamak
  8. Araçta çekme halatı, takoz veya zincir bulundurmamak
  9. Alkollü araç kullanmak
  10. Aşırı hızla araç kullanmak

Trafik Kazalarında Kusur Belirleme Süreci Nasıl İşler?

Trafik Kazalarında Kusur Belirleme Süreci Nasıl İşler
Trafik Kazalarında Kusur Belirleme Süreci Nasıl İşler

Herhangi bir trafik kazasına karışıldığında yapılacak ilk iş, ayrıntılı bir şekilde kaza tespit tutanağının tutulmasıdır. Bu tutanağa, aynı zamanda kaza yerinin ve araçlardaki hasarın net bir şekilde görüldüğü fotoğrafların eklenmesi gerekmektedir. Ancak, bu adımlar trafik kazası kusur oranı hesaplama işlemi için yeterli değildir. Kusur oranının belirlenmesi için yapılması gerekenler aşağıda sıralanmıştır:

Olay Yerinde Tutanak ve Fotoğraf Çekimi:

    • Olay yerinde tutulan tutanaklar ve kaza fotoğrafları, sürücüler tarafından ilgili sigorta şirketine gönderilmelidir.
    • Kaza fotoğraflarının, araçlar kaza yerinden hareket etmeden önce çekilmiş olması gerekmektedir.

Sigorta Şirketine Bildirim:

    • Sigorta şirketi, kaza dosyası açarak Trafik Sigortaları Bilgi Merkezi’ne bildirim yapar.
    • Bu işlem için sigorta şirketinin 1 günlük işlem süresi vardır.

Kusur Oranı Sorgulama:

    • Tramer’e gerekli bildirim yapıldıktan sonra trafik kazası kusur oranı sorgulama aşamasına geçilir.
    • Trafik kazalarında kusur tespiti ve bilirkişilik faaliyetleri 3 iş günü içinde tamamlanarak kusur oranları sigorta şirketine bildirilir.

Tazminat Ödemesi:

    • Belirlenen kusur oranlarına sürücü ve sigorta şirketi tarafından itiraz edilmezse, poliçede belirtilen esaslar dâhilinde tazminat ödemesi yapılır.

Kusur Oranlarına İtiraz:

    • Kazaya karışan sürücüler, kusur oranlarına itiraz edebilirler. Bu işlem için yasal süre 5 iş günüdür.
    • 5 gün içinde sigorta şirketi ile Tramer, kusur oranlarının belirlenmesinde aynı görüşe sahip olamazsa, Tutanak Değerlendirme Komisyonu’na başvuru yapılması gerekmektedir.
    • Komisyonun vereceği karar bağlayıcıdır ve kararın verilmesinden sonraki 8 iş günü içinde tazminat ödemesi yapılır.

Trafik Kazası Kusur Tespiti Nedir Nasıl Belirlenir?

Maddi hasarlı trafik kazası tutanaklarındaki kusur oranını SBM Tramer belirler. Ancak jandarma veya polis tarafından düzenlenen kaza tutanaklarında kusur oranını, tutanağı düzenleyen görevliler belirler.

Buradaki en önemli fark, Tramer’in kusur oranını 49 kaza senaryosu üzerinden %0, %50 veya %100 olarak belirlemesidir. Polis veya jandarma görevlileri ise kusur oranını yüzdesel olarak belirtmezler; karayolları trafik kanunundaki maddeleri referans alırlar.

Bu maddelere göre, ilgili mevzuat çerçevesinde kusur oranının asli mi yoksa tali mi olduğuna bakılır ve buna göre yüzdesel sonuç çıkarılır.

Bir diğer önemli husus, Tramer’in yalnızca asli kural ihlallerine göre değerlendirme yaparken, jandarma veya polis görevlilerinin hem asli hem de tali kusur ihlallerine göre değerlendirme yapmasıdır.

Yüzdesel sonuçlar sigorta şirketleri tarafından belirlenir, ancak trafik literatüründe genel olarak asli kusur %75, tali kusur %25 olarak kabul edilir. Bu oranlar genel bir kanıdır ve farklılık gösterebilir. Mahkemelerce görevlendirilen adli tıp uzmanları veya adli trafik bilirkişileri ise kendi görüş ve kanaatlerine göre %70-%30 veya %80-%20 gibi farklı kararlar verebilirler.

Sigorta şirketiniz kaza kusur oranınızı farklı hesaplıyor ise itiraz hakkınız vardır. İtirazınız sonucu değiştirmiyorsa yasal süreç başlatılabilir.

Kusur oranının belirlenmesi ve araç kusur oranı sorgulaması konusuna kısaca değinelim:

Tramer’de kusur oranı 3 iş günü içinde belli olur. Ancak Tramer’de mutabakatsızlık veya komisyon değerlendirmesi gibi durumlarda bu süre 5 ile 7 iş gününe uzayabilir.

Jandarma veya polis tutanaklarında ise tutanak tutulduğu anda kusur oranı belirlenir. Görevliler genellikle tutanağı kazazedelere birkaç gün sonra trafik denetleme şube müdürlüğünden veya polis merkezinden alabileceklerini belirtirler. Bu nedenle kolluk kuvvetlerinin düzenlediği kaza tutanağındaki kusur oranı birkaç gün sonra belli olur.

Trafik kazası tutanak sonucunu öğrenmek için sbm.org.tr adresinden araç kusur oranı sorgulama sayfasını kullanabilirsiniz.

Trafik Kazasında Ceza Dosyasında Kusur Tespiti
Trafik Kazasında Ceza Dosyasında Kusur Tespiti

Trafik Kazasında Ceza Dosyasında Kusur Tespiti

Hukuk Hakiminin Ceza Davasındaki Bilirkişi Raporu ile Bağlı Olmadığı Durumlar

Hukuk hakimini, başka bir amaç ve görüş açısından yapılan inceleme sonucunda elde edilen “kusur” ve derecesi ile bağlı saymak, yasa hükümlerine aykırı olup tarafların haklarını ihlal eder. Aksi takdirde, HMK 198 (HMUK 240) maddesinde yer alan “Hakim delilleri serbestçe takdir eder” hükmü ve bilirkişi incelemesi ile ilgili HMK 281 (HMUK 283) maddesinde yer alan hükümlerle çelişen bir uygulama ortaya çıkar. Bu hükümler, hakimin raporda eksik ve anlaşılmaz gördüğü yönleri tamamlatma ve açıklatma yetkisi ile gerçeğin ortaya çıkması için yeniden bilirkişi incelemesi yaptırma yetkisini içerir.

Bu nedenle, ceza mahkemesindeki bilirkişi raporu ile bağlı kalmaksızın, hukuk hakimi tarafların taleplerini ve varsa yeni kanıtları dikkate alarak, kesin bir sonuç alınıncaya kadar bir veya birkaç kez bilirkişi incelemesi yaptırabilir.

Ceza Davasının Sonucunun Beklenmesi Gerekiyor mu?

Hukuk hakimi ceza davasının sonuçlanmasını beklemeli midir? Başka bir deyişle, ceza davası sürerken hukuk mahkemesinde açılan tazminat davasında, hakim ceza davasını “bekletici sorun” yapmalı mıdır?

Bu konuda farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre, “bekletici sorun”, bir davada davalı tarafından ileri sürülen bir hususun mahkemenin görevi dışında kalması durumunda söz konusu olabilir. Ancak, haksız eylem nedeniyle açılan tazminat davalarını çözmek tamamen hukuk hakiminin görevidir. Ayrıca, “bekletici sorun” savı karşısında kalan dava hakiminin, bu savın mutlaka görevli mahkemede çözülmesini beklemesi zorunlu değildir ve birçok durumda savları kendisi karara bağlayabilir.

Ceza davasının sonucunun beklenmesi gerektiğini savunanlara göre ise, BK m.53 gereğince hukuk hakimi, ceza mahkemesinin mahkumiyet kararıyla veya suçun işlenmediğine ilişkin kesin aklama kararıyla bağlıdır. Ceza hakiminin olayın nasıl gerçekleştiğine ilişkin saptamaları da hukuk hakimini bağlar. Bu nedenle ceza davasının sonucu beklenmeli ve çıkacak sonuca göre karar verilmelidir. Ayrıca, ceza ve hukuk mahkemelerinin verecekleri kararlar arasında farklılıkları önlemek ve adalete olan güveni sarsmamak için “bekletici sorun” kabul edilmelidir.

Ceza davasının beklenmesi gerektiğini savunanlar, TBK 74 (BK 53) maddesini ve ceza hukuku ile hukuk davalarının konuları ve amaçlarının farklı olduğunu göz ardı etmektedirler. Ceza hukukunda “kast” ve “taksir” öğeleri esas alınırken, tazminat davalarında “kusur” ve “sorumluluk” aranır. Ceza dosyasındaki kanıtlar, bu kanıtlara dayanan kesin mahkûmiyet veya aklama kararları hukuk davasında dikkate alınmak zorundadır. Ancak, bu zorunluluk tazminat istemine engel değildir. Eğer bir eylem ceza hukuku açısından suç teşkil etmese veya kanıt yetersizliği nedeniyle aklama kararı verilmiş olsa bile, eylem zarara neden olmuşsa ve zarar ile eylem arasında nedensellik bağı varsa, hukuk hakimi tazminat ödenmesine karar verebilir.

Bu nedenle, ceza-hukuk ilişkisinde dengeli bir yol izlenmelidir. Buna göre:

  1. a) Hukuk hakimi, kusurun varlığını ve derecesini belirlemede bağımsız olsa da, ceza davasında toplanan kanıtları, maddi olguları ve eylemin hukuka aykırılığını dikkate almak zorundadır. Ceza davası daha önce açılmışsa, en azından kanıt toplama aşamasının tamamlanmasını beklemelidir. Ancak, ceza davasındaki kusur incelemesinin sonuçlanmasını ve kararın kesinleşmesini beklemek gereksizdir.
  2. b) Hukuk mahkemesinde tazminat davası açılmış ve ileri bir aşamaya gelinmişse, ceza kovuşturması uzamış ve henüz ceza davası açılmamışsa veya açılması gecikecekse, beklemek gereksizdir. Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, haksız eylemin cezalandırılabilir bir suç niteliğinde sayılması için ceza davası açılmış olması ve mahkumiyet kararı verilmiş olması şart değildir. Ayrıca, hukuk hakimi eylemin suç niteliğini doğrudan araştırma yetkisine sahiptir.

 

1) Taraflar Ceza Davasındaki Bilirkişi Raporuna İtiraz Etmemişlerse

Taraflar, ceza dosyasındaki bilirkişi raporuna itiraz etmez ve raporun içeriğini kabul ederlerse, hukuk hakimi, HMK’nın 25 ve 26. maddeleri uyarınca, tarafların talep etmediği bir hususu yeniden inceleyemez. Böyle bir durumda, hukuk hakiminin yeni bir kusur incelemesi yaptırması zaman kaybıdır. Ancak, HMK’nın 31. maddesi gereğince, hakimin uyuşmazlığın aydınlatılması için gerekli gördüğü durumlarda, taraflardan açıklama yapmalarını, delil sunmalarını isteyebilir. Bu yetki kapsamında, zararı ve kapsamını araştırmak için yeni bir bilirkişi raporu alınması mümkündür.

Ceza mahkemesinde verilen kusur raporlarında “asli kusur-tali kusur” ayrımı yapılıp, kusur oranları belirtilmediği için hukuk hakimi bilirkişi atayarak kusur oranlarını belirten bir rapor isteyebilir. Ceza mahkemesinde alınan kusur raporuna dayanarak verilen mahkumiyet kararı Yargıtay tarafından onanmışsa, hukuk hakimi bu karara bağlı kalmalı ve atayacağı bilirkişi, ceza dosyasındaki rapora dayanarak kusur oranlarını belirlemelidir.

2) Taraflar Ceza Davasında Alınan Kusur Raporuna İtiraz Etmişlerse

Bu durumda hukuk hakimi, ceza dosyasındaki bilirkişi raporunu “kesin delil” olarak kabul edemez ve yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmalıdır. Yargıtay’ın kararlarına göre, ceza mahkemesinde alınan bilirkişi raporu hukuk hakimini bağlamaz. Hukuk hakimi, tarafların itirazlarını dikkate alarak yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmalıdır. Ceza davasında yapılan bilirkişi incelemesi ile hukuk davasındaki inceleme, amaç ve ilkeler bakımından farklılık gösterir.

3) Bilirkişi Raporlarına İtirazların İncelenmesi

Hukuk hakimi, ceza dosyasındaki raporun dışında görevlendirdiği bilirkişilerin düzenlediği raporlara yapılan itirazları inceler. İtirazların haklı nedenlere dayanması ve gerekçeli olması gerekir. Soyut itirazlar dikkate alınmaz. İtirazlar haklı nedenlere dayanıyorsa, yeniden bilirkişi kurulu oluşturulmalı ve yeni bir rapor alınmalıdır. İki rapor arasında çelişki varsa, üçüncü bir bilirkişi raporu alınması zorunludur.

4) Davacı Vekili Raporuna İtiraz Etmezse

Davacı vekilinin rapora itiraz etmemesi, davalı lehine kazanılmış hak oluşturur. Yeniden alınacak bilirkişi raporunda davalının kusuru artmışsa, davacı bundan yararlanamaz.

5) Zarar Görenin Kusuru Yoksa, Sorumlular Arasındaki Kusur Paylaşımı

Zarar görenin kusuru yoksa, sorumlular arasındaki kusur oranlarının ayrıntılı olarak belirlenmesine gerek yoktur. Özellikle yolcu taşımalarında, yolcunun kusuru yoksa kusur raporu alınması gereksizdir. Bu durum, yeni Türk Borçlar Kanunu’nun 61 ve 62. maddeleri ile desteklenmektedir.

6) Tek Yanlı Kazalarda Bilirkişi İncelemesine Gerek Yoktur

Sürücünün kendi kusuruyla tek yanlı kaza yaparak ölmesi veya yaralanması durumunda, kaza tutanakları ve Savcılık Soruşturma dosyasındaki bilgiler yeterlidir. Ayrıca bilirkişi atanmasına gerek yoktur. Tek yanlı kazada araçta bulunanların ölümü veya yaralanmaları durumunda, yolcuların kusuru söz konusu değilse, kusur incelemesi yapılmaz.

7) Zincirleme Kazalarda Kusur Değerlendirmesi

Zincirleme kazalarda, her kaza ayrı ayrı değerlendirilmelidir. İlk kazaya neden olanlarla sonradan gelen araçların sorumlulukları ayrı ayrı belirlenir. Örneğin, iki aracın çarpışmasından sonra gelen üçüncü araç, çarpılan araca zarar verirse, ilk çarpan araç hafif hasardan, sonradan gelen araç ağır hasardan sorumlu olur. Yargıtay kararları da bu yöndedir.

8) Kaza Teknik Arıza Sonucu Meydana Gelmişse

Kaza teknik arıza nedeniyle meydana gelmişse ve olay açıkça belirginse, kaza tutanakları ve soruşturma dosyası yeterlidir. Karayolları yapım hatası gibi iddialar yoksa, kusur incelemesine gerek yoktur.

9) Araçtaki Üretim ve Onarım Hatalarından Kaynaklanan Trafik Kazaları

Trafik kazaları bazen üretim veya onarım hatalarından kaynaklanabilir. Eğer kazanın oluşunda sürücünün kusuru yoksa ve kazanın nedeni periyodik bakım eksikliğinden kaynaklanmıyorsa, kazanın üretim hatasından veya yetkili servisin hatasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı incelenmelidir.

Trafik Kazası Taksirle Yaralama Yargıtay Kararları
Trafik Kazası Taksirle Yaralama Yargıtay Kararları

Trafik Kazası Taksirle Yaralama Yargıtay Kararları

T.C. YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ E. 2021/4178 K. 2021/6867 T. 13.10.2021

* TAKSİRLE YARALAMA SUÇU ( Mevcut Olaydaki Trafik Kazasında Bir Kişinin Yaralandığı ve Zarar Suçu Oluştuğu – Sanığın Taksirle Yaralama Suçundan Cezalandırıldığı Dikkate Alındığında Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçundan Hüküm Verilmesine Yer Olmadığına Kararı Verilmesi Gerektiği )

* TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMA SUÇU ( Tehlikeli Eylemin Zarara Yol Açması ve Taksirle Yaralama Suçuyla Birlikte İşlenmesi Halinde Cezaların Ağırlığı Yerine Zarar Suçu-Tehlike Suçu Ölçütü Esas Alındığı – Bu Durumda Sanık Taksirle Yaralama Suçundan Cezalandırabiliyor İse Taksirle Yaralamadan Cezalandırılması Gerektiği/Şikayetin Gerçekleşmemesi Şikayetten Vazgeçilmesi ya da Uzlaşma Nedeni İle Taksirle Yaralama Suçundan Cezalandırmanın Mümkün Olmadığı Durumda Sanığın 5237 SK Md. 179 Uyarınca Cezalandırılması Gerektiği )

* ALKOLLÜ ARAÇ KULLANIMINDA BİLİNÇLİ TAKSİR ( 1,00 Promilden Fazla Alkol Miktarı Güvenli Sürüş Yeteneğini Ortadan Kaldıracağı ve Bilinçli Taksir Hükümlerinin Uygulanması Gerektiği – Somut Olayda Sürücünün 0,78 Promil Alkollü Olduğu/Sanık Hakkında Bilinçli Taksir Hükümlerinin Uygulanmasının Hukuka Aykırı Olduğu )

ÖZET : Dava, trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçlarına ilişkindir.

5237/m.22,89,179

Dairenin yerleşik uygulamasına göre tehlikeli eylemin zarara yol açması ve her iki suçun birlikte işlenmesi halinde cezaların ağırlığı yerine zarar suçu-tehlike suçu ölçütü esas alındığından sanığın taksirle yaralama suçundan; şikayetin gerçekleşmemesi, şikayetten vazgeçilmesi veya uzlaşma nedeni ile taksirle yaralama suçundan cezalandırmanın mümkün olmadığı durumda ise sanığın trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan cezalandırılması gereklidir. Somut olayda bir kişi yaralanmış ve zarar suçu oluşmuş olup sanığın taksirle yaralama suçundan cezalandırıldığı dikkate alındığında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ”hüküm verilmesine yer olmadığına” kararı verilmesi yerine mahkumiyete karar verilmesi hukuka aykırıdır.

Ek olarak Adli Tıp Kurumunun görüşlerine ve Dairenin yerleşik uygulamalarına göre, 100 promilden fazla alkol miktarı güvenli sürüş yeteneğini ortadan kaldıracağından bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiğinin kabul edilmiş olup sürücünün kaza anında 0.78 promil alkollü olduğu tespit edildiği ve bu nedenle sanık hakkında bilinçli taksir hükümlerinin uygulama koşullarının bulunmadığından kararın bozulması gerekmiştir.

DAVA : Taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanık …’nın, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 89/1, 22/3. ve 62. maddeleri gereğince 4 ay 13 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanunun 51/1. maddesi gereğince verilen cezanın ertelenmesine ve sanık hakkında 1 yıl denetim süresi belirlenmesine dair Kilis 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14/11/2017 tarihli ve 2016/510 esas 2017/606 Sayılı kararı ile; trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan anılan sanığın 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 179/3 delâletiyle 179/2. ve 62. maddeleri gereğince 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanunun 58/6. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejimi ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin Kilis 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 05/10/2017 tarihli ve 2016/495 esas 2017/534 Sayılı kararını kapsayan dosyalar incelendi.

Dosya kapsamına göre, sanığın olay tarihinde kullandığı aracıyla kaza yapması sonucu yaralamalı trafik kazasına sebebiyet verdiğinden bahisle trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçlarından ayrı ayrı cezalandırılmasına karar verilmiş ise de,

Benzer bir olay sebebiyle verilen Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 11/10/2012 tarihli ve 2012/20636 esas 2012/21610 karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesinin 2. fıkrasında kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare etme hâlinin suç olarak düzenlendiği, maddede belirtilen suçun tehlike suçu olduğu, somut olayımızda ise bir kişinin yaralanmış olması sebebiyle zarar suçunun oluştuğu, bir suçtan dolayı sanığın bir kez cezalandırabileceği gözetilip, her iki dosyanın birleştirilerek sanığın bilinçli taksirle yaralama suçundan cezalandırılmasına, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ise karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet kararları verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 118/05/2021 gün ve 94660652-105-79-6675-2021-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22/06/2021 gün ve 2021/69188 Sayılı ihbarnamesi ile ihbar ve dava tevdi kılınmakla;

Dosya içeriğine göre; 24/10/2016 tarihinde saat 21.40 sıralarında katılanın sevk ve idaresindeki motosiklet ile meskun mahal içi, aydınlatmanın mevcut olduğu, bölünmüş, düz ve eğimli yolda seyir halindeyken, kaza mahali olan kontrolsüz kavşağa geldiğinde seyrine göre sağından kavşağa giriş yapan sanığın idaresindeki araç ile çarpışması şeklinde meydana gelen ve sanığın asli kusurlu olarak katılanın basit tıbbi müdahale ile iyileşemeyecek şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği, sanığın kazadan 18 dakika sonra alkolmetre ile yapılan ölçümde 0.78 promil alkollü tespit edildiği olayda, trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçlarından ayrı ayrı açılan kamu davalarında yapılan yargılama sonunda her iki suçtan sanığın mahkumiyetine karar verilmiş ise de, TCK’nın “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179/3. maddesinde alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek olan kişinin araç kullanma hâlinin suç olarak düzenlendiği, maddede belirtilen suçun tehlike suçu olduğu, somut olayda ise bir kişinin yaralanmış olması sebebiyle zarar suçunun oluştuğu, Dairemizin yerleşik uygulamasına göre; tehlikeli eylemin zarara yol açması ve her iki suçun birlikte işlenmesi halinde sanığın hangi suç nedeniyle cezalandırılacağı belirlenirken, suçlar için Kanunda öngörülen cezaların ağırlığının değil, zarar suçu-tehlike suçu ölçütünün esas alınması suretiyle, sanığın taksirle yaralama suçundan cezalandırılmasının mümkün olduğu ahvalde sadece taksirle yaralama suçundan cezalandırılması, ancak kovuşturma şartı olan şikayetin gerçekleşmemesi, şikayetten vazgeçilmesi veya uzlaşma nedeni ile taksirle yaralama suçundan cezalandırmanın mümkün olmadığı ahvalde ise, sanığın TCK’nın 179. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan cezalandırılması gerektiği,

1.Adli Tıp Kurumunun bilimsel verilere dayanarak oluşturduğu görüşlere ve Dairemizin yerleşmiş uygulamalarına göre, 100 promilden fazla alkol miktarı güvenli sürüş yeteneğini ortadan kaldıracağından, bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiğinin kabul edildiği, Kilis 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14/11/2017 tarihli 2016/510 esas 2017/606 Sayılı kararında kaza anında 1,00 promil altında alkollü olduğu anlaşılan sanık hakkında bilinçli taksir hükümlerinin uygulama koşullarının bulunmadığı anlaşılmakla, sanığın cezasında TCK’nın 22/3. maddesi gereğince artırım yapılması,

2.Sanığın taksirle yaralama suçundan cezalandırıldığı gözetildiğinde, Kilis 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 05/10/2016 tarihli 2016/495 esas 2017/534 Sayılı karar ile sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ”hüküm verilmesine yer olmadığına” kararı verilmesi yerine bu suçtan da mahkumiyetine karar verilmesi,

SONUÇ : Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Kilis 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14/11/2017 tarihli 2016/510 esas 2017/606 Sayılı karar ile Kilis 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 05/10/2016 tarihli 2016/495 esas 2017/534 Sayılı karar CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.10.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 19.04.2012 tarih ve 2012/14241 Esas, 2012/10581 Karar
  • Alkollü araç kullanmada yerleşik Yargıtay kararlarına göre 1.00 promilden fazla kullanılan miktarın sürücülerin güvenli sürüş yeteneğini yok ettiğinden bahisle sürücülerin eylemini bilinçli taksir şeklinde değerlendirmiştir. Nitekim Yargıtay’ın 19.04.2012 tarihli bir kararında bu husus teyit edilmiştir. Çünkü belirtilen promil miktarı üzerinde araç kullananların aracı güvenli bir şekilde sevk ve idare edemeyecekleri bu nedenle sebebiyet verdikleri kazadaki neticeleri öngörmelerine rağmen aracı kullanmaya devam etmelerinde artık bilinçli taksir durumu oluştuğu ve bu hükmün uygulanması yerinde olacaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu , T. 03.07.2012, E. 2011/9- 499, K. 2012/271
  • Hız sınırının çok üstünde araç kullanan sürücünün yol kenarında oynayan çocuğa çarpması eyleminde sürücünün yasal hız limitinin üstünde araç kullanmasında yeteneklerine güvendiği ve bu şekilde seyir halindeyken yola birilerinin çıkabileceğini ve zarar görebileceğini bilmesine rağmen eylemini devam ettirmesi halinde sürücünün bilinçli taksir ile hareket ettiğini değerlendirmiştir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bu konudaki kararı durumu teyit etmektedir 
Yargıtay 12. Ceza Dairesi – Karar: 2014/10441
  • Yargıtay bir kararında bilinçli taksir hususunda şu şekilde ifade etmiştir; “Sanığın idaresindeki araçla sollama yasağı olan yerde araç sollamaya çalışması şeklindeki eylemi sonucunda birkaç kişinin yaralanmasına neden olması şeklindeki eylemin de bilinçli taksirin unsurlarının oluştuğunun gözetilmeyerek, temel cezadan 22/3. maddesi uyarınca artırım yapılmaması”
Yargıtay 12. Ceza Dairesi- 12.06.2019,10362/7214
  • Yargıtay bir başka kararında bilinçli taksir hususunda şu şekilde değerlendirmiştir; “ Olay tarihi olan 08.01.2014 günü saat 16.00 sıralarında katılan sürücü M.A.Ç’nın idaresindeki motosiklet ile yedi metre genişliğinde, asfalt kaplama, bölünmüş, tek yönlü, ışık kontrollü dört yönlü kavşakta, yeşil ışıkta kavşağa girdiğinde, seyir yönüne göre sol taraftaki sokaktan kavşağa giren sanık F.M’ nin idaresindeki otomobil ile çarpışması neticesinde katılanın üçüncü derece kırık oluşacak şekilde yaralandığı olayda, oluş dosya kapsamı ve mahkemece hükme esas alınan 20/04/2015 tarihli bilirkişi raporuna göre sanığın kırmızı ışık ihlali yaparak kavşağa girdiği ve sola dönüş kurallarına riayet etmediği anlaşılmakla, sanık hakkında bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi”
Yargıtay Ceza Genel Kurulu T. 21. 05.2020  K. 2018/3-473, 2020/225
  • Normal şartlarda aracın kırmızı ışık ve yaya geçidinde hız limitinin üstünde araç kullanılması durumunda bir yaralanma veya ölüme neden olunması durumunda Yargıtay’ın istikrar kazandığı kararlarında bilinçli taksirle gerçekleştirdiği kabul görmektedir. Fakat bu ihlal durumlarının bir arada bulunması halinde ise eylemin olası kastla gerçekleştiği şeklinde değerlendirme yapmaya başladığı görülmektedir.

Trafik Kazası Yaralama Suçu Şikayete Tabi Midir?

Suçun bilinçli taksirle işlense ve bu yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde neden olması durumunda yani şikâyete tabi olduğu yerleşik Yargıtay kararlarında kabul edilmiştir. Nitekim Yargıtay’ın 06.04.2010 tarihli kararında da bu husus teyit edilmiştir (Yargıtay, 9. CD. 6.4.2010 tarihli, 2008/12210 esas ve 2010/3955 sayılı).

Trafik Kazalarında Kusur Oranları Nasıl Belirlenir Örnek Yargıtay Kararı

  • Zincirleme kazalarda kusur yönünden her kaza kendi içinde değerlendirmeye tabi olup, sonraki kaza ile illiyetli ve her iki kazayı meydana getirenlerin sorumlulukları müteselsil değildir.

Dosya içeriğine uygun kabul şekline göre, davacının önünde, kırmızı ışık sebebiyle durmuş olan minibüse çarptığı, her iki araç çarpışmış şekilde duruyorlar iken, davalılara ait kamyonun da duramayarak davacının aracına arkadan çarptığı, bu ikinci çarpmayı takiben de davalıların aracına arkadan üçüncü kişi durumunda olan ( H.İ.K. )’nin yönetimindeki otobüsün çarptığı anlaşılmaktadır.

Bu şekildeki zincirleme çarpışma olaylarında kusur yönünden her çarpışma kendi içinde değerlendirmeye tabi olup, sonraki çarpışma ile illiyetli ve her iki çarpmayı meydana getirenlerin sorumlulukları müteselsil değildir. Bu durumda mahkemece, davacının aracına davalıların aracının çarpmasından sonra üçüncü kişiye ait bir otobüsün de davalıların aracına arkadan çarpmasının davacının aracında husule getireceği bir zarar ya da davacının aracında davalıların aracının çarpması ile meydana gelmiş olan hasarın artması sureti ile zarar ziyadeleşmesi durumu mevcut olup olmadığının, olmuş ise miktarının bilirkişiden alınacak ek bir raporla belirlenmesi ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bunun aksine olarak eksik inceleme ile karar verilmesi isabetsizdir.

19.HD.19.03.1993, E.1992/7821 K.1993/2193

  • Zincirleme kazalarda her bir kazanın ayrı ayrı değerlendirilip tarafların kusur oranlarının belirlenmesi gerekir.

Davacının maliki olduğu araç, davalıların malik, sürücü ve sigortacısı oldukları araçlar ile karıştığı zincirleme trafik kazası neticesinde hasara uğramıştır. Mahkemece, tarafların itirazlarının nazara alınarak zincirleme trafik kazasında her bir kazanın ayrı ayrı değerlendirilip, tarafların kusur oranının da belirlenmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Davacının aracı olay yerine ikinci sırada gelmiş olup, davalılardan birinin aracına çarpması sonucu aracın ön kısmında da hasar meydana gelmiştir. Diğer davalıların araçları davacıdan sonra olay yerine gelerek davacıya ait aracın arka kısmına çarparak zarar vermişlerdir. Bu durumda davacının aracının ön kısmında oluşan hasardan dolayı diğer davalıların hangi nedenle sorumlu tutuldukları yeterince tartışılmadan eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi de doğru görülmemiştir.

11.HD.02.02.2009, E.2007/11074 K.2009/1054

  • Kaza iki aşamalı meydana gelmişse, ayrı ayrı sorumluluğa karar verilmelidir.

Kazanın üç aracın çarpışması sonucu meydana geldiği anlaşıldığı taktirde, mahkemece eylemin aynı anda mı, yoksa iki aşamalı mı oluştuğu araştırılmalı; olay aynı anda meydana gelmişse ortaklaşa sorumluluğa, iki aşamalı meydana gelmişse her olayın oluş biçimine ve buna bağlı olarak her davalının kusur durumuna ve meydana gelen zararın kapsamına göre ayrı ayrı sorumluluğa karar verilmelidir.

4.HD.29.05.2001, E.2001/1994 K.2001/5661

Trafik Kazalarında Tali Kusur Oranı Beraat Yargıtay Kararı

T.C. YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2015/12-1143 K. 2016/326 T. 27.9.2016

• SANIĞIN BEYANI ALINMADAN BOZMAYA KARŞI DİRENME HÜKMÜ VERİLMESİ ( Israr Edilen Önceki Hüküm Beraat Dahi Olsa Sanıktan Aleyhe Bozmaya Karşı Diyecekleri Sorulmadan Direnme Kararı Verilemeyeceği )

• ALEYHE BOZMAYA KARŞI SANIK BEYANININ ALINMASI ( Taksirle Yaralama – Israr Edilen Önceki Hüküm Beraat Dahi Olsa Sanıktan Aleyhe Bozmaya Karşı Diyecekleri Sorulmadan Direnme Kararı Verilemeyeceği )

• SAVUNMA HAKKININ KISITLANMASI ( Sanıktan Aleyhe Bozmaya Karşı Diyeceği Sorulmadan Beraat Hükmünde Direnilemeyeceği – Savunma Hakkı Sanığın En Önemli Hakkı Olup Bu Hakkın Sınırlanması 1412 S. C.M.U.K’nun 308/8. Md. Uyarınca Mutlak Bozma Nedeni Olduğu )

• DİRENME KARARI ( Aleyhe Olan Bozmaya Karşı Sanığın Beyanı Alınmadan Yargılamaya Devam Edilerek Direnme Hükmü Kurulduğu/Hükmün Bozulacağı – Taksirle Yaralama )

ÖZET : Uyuşmazlık; bir kişinin yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasında sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının tespitine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK’nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönünde bulunmaktadır. Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması bozma nedenidir.

DAVA : Taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanık S. E.’nun beraatine ilişkin, Ankara 11. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 18.09.2013 gün ve 143-1312 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 16.01.2015 gün ve 8418-557 sayı ile;

“… Sanığın idaresindeki otomobille, meskun yerde, gündüz vakti, üç şeritli bölünmüş yolun en sol şeridinde seyir halinde iken, sağdan yola giren katılana çarpması sonucu yayanın vücudunda ağır kırıklar oluşacak şekilde yaralandığı olayda; dosya içeriğinde olay yerini gösteren fotoğraflara göre kaza mahallinde sağ tarafta otobüs duraklarının bulunduğu, kaza tespit tutanağı ve ekindeki krokiye göre katılanın iki şeritlik mesafe katettiği dikkate alındığında; İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 26.11.2012 tarihli raporu dosya içeriğine uygun görülmüş, yeniden rapor alınmasının dosyaya yenilik getirmeyeceği anlaşılmış olup sanığın hızını mahal şartlarına göre ayarlamamak suretiyle alt düzeyde tali kusurlu olduğu gözetilmeksizin, sanığın kusursuz olduğu yönündeki Adli Tıp Kurumu raporuna itibarla yazılı şekilde beraat kararı verilmesi…”,

İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Ankara 36. Asliye Ceza Mahkemesi ise 07.04.2015 gün ve 379-645 sayı ile;

“… Yargıtay 12. Ceza Dairesince, İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin raporuna itibar edilmesi gerektiği belirtilmekle beraber, rapordaki değerlendirmeler bilimsel değerlendirmeler olup, bu hususta Ankara Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığından da rapor aldırıldığı, bu raporda İstanbul Trafik İhtisas Dairesinin raporunda belirtilen hususların irdelendiği, sonuç itibarıyla sanık S. E.’nun sevk ve idaresindeki otomobille, gündüz vakti, meskun mahalde, üç şeritli yolun sol şeridini takiben nizami hızla seyir halinde iken, olay mahaline geldiğinde; yolun sağındaki araçların arasından önüne çıkan yayayı görerek fren yaptığı, sanığın trafik akışına uygun hareket ettiği, kazaya etken hatalı bir tutum ve davranışının bulunmadığı anlaşıldığından,

Yargıtay’ın bozma sebebinde; bilimsel verileri bilirkişi olarak değerlendirme yetkisinin bulunmaması, bir başka rapor alınmasına gerek olmadığının belirtilmiş olması, Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığının raporunda, İstanbul Trafik İhtisas Dairesinin raporuyla ilgili gerekli değerlendirmelerin yapılmış olması birlikte değerlendirildiğinde; mahkemenin takdir hakkına Yargıtay’ın müdahale etmemesi hususu da göz önünde bulundurularak, bozma ilamına direnilmiştir…”,

Gerekçesiyle sanığın önceki hükümdeki gibi beraatine karar vermiştir.

Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.06.2015 gün ve 219880 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir kişinin yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasında sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının tespitine ilişkin ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

Yerel mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada sanık ve müdafiine bozma kararı ve duruşma günü davetiyesinin tebliğ edildiği, sanığın tebliğe rağmen duruşmaya gelmemesi üzerine müdafiinin dinlenilmesi ile yetinilip sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.

1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafiin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala 5271 sayılı CMK’nun 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.

Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/3. maddesine göre ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK’nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönünde bulunmaktadır. bkz. Trafik Kazasında Tali Kusur ve Asli Kusur Oranı Nedir?

Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- Ankara 36. Asliye Ceza Mahkemesinin 07.04.2015 gün ve 379-645 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.09.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Trafik Kazalarında Fren Beraat Yargıtay Kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 5.10.2021 Tarihli 2017/17-2246 E., 2021/1149 K. Sayılı Kararı

“……16. Eldeki davada her iki taraf da yeşil ışıkta geçtiğini ileri sürmüş olup, olayla ilgili kollukça düzenlenen 17.06.2011 tarihli trafik kazası tespit tutanağında kazaya karışan araç sürücülerinin kendi yönüne yeşil trafik ışığı yandığına ilişkin bu iddialarına değinilmiş, ancak sürücülerin kusurlarına yönelik herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Kazanın oluşumuna ve kusur oranına ilişkin taraflar tanık deliline ve bilirkişi incelemesine dayanmıştır. 17. Davacı taraf haksız fiil sorumlusu sürücü …’u da tanık olarak göstermiş olup, mahkemece anılan kişinin tanık sıfatıyla beyanına başvurulmuş ise de; haksız fiil sorumlusunun işleten ile müteselsil sorumluluğunun bulunduğu, bu yönüyle olayla ilgili doğrudan menfaat sahibi olduğu dikkate alındığında, eldeki davada tanık sıfatıyla dinlenilmesi mümkün olmayıp, teknik bilirkişi raporunda bu beyan da esas alınmak suretiyle kusur durumunun belirlenmesi hatalı bulunmuştur. Davalı tanığının da görgüye dayalı bir bilgisinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Ticari taksi içinde yolcu olan davacı tanığı A. Ö. beyanı ve kazaya ilişkin çarpma noktaları değerlendirildiğinde davalının kırmızı ışık ihlali yaptığı yönündeki tespit doğru bulunmuştur.

Esasen bu noktada mahkeme ile Özel Daire hatta bilirkişi raporu bakımından uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ancak dosya kapsamında yer alana teknik bilirkişi raporunda araçların çarpma noktalarının yanında tanık beyanlarına da dayanılarak kusur durumu tayin edilmiştir. Oysa haksız fiil sorumlusunun eldeki davada tanık sıfatıyla dinlenemeyeceği, araçların çarpma noktalarına göre davalının kırmızı ışıkta geçtiği ve bu sırada davacının kavşağa giriş yaptığı ve kaza anında davalı tarafa yeşil ışık yanmadığı anlaşılmaktadır. Aracın çarpma noktaları da bu durumu izah etmektedir. Tespit edilen bu maddi olguya rağmen bilirkişinin tanık beyanına dayanarak davacının kavşağı tamamlarken davalıya yeşil ışık yandığı, davacının da tedbirli davranmadığı şeklinde kazanın meydana geliş şekline, araç çarpma noktalarına aykırı olacak bir yorum ve farazi değerlendirme ile davacıya da %25 oranında kusur izafe edilmesi doğru bulunmamıştır.

Bilirkişi raporunda bu bölüme ilişkin olarak yapılan değerlendirme ile de; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ( HMK ) 266 vd. ile 6754 Sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3. kapsamı dışına çıkılmıştır. Bilirkişi raporunda teknik olmayan bu yorum bir yana bırakılacak olursa kazanın meydana gelmesinde davalının tamamen kusurlu olduğu sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca, her ne kadar mahkemece sunulan gerekçe hatalı ise de; verilen karar sonucu itibariyle doğrudur. 18. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; kazanın meydana gelişiyle ilgili raporda belirtilen bu oluş şekli konusunda mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmayıp, bu oluş şekline rağmen davacının da olayda kusurunun bulunup bulunmadığının irdelenmesinin gerektiği, Hukuk Genel Kurulunca uyuşmazlık olmayan olayın oluş şeklinin farklı bir şekilde kabul edilerek buradan hareketle farklı bir sonuca varılamayacağı, bu oluş şekline göre davalı sürücü kırmızı ışıkta geçmiş olmakla asli kusurlu olsa da kendisi aracına yeşil ışık yanan davacı sürücü de davalı sürücünün sevk ve idaresindeki araca karşı ikaz ve zamanında fren tedbirine başvurmaması, çarpmamak için aracı kavşak başında durdurmamasıyla neden olduğu olayda kusurlu olduğu, kararın Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir. 19. O hâlde direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle onanması gerekmiştir…..”

Sıkça Sorulan Sorular

Trafik Kazasında Yüzde 0 Kusur Ne Demektir?

Trafik kazası kusur oranı %0 olan işlemler, taraflardan birinin kazaya ilişkin bir kusuru olmadığı anlamı taşır. Kazaya karışan araçlardan birine inceleme sonrası %0 kusur oranı verilirse, ilgili taraf %100 haklı kabul edilir. Her türlü hasar karşılama ve hak talep etme sürecinde bu oran dikkate alınır.

Trafik Kazasında Yüzde 25 Kusur Ne Demektir?

Trafik kazası kusur oranı %25 olan taraflar için %75’lik bir haklılık oranı belirlenir. Kaza sırasında gereken özen ve dikkati göstermeyen hafif kusurlu taraflar genellikle bu değer üzerinden kusurlu bulunur. bkz: Trafik Kazasında Tali Kusur ve Asli Kusur Oranı Nedir?

Trafik Kazasında Yüzde 50 Kusur Ne Demektir?

Kazalar sırasında her iki tarafın da eşit şekilde kusurlu bulunduğu durumlar için %50 kusurlu ibaresi kullanılır. Bu tür tespitlerden sonra, taraflar kaza sonrası hasar karşılama sürecinde maliyetin yarısını karşı tarafın sigortası ile karşılayabilir.

Trafik Kazasında Yüzde 75 Kusur Ne Demektir?

Trafik kazası kusur oranı %75 olan taraflar, %25 haklılık oranına sahiptir. Bu durumda trafik sigortası kazaya ait hasarın %25’lik kısmını karşılar. Sigortalama işlemlerinde kusur oranlarının dışında kalan kısım haklılık oranını ifade eder. Dolayısıyla sigorta şirketleri ve araç sigorta poliçeleri, haklılık oranı kadar ödeme taahhüt eder. %75 kusurlu bulunan tarafın aracı için yapılan maliyet karşılaması %25 oranında olur.

Trafik Kazasında Yüzde 100 Kusur Ne Demektir?

Kazaların ardından trafik incelemeleri sonrasında kusur oranı %100 olan taraf için herhangi bir hasar karşılaması yapılmaz. Aynı zamanda %100 kusurlu tarafın sigortası ile karşı tarafın mali hasarı karşılanır.

 

Çağrı Ayboğa

Avukat Çağrı Ayboğa, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olup yüksek lisans öğrenimine devam etmektedir. Ayboğa + Partners Avukatlık Bürosu’nun kurucu avukatlarındandır. Ankara Barosu’na kayıtlı olarak dinamik ve tecrübeli ekibiyle avukatlık mesleğini icra etmektedir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Ara