Adli arama nedir? Emsal Yargıtay kararlarına göre adli arama şartları nelerdir? Ceza hukukunda bir koruma tedbiri olan adli aramanın hangi şartlarda, nasıl yapılacağı başta Anayasa olmak üzere, pozitif hukuk normlarıyla düzenlenmiştir. Arama kural olarak ancak hakim kararı ile, istisnai şartlarda Cumhuriyet savcısı veya kolluk amirinin yazılı emri ile yapılabilir. Arama işlemi esnasında ise komşu veya ihtiyar heyetinden iki arama tanığı (hazirun) bulundurulmalıdır. Çok açık pozitif normlara ve yüksek mahkeme kararlarına rağmen, hukuka aykırı biçimde yapılan arama ve arama sonucunda elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunu da uygulayıcıların yeterince duyarlı davranmadıkları, hatta, kuralların istisna, istisnanın kural haline getirildiği, Cumhuriyet savcılarının arama kararı verirken, kolluğun arama işlemine başvururken şaşırtıcı gerekçeler gösterdikleri görülmektedir.
“İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetlerini Koruma Sözleşmesi”nin (İHAS), “Özel hayatın ve aile hayatının korunması” başlıklı 8’inci maddesine göre; herkes özel hayatına, aile hayatına, meskenine ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. Bu hakların kullanılmasına resmi bir makamın müdahalesi demokratik bir toplumda, ancak milli güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suçların önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın ve başkasının haklarının ve hürriyetlerinin korunması için zaruri bulunduğu derecede ve kanunla öngörülmesi şartıyla başvurulabilir. Anayasa’nın “özel hayatın gizliliği”ne dair 20’nci maddesinde, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; gösterilen sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstünün, özel kağıtlarının ve eşyasının aranamayacağı, keza, “konut dokunulmazlığı”na dair 21’inci maddesinde de, aynı şartlar bulunmadıkça, kimsenin konutuna girilemeyeceği, arama yapılamayacağı ve buradaki eşyaya el konulamayacağı hükme bağlanmıştır.

Adli Arama Nedir?
Arama, önleme araması ve adlî arama olmak üzere iki türlüdür. Önleme araması 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanununda (m. 9), adlî arama CMK’da (m. 116-122) düzenlenmiştir. Aramanın tanımı ise Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 5’inci maddesinde yapılmıştır. Buna göre adlî arama, “bir suç işlemek veya buna iştirak veyahut yataklık etmek makul şüphesi altında bulunan kimsenin, saklananın, şüphelinin, sanığın veya hükümlünün yakalanması ve suçun iz, eser, emare veya delillerinin elde edilmesi için bir kimsenin özel hayatının ve aile hayatının gizliliğinin sınırlandırılarak konutunda, işyerinde, kendisine ait diğer yerlerde, üzerinde, özel kâğıtlarında, eşyasında, aracında Ceza Muhakemesi Kanunu ile diğer kanunlara göre yapılan araştırma işlemidir.” Buna göre kısaca adli arama, belli kişilerin yakalanması ya da suçun iz, eser, emare veya delillerinin elde edilmesi amacıyla yapılan olağan bir araştırma işlemi, koruma tedbiridir.
Koruma tedbirlerinde hakim güvencesi, gerekçelendirilmesi, denetlenebilirliliği çok önemlidir. Bunlar yapılmadan, konu sadece hâkim veya mahkeme kararına indirgenirse bu hukuki güvence ve korumalar “içi boş ve anlamsız” hale gelir. Bu tedbirler, nitelikleri itibarıyla zorlama, araç olma ve geçici olma özelliğine sahip olup, ön şartları ise suç şüphesinin bulunması, kanun ile düzenlenmesi, gecikmesinde sakınca bulunması, başvurulmasında haklılık bulunması ve orantılılıktır.
Adli Arama Yapılabilmesinin Şartları Nelerdir?
CMK’ya göre, yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda makul şüphe varsa; şüphelinin veya sanığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir (m. 116). Yönetmeliğe göre makul şüphe, “hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir” (m. 6).
-
Makul Şüphe Şartı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında makul şüphe, “kişinin suç işlediği konusunda, objektif gözlemciyi iknaya yeterli olgu ve bilgilerin bulunması” şeklinde açıklanmıştır. Arama kararında, kolluktan Cumhuriyet savcısına gelen raporda (Arama Yön. m. 7) belirtilen olgular değerlendirilmiş olmalıdır. Kararda makul şüphe doğuran olgu değerlendirilmemişse, bu karar “kanuna aykırı”, elde edilen delil de kanuna aykırı delil olacaktır.
Arama Yapılma Usulü Nedir?
Usulünce verilmiş bir kararla, suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla, diğer bir kişinin de üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir (m. 117/1). Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz. Ancak suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerdegece vakti de arama yapılabilir (m. 118). Aranacak yerlerin sahibi veya eşyanın zilyedi aramada hazır bulunabilir; kendisi bulunmazsa temsilcisi veya yakınlarından biri veya kendisiyle birlikte oturmakta olan bir kişi veya komşusu hazır bulundurulur. Zilyede ve bulunmazsa yerine çağrılacak kişiye, aramaya başlamadan önce aramanın amacı hakkında bilgi verilir. Kişinin avukatının aramada hazır bulunmasına engel olunamaz (m. 120).
Unutulmamalıdır ki (faile değil, suç fiilinin delillerine yönelik) aramalar, suç delillerinin elde edilebilmesi amacıyla yapılabilir (CMK m. 116, 117). Sadece idari yaptırım gerektiren eylemlerin varlığını gösteren emareler, hatta kesin deliller mevcut olsa da bunun için arama kararı talep edilemez, verilemez. Keza, kovuşturulması izne, şikâyete bağlı suçlarda, izin, şikâyet gibi kovuşturma şartları gerçekleşmemişse, arama ve/veya tutuklama gibi koruma tedbirlerine başvurulmamalıdır.Aksi halde, kişilerin temel hakları ve özgürlükleri ağır şekilde ihlal edilmesine rağmen kovuşturma şartının gerçekleşmemesi karşısında, başvurulan arama ve tutuklama tedbirlerinde haklılık ve ölçülülük (elverişlilik, gereklilik ve orantılılık) bulunmayacak; CGK’nın birçok kararında vurgulandığı gibi, haksız, hukuka aykırı olarak kişilerin mağduriyetine neden olunması cezai ve hukuki sorumluluk doğurabilecektir (TCK m. 116, m. 119, m. 120, CMK m. 141 vd.).
CGK’nın 25.11.2014 tarihli ve E. 2013/841, K. 2014/513 sayılı kararında belirtildiği gibi, sulh ceza hâkimi, bir koruma tedbiri olan arama kararını verirken, bir suça ilişkin makul şüphenin varlığı ile birlikte, arama tedbirine başvurulmasında gerekli olan şu üç ön şartın birlikte bulunmasını da gözetmelidir:
- Gecikmede sakınca ya da tehlike bulunması,
- Görünüşte haklılık,
- Ölçülülük.
Anayasal bir ilke olan ölçülülük ilkesinin ise, elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkesi bulunmaktadır.
Her arama kararı, belli yer, kişi ve şey üzerinde kendi konusu ile sınırlı olarak verilmeli, nezdinde arama yapılacak kişi, yer ve eşya (konut, işyeri, depo, araç) açıkça gösterilmesi gerektiği gibi, bilgisayar ve bilgisayar programları ile kütüklerinde arama, el koyma, kopyalama işlemi için ayrıca ve açıkça arama kararı verilmeli veya verilen arama kararında bu hususlar açıkça gösterilmelidir (CMK m. 134). Kişinin üstünün aranması için verilen karar esas alınarak evi aranamaz. Bir arama yapılırken elde edilen bilgilere ve belgelere göre başka yer ve/veya kişiler nezdinde arama yapılması ihtiyacı doğarsa, bunun için de ayrıca arama kararı alınması gerekir.
İlgilinin Rızası Hukuka Aykırı Aramayı Geçerli Kılmaz
Uygulamada halen de rastlanabilen arama tutanaklarında ilgilinin arama işlemine “muvafakat ettiği” yazılsa; hatta arama tutanağı, “muvafakatlı arama tutanağı” başlığı ile düzenlense de “muvafakatlı arama” diye bir arama şekli bulunmamaktadır. CMK m. 119/1’e göre, yetkili kimse tarafından usulüne uygun olarak verilmiş bir arama kararına dayanmadan yapılan arama işlemi hukuka aykırı olup, nezdinde arama işlemi gerçekleştirilen kimsenin böyle bir arama işlemine rıza göstermesi, izin vermesi onu geçerli kılmaz, hukuka uygun hale getirmez.
Nitekim Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 8’inci maddesinde, bir arama emri ya da kararı aranmadan arama yapılabilecek haller için de “ilgilinin rızası”na da yer verilmiş ise de“İLGİLİNİN RIZASI” İBARESİ DANIŞTAY TARAFINDAN İPTAL EDİLMİŞTİR. Kararın gerekçesine göre; “Anayasanın “Temel Haklar ve Ödevleri” kısmında yer verilen “özel hayatın gizliliği ve konut dokunulmazlığı hakkı” dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez kişiliğe bağlı temel haklardandır. Anayasanın 20. ve 21. maddelerinde bu hakkın hangi hallerde ve nasıl sınırlanabileceği belirtilirken, anılan hakların “vazgeçilmez” niteliği nedeniyle sınırlama usulleri içinde ilgilinin rızası”na yer verilmemiştir. Anayasanın sıkı bir şekilde korumakla yetinmeyip, sınırlama ölçütlerini de sıkı kurallara bağladığı temel haklardan olan “özel hayatın gizliliği” ve “konut dokunulmazlığı” hakkından tümüyle vazgeçilmesi anlamına gelen “rıza” müessesesinin bu hakların ihlalini kolaylaştırabilir ve Anayasa ile getirilen korumayı işlevsiz kılabilir. Bu itibarla, Yönetmeliğin 8/f. bendindeki “ilgilinin rızası” ibaresinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”
Ancak bazı Yargıtay kararları ile (19. CD, 08.12.2015 – E. 2015/13544, K. 2015/8220) aşağıda yer verilen CGK kararlarında, geçerli bir karara dayanmadan veya arama tanıkları (hazirun) bulundurulmadan yapılan arama işleminin hukuka aykırı olmadığı veya hukuka aykırı olmakla birlikte bu hususların sonuca etkili olmadığı kabul edilip açıklanırken gerekçe olarak ilgililerin arama kararı ve işlemine bir itirazlarının olmadığı, rıza gösterdikleri belirtilmektedir ki, Danıştay’ın “ilgilinin rızası”na dayalı aramalara imkân veren düzenlemenin iptal gerekçesi karşısında bu kararlara katılmak mümkün değildir.
Sözlü Emir ve Talimat ile Arama Yapılamaz, Bu Yöndeki Kanun Değişikliği (PVSK m. 4/A) Anayasaya Aykırıdır
Yukarıda yer verildiği gibi aramanın mutlaka bir karara veya yazılı emre dayanma zorunluluğu Anayasa gereğidir (m. 20, m. 21). Bu itibarla yetkili makamların yüze karşı veya telefon gibi iletişim araçlarıyla verecekleri sözlü talimatla arama yapılamaz. Nitekim CGK da 25.11.2014 günlü ve E. 2013/610, K. 2014/512 sayılı ve 25.11.2014 günlü ve E. 2013/841, K. 2014/513 sayılı kararlarında bu gerçeği vurgulamıştır: “Arama yazılı bir karara veya emre dayanmak zorundadır. Sonradan yazıya çevrilmiş olsa bile sözlü emirle arama yapılması mümkün olmayıp yazılılık şartı Anayasa’nın 20, 21 ve Ceza Muhakemesi Kanunun 119. maddelerinin amir hükmü gereğidir.” CGK’nın 25.11.2014 günlü ve 2014/166-514 sayılı kararına göre ise suçun maddi konusuna (delile) hukuka aykırı arama işlemi sonucu el konulmuşsa, elkoyma işleminin sonradan hâkime onaylatılması, arama işlemini geriye dönük olarak hukuka uygun hale getirmez.
Anayasa’nın açık hükmüne rağmen, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun “Durdurma ve kimlik sorma” başlıklı 4/A maddesinde, 27.03.2015 günlü ve 6638 sayılı Kanunla, “el ile dıştan kontrol hariç, kişinin üstü ve eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin aranması; İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dâhilinde mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hâllerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilir. Kolluk amirinin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.” şeklinde, AÇIKÇA ANAYASA‘YA AYKIRI bir değişiklik yapılmıştır.
Her şeyden önce polisin yapacağı önleme aramasının şartları ve usûlü 2559 sayılı Kanunun 9’uncu maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre de önleme araması, ancak sulh ceza hâkimi kararıyla veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mülkî âmirin vereceği yazılı emirle yapılabilir. Bu arama esnasında suç delillerine rastlanırsa koruma altına alınarak CMK hükümlerine göre gerekli işlemler yapılır. Ayrıca 2559 sayılı Kanununun “Durdurma ve kimlik sorma” başlıklı 4/A maddesi, bir suçun veya kabahatin işlenmesini önlemek amacıyla polisin, kişileri ve araçları hangi hallerde durdurabileceğine ilişkindir. Bu hallerde de ancak kişiden, kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir. Maddenin, ne önleme ne de adli arama ile ilgisi bulunmadığı halde, ayrıca da Anayasa’ya aykırı ve CMK m. 119/1 ile de çelişir şekilde 27.03.2015 günlü ve 6638 sayılı Kanunla, 4/A maddesinde anılan değişiklik yapılmıştır. Anayasa’nın 20’nci ve 21’inci maddelerindeki “aramanın yazılı bir emirle yapılacağı” şartı 03.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanunla getirilmiştir. Bu değişiklik yapıldığında, 1412 sayılı CMUK m. 97/1’de kolluğun arama yapabilmesi için “yazılı emir” şartı bulunmadığından, kanun hükmü Anayasa’ya aykırı hale geldi. Anayasa Mahkemesi de bu iddiayla yapılan iptal başvurusunu kabul ederek, CMUK’un 97’nci maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesini iptal etmişti.
Adli Arama Yapılabilmesi İçin Yazılı Emir Şartı
Anayasa’da (ayrıca da CMK’nın 119’uncu maddesi ile PVSK’nın 9’uncu maddesinde) arama için “yazılı emir” şartı var iken, PVSK’nın 4/A maddesindeki, “sonradan yazıyla teyit edilmek üzere kolluk amirinin sözlü emirle arama yapılmasına ilişkin” kanuni düzenleme Anayasa’ya açıkça aykırıdır. Arama işleminin icrası sözlü emirle yapılmışsa, arama gerçekleştikten sonra bunun yazıyla teyid edilmesi Anayasa’ya aykırılığı gidermez.
Öğretide de, polisin bir kişiyi durdurduğunda adli arama yapamayacağı, suç delili araması yapabilmesi için en azından kolluk amirinin CMK’nın 116’ncı maddesine göre yazılı emir vermiş olması gerektiği, PVSK’nın 4/A maddesinin 2015 yılında 6638 sayılı Kanunla değiştirilerek, yeni bir önleme araması tipi yaratıldığına dikkat çekildikten sonra; silah veya tehlike oluşturan bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphe varsa mülki amirin görevlendirdiği kolluk amirinin vereceği YAZILI EMİRLE silah araması yapılabileceği açıklanmış, 2559 sayılı Kanunun 4/A maddesinde yapılan bu değişikliğin birçok yönden hukuka aykırı olduğu; değişiklikle, Anayasa’daki, gecikmesinde sakınca bulunsa bile aramanın yazılı emirle yapılabileceğine dair güvenceden bireylerin yoksun bırakıldığı ve AİHM’in arama tedbirinin tatbiki yönünden aradığı ‘kötüye kullanmaya karşı yeterli ve etkili güvencelerin sağlanması’ kriterini karşılamadığı” belirtilerek haklı olarak eleştirilmiştir.
Şartları Oluşmadan Kaba Üst Araması Yapılamaz
Hemen belirtilmelidir ki pozitif hukukumuzda, Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 8’inci maddesinin (b) bendinde belirtilen durum dışında “kaba üst araması” şeklinde bir arama usulüne yer verilmemiştir. Anılan Yönetmeliğin 8’inci maddesinin (b) bendinde ise ancak “Hâkim kararı veya Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile veya kolluk tarafından doğrudan yakalanan kişinin, kendisine, başkalarına veya yakalama işlemini yapan kolluk görevlilerine zarar vermesini önlemek amacıyla kaba üst araması”nın yapılacağı düzenlenmiştir ki, bunun da ön şartı kişi hakkında yakalama şartının gerçekleşmesidir. Arama ve tutuklama gibi bir koruma tedbiri olan yakalama, CMK’nın 90’ıncı ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, kişiye suçu işlerken rastlanmışsa; suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin, kaçması olasılığı varsa veya hemen kimliğini belirleme imkânı bulunmuyorsa, kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, kişileri yakalama yetkisine sahiptir. Hakkında henüz hiç bir suç şüphesi olmayan, yetkili mercii tarafından usulüne uygun olarak verilmiş arama kararı bulunmayan kişilerin kaba üst araması yapılamaz.
Önleme Araması İle Üst Aranır Mı?
Evet, önleme araması kapsamında üst araması yapılabilir. Ancak bu tür aramalar yapılırken uygulamada kolluk görevlileri, çok yaygın biçimde şartları bulunmadığı halde hukuka aykırı bir şekilde kişilerin üstünü ararken, yaptıkları işlemin arama işlemi olmadığını belirtmek için “kaba üst araması” yaparken suç konusu eşyayı (genellikle tabanca) bulduklarına dair tutanak tutmakta ise de aramanın bu şekli de hukuka açıkça aykırıdır. Ancak Yargıtay Özel Dairesi bu gibi aramaları hukuka aykırı saymamaktadır. Dairenin bu kabulü ve uygulaması, yapılan işlemin herhangi bir şekilde arama değil; arama sayılmayan, Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin “Durdurma, durdurma sonrası kontrol ve arama işlemleri” başlıklı 27’nci maddesindeki ifadeyle “yoklama biçiminde kontrol” olduğunun kabulü halinde doğru olabilir. Öğretide belirtildiği gibi durdurma, kişinin seyahat özgürlüğünü (Any. m. 23/3) ilgilendirir. Bunu sınırlandıran Kanun, PVSK’nın 4/A maddesidir. Yönetmeliğin 27’nci maddesindeki anlamda “yoklama suretiyle kontrol” için kişiye dokunmak gerekir. Dokunmak daima özeldir; fakat “arama” değildir. Bir insanın başka bir insana dokunması için makul bir sebep bulunması gerektiğini, “SupremeCourt”un, Terry kararı dünyaya öğretmiştir. Polise, açıkça 2007 yılında PVSK m. 4/A ile verilen durdurma yetkisi, kimlik sorma, kişisel verilerin toplanması, arama, zor kullanma, yakalama ve diğer kolluk yetkileriyle içiçe girmiş olan bir yetki olup, denetlenmesi gerekir.
Adli Arama Yargıtay Kararları
Hâkim Kararı Olmadan Yapılan Arama Hukuka Aykırıdır
Sanığın evinde, hâkim kararı olmaksızın ve yalnızca eşinin rızasıyla yapılan aramanın hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir. Kararda, sanığın suçlama ve arama işlemi ile ilgisi bulunmayan eşinin rızasının, hâkim kararı alınması zorunluluğunu ortadan kaldırmayacağı ve yapılan işleme hukuki geçerlilik kazandırmayacağı vurgulanmıştır. Ayrıca, gecikmede sakınca bulunduğuna dair herhangi bir gerekçenin tutanaklarda yer almaması ve şehir merkezindeki konutta çalışma saatlerinde hâkim kararı alınmasının gecikme yaratmayacağı göz önünde bulundurularak, arama işleminin hukuka aykırı olduğu ifade edilmiştir. Ancak, sanığın özgür iradesine dayalı ikrarı dikkate alınarak suçun sübuta erdiği kabul edilmiştir.
(29.11.2005 Tarihli ve 2005/144-150 Sayılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı)
Maddi Deliller Olmaksızın İkrar Mahkûmiyet İçin Yeterli Değildir
Hâkim kararı olmaksızın yapılan bir işyeri aramasında ele geçirilen sahte rakı imalatına ilişkin delillerin hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir. Kararda, hukuka aykırı delillerin hükme esas alınamayacağı vurgulanmış; yalnızca ikrara dayanarak mahkûmiyet hükmü kurulamayacağı ifade edilmiştir. Somut olayda, sanığın ikrarının maddi delillerle desteklenmediği ve özgür irade ürünü olmadığı gerekçesiyle bu ikrara dayanılarak mahkûmiyet kararı verilemeyeceği sonucuna varılmıştır.
(17.11.2009 Tarihli ve 2009/160-264 Sayılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı)
Arama Tanıklarının Bulundurulmaması Şeklî Hukuka Aykırılıktır
Konut ve işyerlerinde Cumhuriyet savcısı hazır olmaksızın yapılan aramalarda, o yer ihtiyar heyetinden veya komşulardan iki kişi bulundurulmadan gerçekleştirilen aramaların hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir. Ancak bu eksikliğin, sonuca etkili olmayan bir “şeklî-nisbî hukuka aykırılık” olduğu ifade edilmiştir. Gerekçe olarak, sanıkların arama kararına ve işlemine yönelik bir itiraz veya yakınmalarının bulunmaması ve bu şekle aykırılığın bir hak ihlali doğurmadığı ileri sürülmüştür.
(26.06.2007 Tarihli ve 2007/147-159 ile 13.03.2012 Tarihli ve 2011/278-96 Sayılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları)
Gecikmesinde Sakınca Bulunan Hallerin Eksik Gerekçelendirilmesi
Cumhuriyet savcısının gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde arama emri verme yetkisinin, kanunda öngörülen şartlar oluşmadığı takdirde hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir. Somut olayda, arama talebinin hâkim tarafından reddedilmesinin ardından, Cumhuriyet savcısının “gecikmesinde sakınca bulunduğu” gerekçesiyle verdiği arama emrinin hukuka aykırı olduğu tespit edilmiştir. Delillerin yok edileceği veya hedeflenen amaçlara ulaşılamayacağına dair somut bir olgu bulunmadığı için arama sonucu elde edilen delillerin hükme esas alınamayacağı vurgulanmıştır.
(25.11.2014 Tarihli ve 2014/166-514 Sayılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı)
Önleme ve Adlî Aramalar Arasındaki Farklar
Önleme araması ile adlî arama arasındaki farklar detaylı şekilde açıklanmıştır. Önleme aramasının, suç işlenmesini önlemek amacıyla yapıldığı ve somut bir tehlikeye dayalı “makul sebep” arandığı belirtilmiştir. Buna karşın, adli aramada suç işlendiği şüphesine dayalı “makul şüphe” aranır. Ayrıca, genel arama izlenimi veren veya süreklilik arz eden önleme araması kararlarının hukuka aykırı olduğu ifade edilmiştir.
(25.11.2014 Tarihli ve 2013/841-514 Sayılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları)
Arama Tanıklarının Bulundurulmaması Adil Yargılanma Hakkını İhlal Edebilir
Arama işlemi sırasında arama tanıklarının hazır bulundurulmamasının, hukuka aykırılık teşkil ettiği ve bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal edebileceği belirtilmiştir. Kararda, arama tanığı bulundurulma zorunluluğunun, delillerin güvenilirliğini sağlamak ve olası iddiaların önüne geçmek amacı taşıdığı vurgulanmıştır.
(28.04.2015 Tarihli ve 2013/464-132 Sayılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı)
Usulsüz Adli Arama ve Avukat Desteği
Usulsüz arama, kanunun öngördüğü usul ve şartlara aykırı şekilde yapılan arama işlemlerini ifade eder ve Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre bu yolla elde edilen delillerin hükme esas alınması mümkün değildir. Hâkim kararı olmaksızın yapılan aramalar, tanık bulundurulmaması ya da gecikmesinde sakınca bulunan hâlin gerekçelendirilmemesi gibi durumlar, hak ihlallerine yol açabilir. Bu süreçte deneyimli bir ceza hukuku avukatından destek almak, adil yargılanma hakkınızın korunması için kritik öneme sahiptir. Usulsüz arama konularında uzman Avukat Çağrı AYBOĞA, hukuka aykırı delillerin dosyadan çıkarılması ve haklarınızın etkin bir şekilde savunulması için profesyonel destek sunmaktadır. Hak ihlaline maruz kaldığınızı düşünüyorsanız, Avukat Çağrı AYBOĞA ile iletişime geçerek hukuki süreçlerinizi güvence altına alabilirsiniz.
Sıkça Sorulan Sorular
Adli Arama Ne Demek?
Adli arama, bir suç işlendiği şüphesine dayalı olarak delil toplamak veya suça ilişkin iz, emare ve suç unsurlarını tespit etmek amacıyla gerçekleştirilen arama işlemidir. Bu tür aramalar, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmiş olup, ancak hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının yazılı emriyle yapılabilir.
Adli Arama Kararı Kimden Alınır?
Adli arama kararı, kural olarak sulh ceza hâkiminden alınır. Ancak, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, savcıya ulaşılamadığı durumlarda ise kolluk amirinin yazılı emriyle arama yapılabilir. Ancak bu durumlarda yapılan arama, 24 saat içinde hâkim onayına sunulmalıdır.
Kaç Çeşit Arama Vardır?
Aramalar, adli arama ve önleme araması olmak üzere iki ana gruba ayrılır:
- Adli Arama: Suç işlendiği şüphesiyle, suç delillerini elde etmek amacıyla yapılan aramalardır.
- Önleme Araması: Suç işlenmesini önlemek, kamu düzenini korumak ve tehlikeleri bertaraf etmek amacıyla yapılan aramalardır. Önleme araması, genellikle 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu kapsamında yapılır.