Hesaplama Programlarıİş ve Sosyal Güvenlik Hukuku

İş Kazası Maddi Tazminat Hesaplama

Güncel ve Doğru Verilerle İş Kazası Tazminat Hesaplama

İş kazası maddi tazminat hesaplama, işçilerin Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamında çalışmaları dolayısıyla geçirdikleri iş kazalarında ödenecek olan maddi menfaatin hesaplanması anlamına gelir. İş kazası veya meslek hastalığına tutulan işçiye karşı işverenin işçiyi gözetme borcundan kaynaklanan sorumlulukları mevcuttur. Sorumluluk hallerinden biri de iş kazasından kaynaklı maddi tazminat sorumluluğudur. Ancak maddi tazminat hakkında 4587 sayılı İş Kanunu’nda özel bir düzenleme yer almadığından dolayı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu genel hükümler uygulanmaktadır. Maddi tazminat hesabında ise, uygulanan özel bir formül söz konusu değildir. Bu nedenle hesaplama yapılırken Yargıtay içtihatları ve hukuksal değerlendirmeler esas alınmaktadır.

İş Kazası Maddi Tazminat Hesaplama
İş Kazası Maddi Tazminat Hesaplama

DMCA.com Protection Status

İş Kazalarında Hukuki Sorumluluk(Tazminat)

İş kazalarında hukuki sorumluluğun kaynağı konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu farklı görüşler şu şekilde ifade edilebilir:

– İş kazalarında haksız fiil sorumluluğu bulunmaktadır.

– İş kazalarında sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan sorumluluk bulunmaktadır.

Ancak, haksız fiil sorumluluğuna gidildiğinde; kusurun ispatının işçiye ait olması ve haksız fiilde zamanaşımının sözleşmeye aykırılığa göre daha uzun olması nedeniyle, iş kazalarında sorumluluğun söz­leşmeye aykırılığa dayandırılmasının daha lehe olacağı ifade edilmektedir. Yargıtay ilk kararlarında iş kazalarındaki hukuki sorumluluğu haksız fiile dayandırmaktaydı. Ancak zamanla, Yargıtay iş kazalarında haksız fiile dayanan görüşünü terk etmiş, onun yerine, işçinin daha lehine olan sözleşmeye dayalı sorumluluğu esas almaya başlamıştır.

İşverenin iş sağlığı ve güvenliğini önlemlerini alması zorunluluğu, işverenin işçiyi gözetme borcundan doğmaktadır. İşverenin işçiyi gözetme borcu da sözleşme ilişkisinden doğan bir borçtur.

İş Kazası Nedeniyle Maddi Tazminat

İşverenin işçiyi gözetme diğer deyişle iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma borcunun hukuki dayanağı 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 4. ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 417/2. Maddesinde yer almaktadır.

Türk Borçlar Kanunu’nun 417. Maddesinin 2. Fıkrası: “İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür.”

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4. Maddesi ise: “(1) İşveren, çalışanlarının işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;

  1. a) Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumların iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
  2. b) İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
  3. c) Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.

ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne alır.

d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.” şeklindedir.

Ancak, işveren tazminat sorumluluğu açısından sadece İş Sağlığı ve Güvenliği mevzuatında yazılı önlemleri almakla her zaman yükümlülüğünü yerine getirmiş sayılmaz. İşveren, işyerinde mevzuatta öngörülmemiş ancak bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı diğer iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini de almak zorundadır.

“… insan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işveren işçilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak yönünden bütün önlemleri almakla yükümlüdür. Yağış alan işyerinde gerekli tedbirlerin alınmamış olmasından doğan kazada kaçınılmazlığın bulunduğundan söz edilemez.”

İşveren, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmaması sonucunda iş kazasına uğrayan veya meslek hastalığına yakalanan işçiye, TBK çerçevesinde tazminat ödemek zorundadır. İş kazasına veya meslek hastalığına uğrayan kişi sigortalı ise, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kapsamında işçiye gereken sağlık yardımları yapılarak, geçici ve sürekli iş göremezlik ödenekleri bağlanır. Ancak, bu yardım ve ödenekler götürü niteliktaşıdıklarından çoğu kez zarara uğrayan işçi veya hak sahiplerinin gerçek zararını karşılayamaz.İşçinin kaza sonrası bedensel ve ruhsal olarak bir zarar görmesi halinde, işçi uğradığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan maddi ve manevi zararlarının tazminini işverenden isteyebilir. Ancak Yargıtay, işçi veya hak sahiplerinin haklarını almak için öncelikle SGK’ya başvurmaları ve mahkemece tazminata hükmedilmeden bunun sonucunun beklenmesi gerektiğini karar vermektedir. Bu konuda detaylı bilgilendirme için İş Göremezlik Raporu Nedir? Nasıl Alınır? başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.

İş Kazasından Kaynaklı Maddi Tazminatın Kapsamı

İşverenin TBK m. 417 yükümlülüğüne aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi olduğu belirtilmiş ve kusur sorumluluğu esas alınmıştır.

İş kazası ve meslek hastalığından doğan maddi tazminatları hakkında, 4587 sayılı İş Kanunu’nda bir düzenleme bulunmadığından, TBK’nın 49. Maddesindeki genel hükümler uygulanmaktadır. Bu maddeye göre, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.

İş kazası veya meslek hastalığı sonucunda işçi, bedensel veya ruhsal zarar görmüş ya da ölümü ile sonuçlanmış olabilir. TBK m. 54 uyarınca, bedensel zararlar:

  1. Tedavi giderleri.
  2. Kazanç kaybı.
  3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
  4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.

TBK m. 53 uyarınca ise, ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır diyerek zarar kalemlerini tek tek sayılmıştır:

  1. Cenaze giderleri.
  2.  Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
  3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.

Tedavi Giderleri (İş Kazası Tazminatı Kapsamında)

İş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle teşhis, muayene ücretleri, tedavi, ameliyat, hasta nakil ücreti gibi iş kazasıyla ilgili tüm tedavi giderleri maddi zararlar kapsamında olup, 5510 sayılı Kanun kapsamına giren kişilerin tedavi giderleri SGK tarafından karşılanmaktadır. Bu nedenle, bunlar genellikle işçinin işverenden talep ettiği maddi tazminat kalemleri arasında yer almaz.

“İş kazası sonucu yapılan tedavi giderlerinden işveren değil, SGK sorumludur.”

SSGSSK’nın 16. Maddesi:

“İş kazası veya meslek hastalığı sigortasından sağlanan hakları saymıştır. Buna göre;

  1. a) Sigortalıya, geçici iş göremezlik süresince günlük geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi.b) Sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanması.c) İş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine, gelir bağlanması.d) Gelir bağlanmış olan kız çocuklarına evlenme ödeneği verilmesi.e) İş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen sigortalı için cenaze ödeneği verilmesi.” şeklindedir.

Kazanç Kaybı (İş Kazası Tazminatı Kapsamında)

Sigortalı, iş kazası sonucu istirahatli kaldığı süre içinde iyileşinceye kadar çalışamayacağından gelir elde edemeyecektir. Bu süre içinde yoksun kaldığı kazancını kazaya neden olanlardan isteyebilecektir. Buna geçici iş göremezlik zararı denilmektedir. Tedavi bitiminde sigortalının iş göremezlik oranı %0 olsa da raporlu olduğu sürede ücret alamayacağından, bu nedenle oluşan kazanç kaybını kazaya neden olan taraftan isteyebilecektir. Bu süre içinde kendisine SGK tarafından geçici iş göremezlik ödeneği ödenecektir. Bu ödeneklerin rücu edilebilecek kısmı, sigortalının raporlu olduğu dönem için isteyebileceği zarar miktarından düşülecektir. Yargıtay da sigortalının sürekli iş göremezliğinin bulunmaması durumunda, raporlu olduğu sürede %100 malul kaldığı kabul edilerek maddi zararının hesaplanması gerektiğine hükmetmiştir. Bu konuda detaylı bilgi için; Malulen Emeklilik Maaşı, Şartları ve Başvurusu yazımıza da göz atabilirsiniz.

Örneğin, 3.000 TL net aylık geliri olan sigortalının, iş kazası sonucu 3 ay raporlu kaldığı ve bu süre için SGK tarafından ödenen geçici iş göremezlik ödeneğinin rücu edilebilecek miktarının 6.000 TL olduğunu varsayalım. Sigortalının alacağı zarar karşılığı 3 aylık gelir kaybı:

(3.000 TL x 3 ay) 9.000 TL – 6.000 TL = 3.000 TL’dir.

Çalışma Gücünün Kaybından Doğan Zararlar (İş Kazası Tazminatı Kapsamında)

İş kazası veya meslek hastalığı sonucunda meydana gelen bedensel zararın oluşması sonucunda işinin gereği gibi veya hiç yapamaması durumudur. Burada asıl olan, kazanç kaybı veya azalması değil; meslekte kazanma gücünün kaybı veya azalmasıdır. Bir organının kopması, yaralanması, yitirilmesi, işlevini yitirmesi gibi örnekler verilebilir. Aynı şekilde anatomik yapıda bir değişiklik olmaksızın, iş kazası sonucunda ruhsal durumun bozulması, psikolojik rahatsızlıkların ortaya çıkması da beden bütünlüğünün ihlali sayılmaktadır.

Bu durumda istenecek olan zarar, sigortalının çalışma gücündeki eksilmeden kaynaklanan gelir kaybı ya da aynı işi yapan emsallerine göre aynı ücreti almak için daha fazla güç harcamasından dolayı meydana gelecek olan zarardır. Yani, kazaya uğrayan sigortalının aynı işyerinde çalışmasına devam etmesi ve gelirinde düşme olmaması tazminat istemesine engel değildir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında,

“…Davacının memur olması ve maaşında bir eksilme meydana gelmemesi davacının maddi tazminat istemesine engel olamaz. Çünkü davacı çalışma gücünü %33,2 oranında kaybetmekle eski işini önceden olduğu gibi yürütebilmek için daha fazla efor sarf etmek zorundadır. Zarar görenin efor kaybı sebebiyle maddi tazminat isteyebileceği gerek öğretide gerekse uygulamada kabul edilen bir olgudur.”da belirtmiştir.

Ekonomik Geleceğin Sarsılmasından Doğan Kayıplar (İş Kazası Tazminatı Kapsamında)

Bazı hallerde işçinin çalışma gücünde azalma oluşmamasına rağmen, işçi ekonomik açıdan birtakım sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum, kişiler açısından farklı cereyan edebilir. Örneğin, işçi küçükse istediğinden farklı, öğrenmesi zor bir mesleği seçmek zorunda kalabilir. Ya da bir mankenin yüzünde meydana gelen yaralama izi, onun çalışma gücünü azaltmasa dahi, onun ileride iş bulmasını güçleştirebilir hatta imkansızlaştırabilir. Bu gibi durumlar, ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar içinde değerlendirilmektedir.

İş Kazası Sonucunda Maddi Tazminatın Belirlenmesi
İş Kazası Sonucunda Maddi Tazminatın Belirlenmesi

 

İş Kazası Sonucunda Maddi Tazminatın Belirlenmesi

İş Kazası Tazminatına İlişkin Genel Esaslar

İş kazası veya meslek hastalığı sonucunda maddi tazminatın hesabında kaza meydana gelmemiş olsaydı, işçi hangi maddi durumda olacak idiyse o durumun sağlanması amaç edinilir. Mevcut mevzuatlarda, maddi tazminatın hesaplanmasında belirli bir düzenleme söz konusu olmadığından, tazminat hesapları yapılırken Yargıtay içtihatları esas alınmaktadır.

Meslekte Kazanma Gücü Kaybı

İşçinin iş kazası sonucu meslekte kazanma gücü kayıp oranı, 11.08.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmış olan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’nde eki bulunan “Meslekte Kazanma Gücü Kayıp Oranı Tespit Cetvelleri” dikkate alınarak belirlenir.

– A cetveli, kazaya uğrayan işçinin arıza çeşidini bulmak için kullanılır. A cetveli, iş kazalarının neden olduğu hastalık ve arızalarla, meslek hastalıklarını ve bunların neden olduğu arızaları, vücuttaki yerlerine göre sınıflandırır ve 14 listeden oluşmaktadır. Her listenin üç sütundan oluşur, bunlardan; birinci sütun arızanın sıra numarasını, ikinci sütun arızanın çeşidini, üçüncü sütun ise arızanın ağırlık ölçüsünü gösterir.

– B cetvelinde iş kolları yer almaktadır. Her listede iki sütun mevcut olup bunlardan; birinci sütun meslek veya iş çeşitlerini, ikinci sütun meslek grup numaralarını göstermektedir.

– C cetveli, sürekli iş göremezlik simgelerini gösterir. A cetveline paralel olarak hazırlanan ve arızanın vücuttaki yerini gösteren 14 tablodan oluşur. Her tablo A cetvelindeki 14 listeden birine karşılık gelir. İşçinin vücudundaki arızanın C cetvelinde uymakta olduğu tabloda, A cetvelinden tespit edilmiş olan dikey kolondaki arıza sıra numarası ile yatay kolondaki meslek grup numarası belirlenir ve bunların kesiştiği noktadan İş Göremezlik Simgesine ulaşılır.

– D cetvelinde meslekte kazanma gücünün azalma oranına ulaşılır. Bunun için bu cetvelin yatay kolunda yer alan sürekli iş göremezlik simgeleriyle dikey kolunda yer alan arıza ağırlık ölçülerinden, daha önceki cetvellerde belirlenmiş olup işçiye uymakta olanlar işaretlenir ve kesişme noktalarında yer alan rakam Meslekte Kazanma Gücü Azalma Oranı olarak kaydedilir.

– E cetvelinde ise dikey kolonda yer alan meslekte kazanma gücünün azalma oranlarından işçiye uygun olanı ile yatay kolonda yer alan yaşlardan işçinin yaşı dikkate alınır. Bunların kesişme noktaları ise Yaşlara Göre Meslekte Kazanma Gücü Azalma Oranını verir.

Meslekte kazanma gücünün kaybı oranı zaman içinde değişirse, işçi yeni durumun saptanması için başvuruda bulunabilir. Hakim, gerek davanın devamı süresince, gerek tazminat kararlarının ardından oluşan tazminat tutarını etkileyen iş görmezlik değişikliklerini dikkate alabilir.

İş Görebilme Çağının ve Yaşam Süresinin Belirlenmesi

İş kazası veya meslek hastalığına tutulan işçinin iş görebilme çağı ile bu süre sona erdikten sonra muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi de tazminatın saptanmasında önem taşımaktadır. Hukukumuzda, işçinin yaşam süresinin P.M.F. (Population Masculine Et-Feminine) Yaşam Tablosu’nda yer alan esaslara göre belirleneceği içtihatlarla belirlenmiştir. Asıl olan, bu tablonun yasal dayanağı 506 sayılı Yasa’nın 22. maddesi olup, İş Kazalarıyla Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Hakkında 4772 sayılı Kanuna ek olarak hazırlanmış ve 1965 yılında yürürlüğe konulmuştur. 5510 sayılı yeni Sosyal Güvenlik Yasası’nda, yürürlükten kaldırılan 506 sayılı Yasa’nın 22. maddesi benzeri bir hüküm bulunmadığından, yeni bir yasal düzenleme yapılıncaya kadar PMF Yaşam Tablosu’nun kullanılmasına devam edilmesi gerekmektedir. Bu konuda 5510 sayılı Yasa’nın Geçici 3. maddesinde “Bu kanuna göre çıkarılması gereken yönetmelikler ile diğer düzenlemeler yürürlüğe girinceye kadar, mevcut tüzük ve yönetmelikler ile diğer düzenlemelerin, bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanmaya devam edilir.” denilmiş olmakla, ilgili Bakanlıkların ve tüm yetkili kurulların birlikte hazırlayıp yürürlüğe koyacakları yeni düzenleme yapılıncaya kadar, P.M.F. Yaşam Tablosu ve halen SGK tarafından uygulanmakta olan gelir bağlama formül ve tablolarının uygulanmasına devam olunacak; bu bağlamda Yargıtay’ca benimsenmiş olan tazminat hesaplama yöntemleri dışında bir hesaplama yöntemi yargıda geçerli olmayacaktır.

Bunun tek istisnası, iş kazaları rücu davalarında kurum hesabıyla uyum sağlaması açısından kullanılan TRH 2010 tablosudur.

“…Kural olarak bakiye ömrün tespitinde P.M.F. Tablosu uygulanacaktır.”

Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadı ve P.M.F. Yaşam Tablosu dikkate alınarak, işçinin iş görebilme çağı kural olarak 60 yaş olarak kabul edilmiştir.

Örneğin;

İş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının kaza tarihinde 34 yaşında olduğunu varsayalım. Bugünkü uygulamada faal çalışma süresi sınırı 60 yaş olduğundan, demek ki bu sigortalı 60 yaşına kadar geçecek olan (60-34) 26 yıl fiilen çalışacak ve 60 yaşından sonra geriye kalan (34-26) 8 yılda emekli aylığı ile yaşamını sürdürecektir.

İş Kazası Tazminat Hesaplamasında P.M.F. (Yaşam Tablosu – 1931)
İş Kazası Tazminat Hesaplamasında P.M.F. (Yaşam Tablosu – 1931)

İş Kazası Tazminat Hesaplamasında P.M.F. (Yaşam Tablosu – 1931)

Ücretin Belirlenmesi

Maddi tazminat, işçinin kazaya uğradığı tarihten yaşamının sonuna kadar elde edeceği kazançları üzerinden hesaplanması gereken bir tazminat olduğundan işçinin bu süre içinde, kazaya uğramamış olsaydı elde edebileceği ücretinin belirlenmesi zorunludur. Burada hesaplamaya esas alınacak ücret işçinin geniş anlamda ücretidir. Geniş Anlamda Ücret ise, giydirilmiş ücret olarak tabir edilmekte olup, kök ücretin yanı sıra, fazla mesai, hafta tatili, hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil günleri, prim, ikramiye yanında ücretin eki niteliğindeki ödemeleri de kapsamaktadır.

“… Tazminat hesabında gözetilecek ücret, işçiye ödenen günlük veya aylık çıplak ücrete ek olarak sağlanan, parayla ölçülmesi mümkün bütün ekonomik faydaları kapsar. Diğer bir anlamda, işverence sağlanan para ve para ile ölçülebilen bütün hak ve menfaatlerin “giydirilmiş” olduğu gelirdir.”

Tarafların Kusur Durumunun ve Hakkaniyetin Tazminata Etkisi

TBK m. 51 uyarınca, “Hakim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” Bu sebeple, taraflarının kusur oranlarının belirlenmesi gerekmektedir. Kusur oranlarının belirlenmesinde ise uzman bilirkişiler etkin rol oynamaktadır.

İş kazalarında hem işçinin hem de işverenin kusurunun bulunduğu durumlarda TBK m. 52 uygulanmaktadır. Böylelikle hakkaniyet çerçevesinde hakime tazminatı indirme yetkisi verilmiştir. Ancak, diğer bir yandan ise hesaplanan tazminatın hakkaniyet düşüncesi ile arttırılıp, azaltılamayacağı TBK m. 55 uyarınca hükme bağlanmıştır. Hakime tazminat indirme yetkisi tanınıp, diğer bir madde de ise tam zıddı mevzu bahistir. Bu durum çelişkiye yol açmakta olup, hangi durumlarda hangi maddenin kullanacağı mevzuatta açıkça belirtilmeli ya da bu çelişkili durumun kaldırılması gerekmektedir.

Diğer bir durum ise, Kaçınılmazlık kavramıdır. Kaçınılmazlıktan söz edilebilmesi için; olayın irade dışı meydana gelmesi ve alınabilecek tüm tedbirler alınmış olsa dahi iş sözleşmesinden doğan borcun ihlal edilmiş olması gerekir. Buradaki temel kriter olayın önlenemez olması değildir. Önlemez bir olayda da alınabilecek tedbirlerle sözleşmeden doğan borca aykırılık önlenebiliyorsa kaçınılmazlığın varlığından söz edilemez.

Kazanın oluşunda kaçınılmazlık faktörü bulunuyorsa, hesaplanan tazminattan kaçınılmazlık sebebiyle indirim yapılmalıdır.

İş kazasının kaçınılmaz olayların etkisi ile meydana gelmesinde işverene yüklenecek kusurun derecesinin tayini önemlidir. Yargıtay, böyle bir durumda işverenin sorumluluğunun hakkaniyet ölçülerine göre saptanmasının uygun olacağını, tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının göz önüne alınarak işverene biraz daha fazla sorumluluk verilmesinin sosyal devlet ilkesi gereği düşünülebileceğini kabul etmiştir. Örneğin, iş kazasının tamamen kaçınılmazlık sonucu meydana geldiğini varsayalım. Tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alındığında, işveren %55-%60 oranında kusurlu kabul edilebilir. Böyle durumlarda, uygulamada mahkemeler işveren sorumluluğunu %60 olarak kabul etmektedirler. Yargıtay da iş kazasının tamamen kaçınılmaz olayların etkisi ile oluşması durumunda işverenin %50-60 arasında sorumlu tutulması gerektiğine karar vermiştir. İş kazasının meydana gelmesinde kazaya uğrayan sigortalının %20 ve davalı tarafın %40 oranında kusurlu oldukları ve %40 oranında da kaçınılmaz olayların etkisinin olduğu saptanmış olsun. Bu durumda davalı tarafın toplam kusuru şu şekilde oluşacaktır:

Davalının kendi kusuru ….… %40

Kaçınılmazlıktan payı %40/2 ….… %20

Davalı taraf toplam kusuru ….… %60’tır.

İş Kazası Tazminat Hesaplanması Nasıl Yapılır?
İş Kazası Tazminat Hesaplanması Nasıl Yapılır?

İş Kazası Tazminat Hesaplanması Nasıl Yapılır?

Maddi tazminatın hesaplanmasında iki dönem söz konusudur. Bunlar;

– İşlemiş Zarar Dönemi

– İşleyecek Zarar Dönemi’dir. İşleyecek Zarar dönemi de kendi içinde İşleyecek Aktif ve İşleyecek Pasif Dönem olmak üzere 2’ye ayrılmaktadır.

İşlemiş zarar dönemi, meydana gelen kaza ile hüküm tarihi arasındaki zaman dilimini kapsamakta olup, kaza yapan işçinin kaza ile hüküm tarihi arasındaki tüm ücretleri bilinebilecek halde ise, bu ücretler esas alınmaktadır. Ücreti belirli değil ise, mutlaka gerçek kazançların araştırılması gerekecektir. Gerçek kazanç, imzalı dahi olsa ücret bordrolarındaki, vergi bildirimlerindeki kazançlar değildir. Eğer kesin saptanamıyorsa, ilgili meslek kuruluşlarından (olay tarihinden rapor veya hüküm tarihine kadar) emsal kazançlar sorulacak; tazminat hesabı buna göre yapılacaktır. Bu dönemde, %10 arttırma, %10 iskontolama işlemi yapılmaz.

İşleyecek zarar dönemi ise, hüküm tarihi ile işçinin muhtemel yaşam süresi arasındaki zaman dilimidir.

İşçinin hüküm tarihi ile iş görebilme çağının sonra erme tarihi arasındaki zaman dilimi işleyecek aktif dönem olarak isimlendirilirken, iş görebilme çağının sona erme tarihi ve muhtemel yaşam süresinin sonunu içeren zaman dilimi ise işleyecek pasif dönem olarak nitelendirilmektedir. Aktif dönem, hüküm tarihinden itibaren iş görme çağının yani PMF tablosu esas alındığından 60 yaşına kadar olan ki dönemdir. Hüküm tarihinde belirlenen ücret her yıl %10 arttırılıp, %10 iskonto işlemi uygulanır. İndirim uygulanmasının sebebi maddi tazminatın peşin olarak sermaye şeklinde ödenmesi ve toplu ödeme yapıldığından işçinin nedensiz şekilde zenginleşmesine yol açmamaktadır. İşleyecek pasif dönem ise, 60 yaşına geldiğinde alacağı yaşlılık aylığının yıllığa çevrilmesiyle hesaplanır. Her yıl için aktif dönemde olduğu gibi %10 arttırma ve %10 iskonto işlemi uygulanır. Ancak, işçi tamamen iyileştiyse işleyecek dönem hiç uygulanmaz.

İşlemiş dönem, işleyecek pasif ve aktif dönem sonunda hesaplanan tazminat, işçinin iş kazası veya meslek hastalığı neticesindeki toplam brüt maddi zararını oluşturmaktadır.

Örneğin, 01.03.2015 tarihinde meydana gelen ve sigortalıyı engelli hale getiren bir iş kazasında, tazminat hesap raporunun 16.11.2017 tarihinde düzenlendiğini varsayalım. Bu olayda, işlemiş dönem zararının belirlenmesinde, kaza tarihindeki ücret esas alınacak ve asgari ücret artışları 31.12.2017 tarihine kadar bilindiğinden, 31.12.2017 tarihine kadar değişen ücretlere göre bu dönem zararı hesaplanacaktır. Sigortalının bekar ve asgari ücretle çalıştığını varsaydığımızda hesaplama şöyle yapılacaktır:

Süre Gün Sayısı Günlük Net Ücret Toplam Ücret
01.03.2015 – 30.06.2015 122 gün 31.64 3.860,08
01.07.2015 – 31.12.2015 183 gün 33.35 6.103,05
01.01.2016 – 31.12.2016 365 gün 43.37 15.830,05
01.01.2017 – 31.12.2017 365 gün 46.80 17.082,00
Sigortalının bu dönem toplam net geliri 42.875,18 TL

 

Bu olayda, kazaya neden olan tarafın %70 ve sigortalının sürekli iş göremezlik derecesinin %20 olduğunu varsaydığımızda, bu dönem gerçek zararı:

42.875,18 TL x %70 x %20 = 6.002,52 TL’dir.

Bu dönem, geçmiş dönemin sona erdiği 31.12.2017 tarihinden sonra 01.01.2018 tarihinde başlayacak ve fiili çalışma dönemi sonu olan yani 60 yaşın bitimine kadar devam edecektir. Geçmiş dönem 2 yıl 10 ay yani 2.83 yıl sürdüğünden ve fiili çalışma süresi 26 yıl olduğuna göre bu dönem zarar süresi:

26-2.83 = 23.17 (23 yıl 2 ay) yıldır.

Buna göre, gelecek dönemin başladığı 01.01.2018 tarihinde sigortalının günlük net gelirinin 50 TL olduğunu varsaydığımızda dönem başı yıllık geliri:

50 x 365 gün = 18.250 TL’dir. Y. 21. HD’nin sigortalının ileriye yönelik yıllık gelirlerinin her yıl %10 artırılıp her yıl %10 indirilerek zarar bulunabileceğini belirtmiştik. Bu durumda dönem başı yıllık gelir olan 18.250 TL her yıl %10 artırılıp her yıl %10 indirilerek bu dönem zararı bulunacaktır. Bu miktar ile zarar süresi, sigortalının sürekli iş göremezlik derecesi ve davalı kusuru çarpılarak bu dönem zararı bulunmaktadır.

Geçmiş ve gelecek dönem olarak fiili çalışma süresi 26 yıl sürecek olan bu sigortalının emekli dönemi 26 yıllık sürenin bitiminde başlayıp yaşam sonuna kadar yani 8 yıl devam edecektir. Sigortalının bu dönemde emekli aylığı ile geçineceği varsayılmaktadır.

“…Malul kalan işçinin aynı işinde çalışmaya devam etse dahi diğer işçilerden daha fazla çaba harcayacağı asıldır. 60 yaşından sonra elde edeceği yaşlılık aylığını da diğer işçilerden daha fazla çaba harcayarak elde edeceğinden yaşlılık aylığını aldığı dönemde de devam edecek olan maluliyeti nedeniyle zarara uğramadığının kabulü isabetsiz olur. Bu nedenlerle pasif dönemin de zarar hesabına dahil edilmesi gerekir.” hükmü verilmiştir.

Sigortalının emekli devresi zararını Yargıtay İçtihatlarına göre hesaplayalım:

Bugün için, AGİ’siz aylık net asgari ücret 1.270,41 TL’dir. Önce, sigortalının sürekli iş göremezlik derecesi ve davalı taraf kusuru dikkate alınarak yıllık emekli gelirindeki azalmanın bugünkü miktarını bulalım:

1.270.41 x 12 ay x %20 x %70 = 2.134,29 TL’dir.

Sigortalı bu miktarı rapor tarihinden 23 yıl sonra almaya başlayacağından 23 yıl sonraki %10 artışlı değeri: 2.134,29 x Kn (8.95430 artış katsayısı) = 19.111,07 TL’dir.

Bu miktar sigortalının 23 yıl sonraki yıllık emekli geliri zararıdır. Bu miktarın her yıl %10 artırılıp, her yıl %10 indirilmesi ile yine her yıl zararı olarak 19.111,07 TL elde edileceğinden, bu miktarın emekli devresi süresi olan 8 yıl ile çarpılması sonucu toplam zarar bulunacaktır: 19.111,07 x 8 yıl = 152.888,56 TL’dir.

Ancak bu miktar, sigortalının rapor tarihinden 23 yıl sonra başlayıp 8 yıl boyunca taksitlerle alacağı miktardır. Halbuki bu ödemenin 23 yıl önce yapılacağı varsayıldığından 23 yıl önceki her yıl %10 indirimli peşin değeri yani bu devre gerçek zararı: 152.888.56 x (1/Kn 0.11168 indirim katsayısı) = 17.074,59 TL’dir.

Aslında bu hesaplama yöntemini kabul ettikten sonra, bugünkü zararı bulup, önce 23 yıl sonraki %10 artışlı değeri sonra da 23 yıl önceki peşin değerini bulmak için hem zaman ve hem de çaba harcamaya hiç gerek yoktur. Bugünkü yıllık zarar olan 2.134,29 TL ile, emekli devresi zarar süresi olan 8 yılın çarpılması ile de aynı sonuç elde edilmektedir:

2.134.29 x 8 yıl = 17.074.32 TL’dir. Görüldüğü gibi, her iki sonuç arasında hiç fark yoktur.

Geçmiş dönem zararı = 6.002,52

Gelecek dönem zararı = 59.199,35

Emekli (pasif) dönem zararı = 17.074,59

Toplam zarar = 82.276,46 TL’dir.

Hangi ödemelerin düşüleceği ise TBK m. 55 de açıklanmıştır. Bu maddede, kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacı taşımayan ödemelerin bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemeyeceği öngörülmüştür. Bu durumda, önce SGK tarafından yapılan ödemelerin rücu edilebilecek miktarı bulunacaktır. Rücu edilebilecek miktarın nasıl hesaplanacağı ise SSGSSK m.21’de açıklanmıştır. Buna göre: “… Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir.” Görüldüğü gibi, bu madde ile SGK’nın isteyebileceği miktara tavan sınırı getirilmiştir. Yani SGK, sigortalının işverenden isteyebileceği tazminat miktarından fazlasını isteyemeyecektir.

Aynı zamanda, hesaplanan tazminatın hakkaniyete dayandırılarak arttırılmayacağı veya azaltılmayacağı TBK m. 55 uyarınca belirtilmiştir.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

TBK m.53/3’de düzenlenen destekten yoksun kalma tazminatı, destek sıfatını taşıyan kişinin hukuka aykırı bir fille ölümüne sebep olunması durumunda desteğin bakım ve yardımından yararlanan kişilere tanınmış özel bir tazminat türüdür.

Yargıtay’a göre;

“… Destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kılınan yardımdır. Bu tazminatın amacı, ölüm olmasaydı ölenin yardımda bulunduğu kimselere yardımda bulunmaya devam edeceğinin düşünülmesi ve ölüm olayının bu süreci kesmesi sonucu destekten yararlanan kimselerin uğradıkları zararın peşin ve toptan şekilde tazmin edilmesi, bu kimselerin ölüm olayından önceki durumlarına kavuşturulmasıdır. Eş söyleyişle amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır.”

İş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle ölen işçinin, bakıp gözetmekte olduğu kişinin desteğine artık sahip olamadıkları için bir zarara uğrarlar. Bu zarar yansıma bir zarardır. Yansıma yoluyla zararı ancak kanunun imkan tanıdığı hallerde kanuni kapsam içinde kalan kişiler talep edebilir.

Hukuka aykırı fiil sonucunda, desteğin ölümüne bağlı olarak yardım görenin malvarlığında meydana gelen eksilme destek zararını oluşturur. Malvarlığında bir eksilme meydana gelip gelmediği değerlendirilirken, desteğin ölümü sonucunda yardım görenin malvarlığının aldığı durum ile zarar verici davranış gerçekleşmemiş olsaydı malvarlığının içinde bulunacağı varsayımsal durum karşılaştırılır. Arada bir fark oluşmuşsa, söz konusu fark zarar olarak nitelenir. Destekten yoksun kalma tazminatının amacı da ortaya çıkan bu farkın giderilmesidir.

Destekten yoksun kalma tazminatı, ölen kişinin şahsından bağımsız olup, doğrudan destekten yoksun kalanın şahsında doğmaktadır. Yoksun kalan bu hakkı ölenden miras yoluyla değil, doğrudan doğruya, asli bir şekilde kazanmaktadır. Destekten yoksun kalan kişi bu hakkı doğrudan doğruya kazandığı için tazminat istemi mirasçı olma durumundan bağımsızdır ve aynı sebeple mirasçıların da bu hak üzerinde bir tasarruf hakları söz konusu olmayacaktır.

Destek zararı, işçinin ölmesi nedeniyle desteğini sağladığı yardımın ortadan kalkması sonucunda destek görenin malvarlığını etkileyen ya da ileride böyle bir etkiyi meydana getirmesi muhtemel olan olumsuz sonuçları ifade etmektedir. Ölenin para ile ölçülebilen değeri olmayan yardımlarının kaybedilmesi ve ölüm nedeniyle kişisel bağın ortadan kalkması gibi olumsuz etkiler malvarlığı zararı niteliği taşımadığından destekten yoksun kalma tazminatına dayanak oluşturmaz.

İş Kazası Tazminatının Belirlenmesi

Sigortalının iş kazası sonucu ölmesi sonucu onun desteğinden yoksun kalanların zararlarının saptanmasında, maddi tazminat hesabında dikkate alınacak unsurlar şunlardır:

Ölen Sigortalının Kaza Tarihinden Sonra Geri Kalan Ömür Süresi

Ölen sigortalının, kendisinden destek alanlara ne kadar süre destek yardımı yapacağının tespiti için ölüm tarihinden sonra geri kalan ömür süresinin bilinmesi gerekmektedir. Ömür süresinin belirlenmesinde P.M.F. tablosu dikkate alınmaktadır. Bu uygulamaya göre P.M.F. Tablosundan geri kalan ömür süresi şu şekilde tespit edilmektedir: Sigortalının doğum tarihine göre ölüm tarihindeki yaşı hesaplanarak tablonun “Yaş” sütunundan geri kalan ömür süresi bulunmaktadır. Ölen sigortalının erkek ve kaza tarihinde 40 yaşında olduğunu varsayalım. Bu sigortalının geri kalan ömrü 30 (29 yıl 8 ay 29 gün) yıldır. 4 Faal çalışma süresinin 60 yaşa kadar olduğu kabul edildiğinden, bu sürenin 60 yaşına kadar geçecek olan (60-40) 20 yılı faal çalışma devresi ve (30-20) 10 yılı da emekli devresidir. Yani, eğer bu sigortalı iş kazası sonucu ölmeseydi, geri kalan 30 yıllık ömür süresinin 20 yıllık faal çalışma devresi ve 10 yılda emekli devresinde kendisinden destek alanlara yardım edecekti.

Ölen Sigortalının Geliri

Desteğinden yoksun kalınan (ölen) sigortalının geliri, iş kazası tazminatının hesaplanmasında önemli rol oynar. Zira desteğin geliri ne kadar fazlaysa destekten yoksun kalanlara sağlanacak maddi menfaat de o denli fazladır. Bu kapsamda önemli olan desteğin resmi olarak ispat edilebilen kazancı yani yasal geliridir. Desteğin sigorta kapsamı dışında gelirleri varsa bu durum iş kazası tazminatının hesabında dikkate alınmaz.

Destekten Yoksun Kalan Eşin Kaza Tarihinden Sonra Geri Kalan Destek Süresi

Destek süresinin saptanmasında genel olarak ölenin bakım gücünün ve destek alanın da bakım ihtiyacının bulunması gerekir. Eğer bakım gücü yoksa destekten, bakım ihtiyacı mevcut değilse desteklenenden söz edilemez. Ölen sigortalının, kaza yani ölüm tarihinden emekli olacağı tarihe kadar fiili çalışma süresinde elde ettiği gelirden ayrılan pay kadar, fiili çalışma süresi sonundan yani emekli olduğu tarihten ölüm tarihine kadar olan emekli devresinde, emekli aylığından kendisine ayrılan pay kadar, sigortalı eşinin emeklilik devresinin sonunda yani ölümü tarihinden sonra, kendi ölüm tarihine kadar, kendisine bağlanacak olan ölüm aylığından yararlanabilecekken, yararlanamayan hayatta kalan eş tüm bunları isteyebilecektir.

Sigortalı iş kazasında öldüğü tarihte 43 yaşında olsun. Geri kalan ömrü 27 yıl olduğundan, sağ kalan eşine önce 60 yaşına kadar olan 17 yıllık fiili çalışma süresinde ve bundan sonraki 10 yılda da emekli devresinde destek olacaktı. Eğer sağ kalan eşin yaşı kendisinden küçük ise yani kendisinden daha fazla yaşayacak ise geri kalan süre için ölüm aylığı bağlanacağından, yine destek devam etmektedir. Örneğin, sağ kalan eş kaza tarihinde 40 yaşında ise, geri kalan ömrü 30 yıl olduğundan, ölen eşinden 3 yıl fazla yaşayacaktır. Bu durumda destek süresi şöyledir:

Kaza (ölüm) tarihinden ölen sigortalı eşin emekli olduğu tarihe kadar 17 yıl,

Kazaya uğrayan sigortalının emekli devresi olan 10 yıl,

Geri kalan 3 yılda kendisine bağlanacak olan ölüm aylığı süresi, olmak üzere toplam 30 yıldır.

Destekten yoksun kalan nikahsız eş ise, destekten yoksun kalma tazminatını isteyebileceği ancak nikahsız eşin nikahlı eşe göre evlenme olasılığının daha yüksek olması muhtemel olduğundan, TBK m.51 çerçevesinde indirim yapılarak daha az tazminata hükmedileceği karara bağlanmaktadır.

Destekten Yoksun Kalan Eşin Evlenme Olasılığı

Yüksek Yargıtay’ın bu konudaki oturmuş ve yerleşmiş içtihatlarına göre, sağ kalan eşin yeniden evlenme şansının hesap tarihindeki yaşına göre belirlenmesi gerekmektedir. Uygulamada, eşin yeniden evlenme şansının belirlenmesinde daha çok, hazır tablolardan yararlanılmaktadır. En sık başvurulan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi tarafından kullanılan tablodur.

Evlenme olasılığı ile ilgili AYİM tablosu şöyledir:

Yaş Aralığı Kadınların Evlenme Şansı Erkeklerin Evlenme Şansı
17-20 yaş arası %52 %92
21-25 yaş arası %40 %70
26-30 yaş arası %27 %48
31-35 yaş arası %17 %30
36-40 yaş arası %9 %15
41-50 yaş arası %2 %4
51-55 yaş arası %1 %2

 

Ancak kabul edilen diğer bir uygulama, 18 yaşından küçük her bir çocuk için evlenme şansından %5 indirim yapılması gerekliliğidir.

Destek Alan Çocukların Destek Süreleri

Genel kural erkek çocuklar yönünden 18 yaşına kadar, kız çocuklar yönünden 22 yaşına kadar ise de, erkek çocuklar orta öğretimde iseler 20 yaşına kadar, erkek veya kız yüksek öğrenim görüyorlarsa 25 yaşına kadar destek görecekleri; ancak gerçek belli iken varsayımlara dayanılamayacağından, eğer kız evlat henüz evlenmemişse, bir işi ve kazancı yoksa ve ailesiyle oturuyorsa bulunduğu yaşa kadar ve evlenme olasılığı da gözetilerek destek tazminatı hesaplanmak gerekeceği; sakat ve bakıma muhtaç çocukların tazminatının yaşam boyu yapılacağı kabul edilmektedir.

Destek Alan Eş ve Çocukların Destek Payları

Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında destek payları belirlenirken, paylaştırmada açıkta pay bırakılmaması; eşlerin paylarının eşit olması, kalan ömür süresi ve gerçek geliri, çocuk sayısı ve anne ve babanın sağ olup olmadığının dikkate alınması, destekten çıkanların paylarının destek süreleri daha uzun olanlara eklenmesi; paylaştırma işlemlerinin SGK gelir bağlama oranlarıyla ilişkilendirilmemesi ilke olarak benimsenmiştir.

Destek payları hesaplanırken, kazalı gelirinden kendisine iki, sağ kalan eşe iki ve varsa çocuklara birer pay düşecek şekilde paylaştırılmaktadır.

Ölen sigortalının eşinden başka destek alan kimsesi yoksa gelirinin en az %45’ini eşine ayıracağı kabul edilmelidir. Bunun dışında, çocuk sayısına, çocukların yaşı ve destek sürelerine göre destek payları değişecektir.

Örneğin; ölüm sonucu geride eş ve 3 çocuk kalmışsa destek payları aşağıdaki gibi gösterilebilir:

Aile Durumu Ölen Sigortalı Payı Eş Payı 1. Çocuk Payı 2. Çocuk Payı 3. Çocuk Payı
Çocuksuz %55 %45
1 Çocuklu %40 %40 %20
2 Çocuklu %35 %35 %15 %15
3 Çocuklu %32 %32 %12 %12 %12

 

Ölen Sigortalı ve Kazaya Neden Olan Tarafın Kusur Dereceleri

Tüm bu hususlar çerçevesinde tazminat hesaplanırken, tazminattan yapılması gereken indirimlerde de belli sıraya uyulur. Buna göre, desteklenen kişi desteğin mirasçısı ise elde ettiği miras geliri, sağ kalan eşin yeniden evlenme şansı, destek için gerekmeyen giderler saptanan zararlardan düşürülür. Daha sonra ise koşulları mevcutsa, kusurun ağırlığı ve hakkaniyete göre indirimler yapılmaktadır. Aynı zamanda, SGK tarafından iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle gelir bağlanmışsa bu gelirin peşin sermaye değeri desteklenenlerin zararından düşürülür.

Yaş Bakiye Ortalama Ömür Yaş Bakiye Ortalama Ömür Yaş Bakiye Ortalama Ömür Yaş Bakiye Ortalama Ömür
0 56.64 30 37.50 60 14.89 90 3.54
1 60.60 31 36.70 61 14.23 91 3.34
2 60.58 32 35.90 62 13.59 92 3.15
3 59.97 33 35.10 63 12.97 93 2.97
4 59.22 34 34.29 64 12.35 94 2.79
5 58.41 35 33.49 65 11.75 95 2.62
6 57.57 36 32.69 66 11.17 96 2.45
7 56.71 37 31.90 67 10.51 97 2.29
8 55.83 38 31.10 68 10.05 98 2.14
9 54.93 39 30.31 69 9.50 99 2.00
10 54.03 40 29.73 70 8.98 100 1.86
11 53.11 41 28.73 71 8.47 101 1.73
12 52.19 42 27.95 72 7.98 102 1.60
13 51.28 43 27.18 73 7.54 103 1.48
14 50.37 44 26.40 74 7.08 104 1.36
15 49.49 45 25.64 75 6.88 105 1.25
16 48.62 46 24.78 76 6.25
17 47.78 47 24.12 77 5.86
18 46.96 48 23.36 78 5.50
19 46.15 49 22.62 79 5.15
20 45.30 50 21.88 80 4.85
21 44.59 51 21.15 81 4.52
22 43.83 52 20.42 82 4.20
23 43.03 53 19.70 83 3.95
24 42.27 54 18.98 84 3.71
25 41.49 55 18.28 85 3.47
26 40.70 56 17.82 86 3.24
27 39.90 57 16.90 87 3.02
28 39.10 58 16.10 88 2.81
29 38.32 59 15.55 89 2.61

Çağrı Ayboğa

Avukat Çağrı Ayboğa, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olup yüksek lisans öğrenimine devam etmektedir. Ayboğa + Partners Avukatlık Bürosu’nun kurucu avukatlarındandır. Ankara Barosu’na kayıtlı olarak dinamik ve tecrübeli ekibiyle avukatlık mesleğini icra etmektedir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Ara