Ceza Hukuku

İftira Suçu ve Cezası (TCK md. 267)

İftira atmak suç mu? Cezası nedir? Güncel bilgiler

İftira suçu, Türk Ceza Kanunu, İkinci Kitap, Dördüncü Kısım, İkinci Bölüm ’de “Adliyeye Karşı Suçlar” başlığı altında 267 nci maddede düzenlenmiştir. İftira suçu, bir kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesiyle oluşur. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturabilir. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de bu suçun konusunu oluşturabilir. Bu çalışmanın konusunu iftira suçu oluşturmaktadır. Kavramın tanımlaması, etkin pişmanlık, benzer suçlar, soruşturma, kovuşturma konuları sistematik olarak incelenmeye çalışılmıştır.

İftira Suçu ve Cezası (TCK md. 267)
İftira Suçu ve Cezası (TCK md. 267)

DMCA.com Protection Status

İftira Suçu Nedir?

Geçmişten bugüne “bir kimsenin suçsuz olduğunu bildiği kişiye suç isnat etmesi” olarak kabul edilen iftira suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu”nun 267 ve 269. maddelerinde düzenleme altına alınmıştır. Yapılan düzenlemeyle bu suç, şekli iftira ve maddi iftira olmak üzere iki farklı şekilde işlenebilmektedir. Bunun yanında suç, idari yaptırımı gerektiren hukuka aykırı fiilleri de içine almaktadır. Ayrıca suç, basın ve yayın yoluyla da işlenebilmektedir. İftira suçunu kendine özgü yapan nedenlerden birisi de karma hukuki konuya sahip olmasıdır.

TCK Madde 267 – İftira Madde Metni: 

“(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.

(3) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.

(5) Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(6) Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.

(8) İftira suçundan dolayı dava zamanaşımı, mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten başlar.

(9) Basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararı, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilan olunur. İlan masrafı, hükümlüden tahsil edilir.”

İftira Suçunun Cezası Nedir?

İftira suçunun basit şeklinde, yani şekli iftira eyleminde ceza 1 yıldan 4 yıla hapis cezasıdır. Eylemde maddi eser ve delil uydurulması, takipsizlik veya beraat veya koruma tedbiri kararı verilmesi hallerinde ceza yarı oranında arttırılacaktır.

Mağdur hakkında hürriyeti tahdit hükümlerinin uygulanması, cezada artırım nedeni olarak düzenlenmemiş; bunun yerine gerçek içtima hükümleri gereğince failin ayrıca hürriyeti tahdit suçundan sorumlu tutulacağı belirtilmiştir.

Beşinci fıkraya göre, mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis ya da müebbet hapis cezası ile mahkûm olması halinde 20 yıldan 30 yıla hapis cezası; süreli hapis cezasına hükmedilmesi halinde ise mahkûm olunan cezanın üçte ikisi oranında hapis cezasına hükmolunacağı düzenlenmiştir.

Altıncı fıkraya göre, cezanın infazına başlanmış olması durumunda, beşinci fıkraya göre belirlenecek ceza yarısı oranında arttırılacaktır.

Yedinci fıkraya göre, mağdur hakkında hapis cezası dışında adli ya da idari yaptırım uygulanması halinde, sanık 3 yıldan 7 yıla hapis cezasına çarptırılacaktır.

Kanunun yedinci fıkrası, düzenlenen suçun niteliği, mağdurun uğradığı zararın ağırlığı, mağdur hakkında uygulanan yaptırımın çeşidi ve suçla korunan hukuki fayda bakımından değerlendiren Anayasa Mahkemesi, 17.11.2011 günlü ve E. 2010/115, K. 2011/154 kararıyla, kararın yayımlandığı 17 Mart 2012 tarihinden itibaren 1 yıl sonra yürürlüğe girmek üzere, iftira neticesinde mağdur hakkında hapis cezası uygulanması halinde öngörülen ceza ile mağdur hakkında hapis cezası dışında adli yaptırım veya idari yaptırım uygulanması halinde öngörülen cezalar arasında kabul edilebilir bir orantı bulunmadığı gerekçesiyle iptal etmiştir. Gerçekten madde metninde, hapis cezası dışındaki adli yaptırımlar, kişi üzerindeki etkileri bakımından, idari yaptırımlara göre daha ağır nitelikte olmasına rağmen, kanunkoyucu bu sonuçları aynı ağırlıkta görmek suretiyle cezalar arasında adil denge kuramamıştır. Bu açıdan Anayasa Mahkemesinin iptal kararı oldukça yerindedir.

Sanığın suç tarihinde akıl hastalığı bulunduğu anlaşıldığı takdirde sanık hakkında suçun sübutunun ve vasfını belirlemeye yönelik yargılamanın yapılması, tüm delillerin toplanıp tartışılmasından sonra sanık hakkında suçun sübut bulmaması halinde beraati; suçun sübutu halinde sanık hakkında CMK 223/3-a gereğince ceza verilmesine yer olmadığına ve TCK m.57 gereğince akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine uygulanmasına karar verilmesi gerekmektedir.

İftira Suçunda Korunan Hukuki Değer

İftira suçu, yer aldığı bölüm itibarıyla korunan hukuki değer, adalettir. İftira suçu ile adalet aldatılmaktan, itibar kaybetmekten, aleyhine isnatta bulunulan kişi ise şerefinin ve saygınlığının zarar görmesinden ve özgürlüğünün elinden alınmasından korunmaktadır. Toplum düzeninin sağlanması, kişi haklarına saygı gösterilmesi, asılsız isnatlardan kişilerin korunması ve iyi bir ceza adaletinin yerine getirilmesi adaletin ihlâllerinin önlenmesi suçun amaçları arası arasında yer alır. Adil yargılanma hakkı da suçun koruduğu hukuki değerlerdendir.

Ancak, iftira suçunun, yalnız adli olayları değil, aynı zamanda disiplin yaptırımı içeren eylemleri de kapsaması nedeniyle suçla korunan hukuki değerin yalnız adliye olmadığı aynı zamanda idari düzen de olduğu da söylenmelidir.

İftira suçunda, ihbarda bulunan kimsenin amacı genel olarak, adliyenin yanılması olmayıp isnat olunan suçsuz kimsenin cezalandırılmasıdır. İftira eyleminin gerçekleşmesi halinde, kişinin şerefi ve haysiyeti tecavüze uğramakta ve hayatı çekilmez hale gelmektedir. Bu nedenle iftira suçunda gerçek mağdur adliye olmayıp suçsuz olduğu bilinen kişidir.

İftira Suçunun Konusu

Hareketin yöneldiği kişi ya da şey anlamında suçun maddi konusu, suçun cismini oluşturan insan ya da şeydir. Suçun ihlâl ettiği hukuki varlık ya da menfaat suçun hukuki konusu; suçun mağduru da bu varlığın ya da menfaatin sahibidir. Suçun konusunun, yani iftiraya uğrayan kimsenin birden fazla kimse olması mümkündür. Bu durumda, kişi sayısınca iftira suçu bulunmamaktadır. Bazı durumlarda suçun konusu kadar suç olabilir; ancak burada suçun birden çok olmasının nedeni adliyenin ya da idarenin düzeninin birden fazla ihlâl edilmesidir.

İftira suçunda suçun konusu suç isnat edilen kişidir. İsnat edilen fiil herhangi bir hukuka aykırı bir fiil olabilir. Bu hukuka aykırı fiilin suç teşkil etmesi halinde, suçun unsurlarının düzenlenmiş olması iftira suçunun oluşması açısından yeterlidir.

İftira Suçunun Maddi Unsuru
İftira Suçunun Maddi Unsuru

İftira Suçunun Maddi Unsuru

Fail

Fiil, fail kavramının kökenidir. Yani esas olarak fiili işleyen, gerçekleştiren kişi, faildir. TCK m.37 açısından, fiili gerçekleştiren kişi fail olarak tanımlanmıştır. Herkes tarafından işlenmesi mümkün olmayan, ancak belli sıfata sahip kişiler tarafından işlenebilen suçlara mahsus (özgü) suçlar denilir. Günümüz ceza hukuku, gerçek kişilerin dışında hükmi şahısların da suç faili olabileceğini kabul etmektedir.

Suçun faili olmak bakımından özel bir hükme yer verilmemiştir. Bu nedenle herkes suçun faili olabilir. Bazı kanunlarla getirilen ihbar mükellefiyeti (örneğin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanunu m.18) bu kimseler yönünden eylemin suç niteliğini ortadan kaldırmaz. Hatta kamu görevlilerinin elinde bulundurduğu araç ve gereç ile suçu işlemesi halinde ceza üçte bir oranında arttırılır. Bu suçun failinin, tüzel kişi olması mümkün değildir.

Sanığın kamu görevlisi olması ve görev gereği elinde bulundurduğu araçları ve gereçleri iftira suçunda kullanması halinde TCK m.266’da düzenlenen nitelikli hal uygulanmalıdır. Suç, özgü suç olarak düzenlenmediğinden herkes tarafından işlenebilir.

Mağdur

Suçlar; bireyin, toplulukların ya da kamunun menfaatlerini ihlâl eder. Bu menfaatleri korumak ve toplumsal barışı sağlamakla görevli olan devlet, dolaylı olarak her suçun geniş anlamda mağdurudur. “Suçun mağduru” kavramından, suç fiilinden zarar gören herkes değil; yalnız bu fiil ile ihlâl olunan ve ceza korumasının konusunu oluşturan varlıkların ya da menfaatlerin sahiplerini anlamak gerekir. En dar anlamda ise suçun mağduru suçtan doğrudan zarar gören kişidir. Pek çok durumda, suçun mağduru ile suçtan zarar gören aynı kişidir. Ancak sadece suçtan zarar gören sıfatından hareketle, kişinin ayrıca suç mağduru olduğunu söylemek yanıltıcıdır. Topluma karşı işlenen suçlarda, suçun mağduru toplumdur. Bu suçlar nedeniyle somut olarak zarar görenler ise suçtan zarar gören olarak kabul edilir.

İftira suçunda, mağdur korunan hukuki değere göre belirlenebilir. Bu halde, adliyenin korunan hukuki değer olduğu kabul edildiği takdirde, suçun topluma karşı işlenen suç olduğunu kabul etmek gerekir. Suçtan zarar gören iftira edilen kişinin, davaya katılma hakkının bulunması bu anlamda suçun mağdurunu değiştirmez. Tüzel kişilerin dahi suçun mağduru olabilmesi mümkündür.

Hareket Unsuru

Suç teşkil eden her hareketin mutlaka bir konusu vardır. Konusu bulunmayan bir suçtan bahsetmek mümkün değildir. Hareketin konusu genel olarak, tipik hareketin üzerinde icra edildiği kişi veya şey anlaşılmalıdır. Hukuki değer ve hareketin konusu birbirinden farklı kavramlardır. Hukuki değer, toplum hayatı bakımından önemli olan ve ceza hukuku tarafından korunan yaşamsal değerlerdir.

Ceza muhakemesi, suç haberinin alınmasıyla başlayıp kovuşturmaya yer olmadığı kararı veya iddianamenin mahkemeye verilmesi ile sona eren soruşturma evresi, iddianamenin alınmasıyla başlayıp kabulüne kadar süren ara muhakeme evresi ve iddianamenin kabulüyle başlayıp bir hükümle sona eren kovuşturma evresinden ibarettir. Bundan sonra denetim muhakemesi ve infaz söz konusudur. Soruşturma suç haberinin alınmasıyla başlar. Suç haberinin alınması yolları ise kural olarak;

  1. İhbar,
  2. Şikâyet,
  3. Suçun doğrudan öğrenilmesidir.

Suç işlendiğinin herhangi bir kişi tarafından CMK m.158’de belirtilen yetkili makamlara yapılmasına ihbar denir. Basında, suç işlendiği yolunda yer alan haberler de kural olarak ihbar sayılır. İhbar, telefonla yapılabileceği gibi mektup veya başka bir vasıta ile de yapılabilir.

İhbarın gerçek olması gerekir. İmzasız ihbar yazıları nedeniyle işlem yapılmamakta ve böylece soruşturma makamlarının yoktan ihbar yaratarak kendilerine yetki alanı açmaya çalışmaları önlenmektedir. Bu tarz işlemler dürüstlük ilkesine ve adil yargılanma ilkesine aykırıdır. 5271 sayılı CMK ile, savcının bilgisi olmadan kolluğun herhangi bir işlem yapılmasının önüne geçilmiş, böylelikle şüpheli hakları korunmak istenmiştir.

17.07.2004 günlü ve 5232 sayılı Kanunla değişik, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Devletin memuru için düşündüğü güvenceyi vatandaşı için düşünmemesi kabul edilemez. İhbara ve şikâyete ilişkin mevzuatın değerlendirilmesine göre, ihbarların ve şikâyetlerin işleme alınabilmesi için:

  1. Soyut ve genel nitelikte olmaması,
  2. İhbarlarda veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi,
  3. İddiaların ciddi bulgulara veya belgelere dayanması,
  4. İhbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin kimlik bilgisi, imzası ve adresinin bulunması şartlarının bir arada bulunması gerekir.

İftira Suçunda Hukuka Aykırılık

Bir eylemin suç olarak kabul edilebilmesi için hukuka aykırı olması, bir başka deyişle, fiilin hukuk düzeni tarafından kabul edilmemesi gerekmektedir. Hukuka aykırılıktan anlaşılması gereken ise, fiilin yalnız ceza hukuku değil; bütün hukuk düzeni ile çatışma halinde olmamasıdır. Hukuka aykırılık aynı zamanda suçun unsurudur. Hukuka aykırı olmayan eylem suç değildir. Fail tarafından gerçekleştirilen fiil tipik ise hukuka aykırılık karine olarak kabul edilir. Hukuk düzeni içerisinde, failin fiilini hukuka uygun kabul eden bir normun bulunması halinde, failin fiili, ilk andan itibaren hukuka aykırı olarak doğmamıştır. Hukuka uygunluk nedenleri, fiilin başından itibaren hukuka uygun olarak ortaya çıkmasını sağlar.

5237 sayılı TCK “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran ve Azaltan Nedenler” başlığı altında kusurluluğu etkileyen nedenlerle birlikte hukuka uygunluk nedenlerini düzenlemiştir. TCK m.24-27’de, kanun hükmünü ve amirin emrini yerine getirme, meşru savunma, zorunluluk hali, ilgilinin rızası ve hakkın kullanılması hukuka uygunluk nedenlerini düzenlemiştir. Ancak, başka kanunlar ile de hukuka uygunluk nedenleri öngörülmüş olabileceği gibi, örf ve adet ile de yeni hukuka uygunluk nedenleri oluşturulabilmesi mümkündür.

Hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın aşılması, mevcut bir hukuka uygunluk nedeninde araç, oran ve zaman yönünden aşırılığa kaçılması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Araçta veya oranda sınırın aşılması, hukuka aykırı bir saldırıya karşı ortaya çıkan savunma fiilinin, saldırı fiiline oranla aşırı olmasıdır.

İftira suçu açısından, hukuka aykırılık unsurunun aşağıda belirtilen hallerde gerçekleşmediği; ancak bu hakların yasal sınırlarında kullanılmaması halinde hukuka aykırılık unsurunun da somut olayda gerçekleşeceği kabul edilmelidir.

Basının Haber Verme Hakkı

Haber verme hakkının gerçekleşmesi için kamuya duyurulan olayların, haber niteliği taşıması gerekir. Haber niteliği taşıyabilmesi için, basında yer alan olayın öncelikle gerçek olması gerekir.

Gerçeklik, haber konusu olayın gerçekliğidir. Aranması gereken “somut gerçek” değil, haberin verildiği andaki olayın beliriş biçimine uygunluk, habere veya anlatılmak istenen amaca konu olan içeriğin yayın sırasındaki olaya uygunluğudur. Gerçek olmayan haber, hukuka aykırı olduğundan sorumluluk doğuracaktır.

Haberin gerçekliği bakımından, doğal olarak haberin verildiği tarihteki mevcut hal ve şartlar dikkate alınmalıdır. Zaman içerisinde halin ve koşulların değişmesi, haberin gerçek olmadığı anlamına gelmez. Haberin hukuka uygun olması için görünür gerçekliği yanında, güncel ve öğrenilmesinde kamunun ilgisinin ve yararının bulunması, ölçülülük, nedensellik şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.

TCK m.267/1’de, suçun basın-yayın yoluyla işlenmiş olması seçimlik hareketler arasında düzenlenmiştir. Cumhuriyet savcılarının basında yer alan haberlerle de soruşturmaya başlaması mümkündür. Basın, mutlak gerçeği bulmakla yükümlü değildir. Önemli olan, haberin verildiği andaki olgulara ve görünümüne göre gerçek sayılan haberin verilmesidir. Haber, hukuka uygunluk şartlarını taşımasına rağmen, sonradan gerçeğin farklı olduğunun anlaşılması halinde haber yapan kişilerin bu hukuka uygunluk nedeninden yararlanması gerekir.

İhbar-Şikâyet Hakkı

İhbar, şikayete bağlı olmayan suçları herhangi bir şekilde öğrenen kimsenin yetkili makamlara yaptığı bildirimdir. Anayasa m.74’te düzenlenen dilekçe hakkının da bir gereğidir. İhbar bir yükümlülük değildir. Ancak TCK m.278’de ve m.279’da ihbar yükümlülüğüne yer verilmek suretiyle istisnaları düzenlenmiştir. Konuyla ilgili detaylı bilgilendirme için şikayete tabi suçlar isimli makalemizi okuyabilirsiniz.

İhbar herhangi bir şekle tabi değildir. Sözlü ihbar, CMK m.158 gereğince tutanağa geçirilir. İmzalı veya imzasız dilekçe ile yapılabilmesi mümkündür. Ancak bazı özel yasalarda ihbarın ciddiye alınması için yeter derecede açıklık şarttır. Örneğin 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun m.4 bu şekildedir. 4483 sayılı Kanun m.15 gereğince yetkili merci veya savcılık, işleme konulmayacak ihbarlar ve şikâyetler hakkında, ihbarcıya veya yakınıcıya bildirimde bulunur. Benzer bir hükme 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu m.97’de de yer verilmiştir. Hâkimler ve savcılar hakkında yapılacak ihbarlar ve şikâyetler, soruşturmayı gerektiren belli bir konuyu içermeme ve gerçek kimlik ve doğru adres gösterilmeme halinde işleme konulmayacaktır. Bu halde belirtilen şartları taşımayan ihbarlar, diğer koşulları bulunsa bile iftira suçunu oluşturmaz.

Şikâyet hakkı bulunan kişinin, yetkili makamlara başvurusu şikâyettir.

Savunma Dokunulmazlığı

Savunma hakkı, dar anlamda isnadı karşılamak, isnada cevap verme hakkı; geniş anlamda ise, iddiayı ve isnadı karşılamak, iddiada ve isnatta bulunmak olarak anlaşılmalıdır. Suçla sınırlılık, yargı erkine bağlılık, dava ile sınırlılık şartlarına uygun kullanıldığı takdirde iftira suçunu oluşturmayacaktır.

Savunma hakkı ve hak arama özgürlüğü, hukuk devletinin ve demokrasinin temel ölçütlerindendir. Savunma hakkı adil yargılanma hakkının da bir parçasıdır. Anayasal olarak dilekçe ve savunma hakkı tanınmış olmakla birlikte, bu hakkını kullanan, resmi mercilere başvuran kişilerin soruşturma-kovuşturma geçirmesi hukuk devleti ilkeleri ve kuralları ile bağdaşmaz.

Savunma içgüdüsü ile hareket eden sanığın, savunma hakkının sınırları, diğer süjelere göre daha geniştir. Sanık suçun delillerini yok edebilir, gizleyebilir, değiştirebilir. Değiştirilmiş olan delilleri, duruşmaya getirebilir ve kendi lehine de kullanabilir.

Savunma dokunulmazlığı, yargılamanın taraflarına, hak arama hürriyeti, adil yargılanma hakkı kapsamında TCK m.26/1 gereğince tanınmış bur hukuka uygunluk sebebidir. Bu nedenle savunma hakkı, özellikle hakaret gibi suçlarda söz konusudur.

Yargıtay, ifadesinin alınması sırasında sanığın başka kişileri suçlayıcı beyanlarını savunma hakkının bir gereği olarak değerlendirerek iftira suçunun oluşmadığı sonucuna varmaktadır.

İspat Hakkı

TCK m.127’de, “isnat edilen ve suç oluşturan fiilin” ibaresine, iftira suçunda ise “bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etme” ibaresine yer verilmiştir. Birinci durumda isnatta bulunan kişi hakkında hakaret suçundan, ikinci durumda ise iftira suçundan kamu davası açılmıştır. İftira suçu, özel kastın varlığı nedeniyle hakaret suçundan ayrılmaktadır. Ancak özel kastın yargılama sırasında değerlendirilmesi gereken hallerde de sanık hakkında iftira suçundan kamu davası açılabilecek ve bu durumda sanığın eyleminin TCK m.125 gereğince değerlendirilmesi ihtimali bulunacağından ispat hakkının tanınması gerekecektir.

TCK m.127’ye göre, isnat edilen ve suç oluşturan fiilin ispatlanmış olması halinde kişiye ceza verilemez. Bu suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi halinde, isnat ispatlanmış sayılır. Bunun dışındaki hallerde isnadın ispat isteminin kabulü, ancak isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunmasına veya şikâyetçinin ispata razı olmasına bağlıdır.

TCK m.127’de düzenlenen ispat hakkı ancak somut olgu veya fiil isnadı halinde mümkündür. İsnat edilen fiilin bir suça ilişkin olması ve bu suçtan dolayı mağdurun yargılanarak mahkûm edilmesi ve bu mahkûmiyetin kesinleşmesi halinde isnat ispat edilmiş sayılacak ve faile ceza verilmeyecektir. O halde mağdur hakkında isnat edilen eylem nedeniyle kamu davası açılmış olması, sanık hakkında iftira ya da hakaret suçundan açılmış olan kamu davasında bekletici mesele yapılamaz. Kanunda mahkûmiyet kararı verilmiş olmasından bahsedildiğinden suçların ve cezaların kanuniliği ve genişletici yorum yasağı dikkate alındığında, ancak mağdurun mahkûmiyeti halinde isnadın ispatının gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Ancak mağdur hakkında takipsizlik kararı verilmiş olması halinde sanık hakkında şartları bulunması halinde, iftira suçuna ilişkin iftira suçuna ilişkin şartların bulunmaması halinde hakaret suçundan ceza sorumluluğu söz konusudur.

İspat hakkının tanınması için ise kanunda belirtilen şu şartların gerçekleşmesi gerekir:

Kamu Yararı Bulunması

İsnadın ispatlanmasında kamu yararı bulunması kanunen aranması gereken şartlardandır. Kamu yararını belirleyecek olan, somut olayın özelliklerine göre mahkemedir.

Kamu görevlilerinin görevlerini yasaya uygun gerçekleştirmesi, kamu kaynaklarının amaç dışı kullanılmaması gibi hallerde isnadın ispatında kamu yararı vardır. Ancak kişi özel hayatına ilişkin isnatların ispatına izin verilmelidir. Aksi halde anayasal koruma altında bulunan özel hayatlarının gizliliğine ilişkin hükümler ihlal edilmiş olacaktır.

İsnadın İspatına Mağdurun Razı Olması

Şikâyetçinin razı olması halinde faile ispat hakkı tanınır. Şikâyetçinin isnadın ispatına razı olması, hakaret suçuna maruz kalan mağdurun kendisine isnat edilen fiilin gerçekliği ya da yanlışlığı konusunun mahkemede tartışılmasını kabul etmesi anlamına gelir. Doktrinde, bu şart haklı olarak eleştirilmektedir. Mağdurun ispatı istememesi veya failin istemine razı olmaması, gerçeğin ortaya çıkmasından kaçınma ve isnadın doğruluğunu örtülü kabullenme şeklinde anlaşılabilir. Bu ise mağdur üzerinde, özgür iradesiyle seçim yapmasına engel olan ve ispatı kabule zorlayan bir hükümdür.

İsnadın İspatı Hakkının Kullanılması

İsnadın ispatı hakkı, hakaret suçu nedeniyle açılmış bulunan davaya bakan mahkemede kullanılmalıdır. İsnat, şüpheye yer bırakmayacak şekilde tam ve kesin olarak ispatlanmalıdır. İsnadın ispatlanamaması halinde failin cezası ağırlaştırılamaz.

Rıza

TCK m.26 gereğince kişinin mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı bir kimseye ceza verilemeyeceği düzenlenmiştir. Ancak rıza, iftira suçu açısından hukuka uygunluk nedeni değildir. Bu suçla, iftiraya uğrayan kişinin menfaatleriyle adliyeye ilişkin yararlar korunduğu için, iftiraya uğrayan kişinin kendisi hakkında hukuka aykırı fiil isnat edilmesine önceden razı olması ya da sonradan şikâyetçi olmaması suçun oluşmasını veya ceza verilmesini engellemez.

İftira Suçunun Manevi Unsuru
İftira Suçunun Manevi Unsuru

İftira Suçunun Manevi Unsuru

Bir kimsenin işlediği fiilden dolayı ceza sorumluluğunun bulunabilmesi için, hareketi ile kanun tarafından cezalandırılabilen netice arasında maddi nedensellik bağı dışında ayrıca faille fiil arasında manevi bir bağın da bulunması gerekir. Bu bağın kurulması, ön şart olarak failin kusur yeteneğinin bulunmasına ve ayrıca kusurlu bir hareketinin bulunmasına bağlıdır. İsnat kabiliyeti de failin sorumlu tutulabilmesi için yeterli olmayıp ayrıca iradesinin de kusurlu olması gerekir.

Failin, düşünüp öngördüğü bir neticeyi gerçekleştirmeye yönelik iradeyle hareket ettiği hallerde, doğrudan kast vardır. Doğrudan kast, failin suçun gerçekleşeceğini açıklıkla düşünmesi demektir. Buna karşın, fail, istediği neticenin yanında başka neticelerin meydana gelebileceğini öngörmüş, bunların gerçekleşmesini göze almış ya da gerçekleşmesine kayıtsız kalmış ise olası kast söz konusudur. Doğrudan kastta bilme, kesinlik sınırında olmasına rağmen; olası katta muhtemel niteliktedir.

Doğrudan veya dolaylı iftira istenerek gerçekleştirilmeli, fail suç isnat ettiği ya da idari yaptırım isnat ettiği kişinin suçsuz olduğunu ya da böyle bir idari yaptırım gerektirecek davranışının olmadığını bilmelidir. Bu durumda failin, fiili kasten işlemesi gerekir. Ancak bu suçun söz konusu olması için failde, mağdur hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için isnatta bulunma iradesi bulunmalıdır. O halde sanığın cezalandırılabilmesi için özel kastla hareket etmesi gerekir. Yargıtay da aynı görüştedir. Suçun taksirle işlenmesi hali Kanunda düzenlenmemiştir.

Tahmin, şüphe veya suçun araştırılmasına yönelik bildirimler suçu oluşturmayacaktır. Kişilerin savunma sırasında yapmış oldukları isnatların da suçu oluşturmayacağı Yargıtay kararları ile vurgulanmıştır.

Sanığın haricen satmış olduğu aracın devrini üzerine almayan mağdur hakkında, aracın çalındığından bahisle suç duyurusunda bulunan kişinin iftira kastıyla hareket ettiği Yargıtay içtihatlarına yansımaktadır.

İftira Suçunun Özel Görünüş Şekilleri

Teşebbüs

Suç işleme kararı alıp, suç yolunda hazırlık hareketlerini tamamladıktan sonra icra hareketlerine başlayıp, elinde olmayan nedenlerle neticeye ulaşamama halinde teşebbüs söz konusudur. Ancak bazı suçlar yönünden, teşebbüs hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Neticesi harekete bitişik suçlar, tehlike suçları bu tip suçlardandır. Bu nedenle her suç açısından teşebbüs hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

Bir suçta teşebbüsün söz konusu olabilmesi için:

  1. Bir suçu işleme kastının bulunması,
  2. Suçun icrasına başlanması,

iii. Elverişli hareketlerin bulunması ve

  1. Suçun engel nedenlerle tamamlanmaması

gerekir.

İftira suçu, isnat edilen hukuka aykırı fiil, idari yaptırımı gerektiren bir fiil ise yaptırımı uygulayacak makamın; suç ise ihbar veya şikâyet ile ya da basın ve yayından yetkili makamların haberdar olduğu anda tamamlanır.

Suçun maddi eser uydurma suretiyle işlenmesi halinde suçun tamamlanma anı, yetkili makamların uydurulan delillerden ve emarelerden haberdar olduğu andır. Bu anlamda iftira suçu, ani ve şekli suçlardan olduğundan hareketin yapılmasıyla suç tamamlanır. Ayrıca zarar gerçekleşmesine gerek yoktur. Bu durumda suçun teşebbüse elverişli olmadığı söylenmelidir.

İftira suçu, salt hareket suçudur. Bu nedenle, ancak icra hareketlerinin bölünebildiği hallerde teşebbüse elverişlidir. Ancak suça teşebbüsten söz edilebilmesi için gereken, suçun doğrudan doğruya icrasına başlamayı ifade eden bir hareketin bu suç bakımından ne zaman gerçekleşmiş sayılacağını çoğu zaman belirleme olanağı bulunmadığından, teşebbüsün ve bu nedenle de gönüllü vazgeçmenin gerçekleşme olasılığı zayıftır. Buna karşılık, suçun basın yoluyla işlenmesi halinde Basın Kanunu m.11/1 gereğince suç yayının gerçekleştiği anda gerçekleşmiş sayılacağından suça teşebbüsten söz edilmesi mümkün değildir.

İştirak

Bir kişi tarafından işlenebilen bir suçun birden fazla kişi tarafından işbirliği içinde işlenmesi “iştirak” olarak adlandırılır. İştirakin özünde yasadışı anlaşma vardır.

İştirak açısından özel bir hükme yer verilmemiştir. Bu nedenle genel hükümler uygulama alanı bulacaktır.

Kişinin yüklenen suç nedeniyle tutuklu ya da hükümlü kalmış olması halinde, TCK m.267/4’te belirtilen, hürriyeti tahdit suçundan da failin dolaylı fail olduğunu kabul etmek gerekir.

Failin, bir başka kişiyi mağdur hakkında şikâyetçi olmak konusunda ikna etmesi, hazırlamış olduğu dilekçeyi şikâyetçiye vermesi şeklinde gerçekleşen olayda, dilekçeyi hazırlayan fail de fiil üzerinde hâkimiyet kurmuştur ve her iki failin TCK m.37 gereğince iftira suçundan sorumlu tutulması gerekir.

Kocasının azmettirmesi sonucu suçsuz olduğunu bildiği bir kimseye suç isnat eden kadının kocası hakkında azmettirme hükümleri (TCK m.38) uygulanacaktır.

İftira suçunu, işlemeye teşvik eden, suç işleme kararını kuvvetlendiren, işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat eden, suçun nasıl işleneceği konusunda yol gösterine, fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlayan, suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştıran kişi TCK m.39 gereğince yardım eden sıfatıyla sorumludur.

İçtima

İçtima, suçların içtimaı ve cezaların içtimaı olarak değerlendirilmelidir. Cezaların içtimaı, birden fazla suç işleyen faile verilecek cezaların toplanmasını ifade eder ve 5237 sayılı TCK, 765 sayılı TCK’dan farklı olarak bu konuyu düzenlememiştir. Ceza hukuku açısından “kaç fiil varsa, o kadar suç, kaç tane suç varsa o kadar ceza kuralı vardır” ilkesi geçerlidir. Buna göre, suçların içtimaı istisnaidir.

İsnat olunan eylem nedeniyle mağdurun aynı zamanda hürriyeti sınırlayıcı bir yaptırıma maruz kalması halinde, fail hakkında, ayrıca bu suça ilişkin hükümler de uygulanacaktır. Bu durumda gerçek içtima hükümleri söz konusudur (TCK m.267/4).

İftira suçunun sabit olması halinde mağdura karşı aynı zamanda hakaret suçunun işlenmiş olup olmayacağı her somut olay açısından ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Bazı durumlarda, yalnız tazminat sorumluluğu doğacaktır. Bazı durumlarda ise hakaret suçuna ilişkin diğer unsurların bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Somut olayın özelliklerine göre hakaret suçunun oluşması mümkündür.

Fail hakkında durumun özelliklerine göre zincirleme suç hükümleri uygulanabilecektir. Tek dilekçe ile birden fazla mağdura isnatta bulunulması halinde, fail hakkında gerçek içtima hükümlerine göre değerlendirme yapılarak her bir mağdura yönelik eylemden dolayı ayrı ayrı sorumlu tutulması gerekir. Ancak Yargıtay, zincirleme suç hükümlerinin dikkate alınması gerektiği düşüncesindedir.

İftira Suçunun Etki Eden Nedenler
İftira Suçunun Etki Eden Nedenler

İftira Suçunun Etki Eden Nedenler

Nitelikli Haller

Fiilin Maddi Eserlerini ve Delillerini Uydurmak, TCK m.267/2

Maddi eser, deliller ve emareler anlamındadır. Delil, maddi olayı tamamen veya kısmen temsil eden, ispat gücü bulunan ve ispat aracı olan şeylerdir.

Deliller:

  1. Beyan delili,
  2. Belge delili,
  3. Belirti delili

olarak üçe ayrılabilir.

Maddi eserleri ve delilleri uydurmak, yetkili makamlar yönünden daha ikna edici nitelikte olduğundan suçta ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiştir. Örneğin, cinayet silahını mağdurun çantasına koyduktan sonra ihbarda bulunmak gibi.

Maddenin uygulanmasında, ikinci fıkrada ayrıca hareket unsurlarının gösterilmiş olması dikkate alınarak ilk fıkradaki hareket öğelerinin ikinci fıkrada düzenlenen suçta da geçerli olduğu kabul edilmelidir. Bu durumda maddi iftira, fiilin maddi eserlerini ve delillerini uydurmak suretiyle hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, işlemediğini bildiği bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmek olarak tanımlanmalıdır.

Bu nitelikli halin uygulanması açısından fiilin, maddi eserlerinin ve delillerinin şikâyet dilekçesiyle ya da ihbarla bildirilmesi gerekir. Hukuka aykırı isnadın ispatı sırasında ileri sürülmesi ya da var olan bir delilin ya da eserin ileri sürülmesi halinde TCK m.267/2 uygulanmayacaktır. Öte yandan iftira suçunun oluşmasına ilişkin diğer şartlar, örneğin mağdurun belli ya da belirlenebilir olması, bu nitelikli halin uygulanabilmesi açısından yine aranacaktır.

Sanığın emanet olarak vermiş olduğu aracın hurdacıya satıldığı yönündeki ihbar, suçun maddi eserlerini ve delillerini uydurmak değildir. Bu halde, örneğin sanığın satış işlemine ilişkin belge sunması ya da başka bir somut delil göstermesi, suçun maddi eserlerini ve delillerini uydurmaktır.

Belge ve senet bulunması, ancak zorla imzalatıldığı iddiasında bulunulması, iddia soyut olduğu müddetçe TCK m.267/2’de belirtilen nitelikli hal kapsamında değerlendirilmeyecektir.

Sanığın bir başka suç nedeniyle yakalandığı sırada, bir başka kişiye ait kimlik bilgilerini sunması iftira suçunun özel şekli olan TCK m.268’de düzenlenen, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanma suçunu oluşturacaktır. O nedenle yakalama sırasında ibraz edilen kimlik ayrıca iftira suçunun maddi eserlerini ve delillerini uydurma olarak değerlendirilmeyecektir.

Masum Kişi Hakkında Tutuklama ve Gözaltı Dışında Koruma Tedbiri Uygulanması, TCK m.267/3

Koruma tedbirleri 5271 sayılı CMK m.90 ilâ m.140 arasında düzenlenmiştir. Buna göre yakalama, adli kontrol, arama ve el koyma, şirket yönetimi için kayyum tayini, gibi tedbirler cezada artırım nedeni olacaktır.

TCK m.267/3’te düzenlenen ağırlatıcı neden, yüklenen fiili işlememesi nedeniyle hakkında beraat veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş iftira suçunun mağduru hakkında, gözaltına alma veya tutuklama dışındaki diğer koruma tedbirlerinin uygulanması haline özgüdür. Bu nedenle örneğin, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu gereği “araç için trafikten men tutanağı” düzenlenmesi, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenen koruma tedbiri niteliğinde olmadığından artırıcı neden de değildir.

Masum Kişinin Tutuklanması veya Gözaltına Alınması, TCK m.267/4

Failin iftirası nedeniyle hakkında soruşturma başlatılan mağdurun gözaltına alınması ya da tutuklanması, ancak sonradan hakkında kovuşturmaya yer olmadığı ya da beraat kararı verilmiş olması halinde, sanığın, TCK m.267/4 gereğince daha ağır cezalandırılması gerekecektir. Fıkra uyarınca fail, hürriyetten yoksun kılma suçundan da cezalandırılacaktır. Özel bir gerçek içtima hükmüne yer verilmiştir.

Yargıtay, failin hürriyetten yoksun kılma suçundan sorumlu tutulabilmesi için, hakkında hukuka aykırı isnatta bulunulan kişinin, CMK m.223/2-b gereğince yüklenen fiili işlemediğinden dolayı beraat etmesi gerektiği ya da CMK m.172 gereğince hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olması gerektiği görüşündedir.

İftiraya Uğrayan Kişi Hakkında Ağırlaştırılmış Müebbet ya da Müebbet Hapis Cezasına Mahkûmiyet, TCK m.267/5

İftira eylemi sonucunda mağdur hakkında müebbet hapis ya da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilmesi halinde, fail hakkında yirmi yıldan otuz yıla hapis cezasına hükmedilecektir. Mağdur hakkında süreli hapis cezasına hükmedilmesi halinde, cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur.

Mağdurun süreli hapis cezasına mahkûm olması halinde, TCK m.49 hükmü de dikkate alınarak sanık hakkında asgari 1 ay hapis cezasına hükmolunacağı anlaşılmaktadır.

Hükmolunan cezanın kesinleşmesi şarttır. Ancak infazına başlanmış olması gerekmez. İnfazına başlanmış olması halinde sanık hakkında beşinci fıkra gereğince ceza tayin edildikten sonra altıncı fıkra gereğince artırım yapılması gerekir.

İftiraya Uğrayan Kişi Hakkında Mahkûm Olduğu Hapis Cezasının İnfazına Başlanması, TCK m.267/6

Suçun nitelikli hali olarak düzenlenen hal, cezada artırım nedenidir. CGTİHK m.4 gereğince mahkûmiyet kesinleşmedikçe mahkûmiyet hükümleri infaz olunamaz. Bu durumda hükmün infaz edilebilmesinin en önemli şartı hükmün kesinleşmiş olmasıdır. Kesin hüküm, yasama ve yürütme organları ile idare ve kişileri bağlar. Bu kararlar geciktirilemez. Anayasa m.138/4’te belirtilen mahkeme kararları, kesin hüküm niteliğindeki mahkeme kararlarıdır.

Mahkûm olunan hapis cezasının infazına başlanmış olması halinin cezada artırım nedeni olabilmesi, sadece beşinci fıkra ile sınırlıdır. Beşinci fıkra gereğince mağdur hakkında ağırlaştırılmış müebbet veya müebbet hapis cezasının infazına başlanmış olması halinde TCK m.267/6 uygulanacaktır. Mahkûmiyet kararı ile iftira eylemi arasında nedensellik bağının bulunmadığı ve bu nedenle iftira suçunun temel hali olan birinci fıkranın uygulandığı hallerde TCK m.267/6 gereğince artırım yapılamayacaktır.

TCK m.267/6, cezanın infazına başlanmış olmasını artırım nedeni olarak düzenlemiştir. Bu nedenle cezanın tamamen ya da kısmen infaz edilmiş olması gerekli değildir. İnfaz edilen hapis ceza çok kısa dahi olsa fıkra uygulanacaktır.

Hapis cezasının infazı, 5275 sayılı CGTİHK m.20 gereğince infaz kurumuna alınma ile başlar. O halde, infaz kurumuna alınma halinin gerçekleştiği, ancak iftira suçuna ilişkin TCK m.267/6’nın uygulanabilmesi mümkündür.

Süreli hapis cezalarına ilişkin ibarenin Anayasa Mahkemesinin, 10.04.2013 günlü ve E. 2013/14, K. 2013/56 sayılı kararıyla iptal edilmiş olması nedeniyle, süreli hapis cezasına mahkûmiyet halinde artırım uygulanamayacaktır. Bu halde, sanık hakkında, sadece suçun basit şeklinden uygulama yapılabilecek ceza herhangi bir şekilde artırılamayacaktır.

TCK m.51 gereğince cezanın ertelenmesi halinde, fail hakkında 1 yıldan az ve 3 yıldan fazla olmamak üzere denetim süresi belirlenecek ve TCK m.51/4’te düzenlenen denetimli serbestlik tedbirlerine hükmedilebilecektir. Bu halde TCK m.51/8 gereğince, failin belirlenen denetim süresini yükümlülüklere uygun ve iyi halli geçirmesi halinde cezası infaz edilmiş sayılır. Sonuç olarak TCK m.267/6 gereğince infaz şartı gerçekleşeceğinden artırım nedeni uygulanabilecektir.

İftiraya Uğrayan Kişi Hakkında Hapis Cezası Dışında Adli veya İdari Yaptırım Uygulanması, TCK m.267/7

Anayasa Mahkemesi, 17.11.2011 günlü ve E. 2010/115, K. 2011/154 kararıyla, kararın yayımlandığı 17 Mart 2012 tarihinden itibaren 1 yıl sonra yürürlüğe girmek üzere Kanunda düzenlenen ceza yaptırımlarında eylem niteliğine göre orantısızlık olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi bu kararında; fıkrada belirtilen suçun niteliği, mağdurun uğradığı zararın ağırlığı, mağdur hakkında uygulanan yaptırımın çeşidi ve suçla korunan hukuki fayda bakımından değerlendirildiğinde, iftira sonucunda mağdur hakkında hapis cezası uygulanması halinde öngörülen ceza ile mağdur hakkında hapis cezası dışında adli yaptırım veya idari yaptırım uygulanması halinde öngörülen cezalar arasında kabul edilebilir bir orantı bulunmadığı değerlendirilmiştir.

İftira Suçunda Etkin Pişmanlık

Suçun tamamlanmasından sonra fail tarafından ceza yargılamasının herhangi bir aşamasında gösterilen pişmanlıkla suça bağlı sonuçlar azaltılmakta ya da tamamen ortadan kaldırılmaktadır. TCK belli suçlar açısından etkin pişmanlık hükmüne yer vermiştir. İftira suçu da bu suçlardan birisidir. Gerek 5237 sayılı TCK’daki gerek özel ceza kanunlarındaki etkin pişmanlık düzenlemeleri incelendiğinde ve öğreti ile yerleşik yargısal kararlardaki görüşler de değerlendirildiğinde etkin pişmanlığın unsurlarının;

  1. Kanunda etkin pişmanlığa imkân tanıyan bir düzenleme bulunması,
  2. Suçun tamamlanmış olması,
  3. Failin kanunda öngörülen biçimde aktif bir davranışının gerçekleşmesi,
  4. Failin bu davranışının iradi olması

şeklinde belirlenmesi mümkündür.

Etkin pişmanlığın uygulanabilmesi için, öncelikle kanunda o suç ve faili bakımından buna imkân tanıyan özel bir hüküm bulunması gerekir. Her suç açısından etkin pişmanlığın uygulanması mümkün değildir. Esasen niteliği gereği her suç etkin pişmanlığa elverişli de değildir. Bir suç tipi bakımından kanunda etkin pişmanlık düzenlemesi öngörülmemiş ise “kanunilik ilkesi” uyarınca kıyas veya yorum yoluyla da olsa etkin pişmanlık uygulanamaz.

İftira suçunun tamamlanmasından itibaren, isnat edilen suç nedeniyle verilen hükmün infazına başlanılması haline kadar geçen evrenin çeşitli aşamalarında, failin iftirasından dönmesi halinde verilecek ceza indirilecektir. 5237 sayılı TCK, iftira suçunda beş farklı aşamada etkin pişmanlık öngörmüştür. Buna göre bu aşamalar ve indirim oranları şu şekilde belirtilebilir:

a) Soruşturma başlamadan önce gerçekleşmesi halinde 4/5 oranında indirilir (m.269/1).

b) Soruşturma başladıktan sonra, ancak kovuşturma başlamadan önce gerçekleşmesi halinde 3/4 oranında indirilir (m.269/2).

c) Kovuşturma başladıktan sonra, ancak hüküm verilmeden önce gerçekleşmesi halinde 2/3 oranında indirilebilir (m.269/3-a).

d) Hüküm verildikten sonra, ancak infaza başlayıncaya kadar gerçekleşmesi halinde 1/2 oranında indirilebilir (m.269/3-b).

e) Hükmün infazına başladıktan sonra gerçekleşmesi halinde 1/3 oranında indirim yapılabilir (m.269/3-c).

Soruşturma-kovuşturma evresi dışında, idari yaptırım gerektiren eylemler yönünden ise, etkin pişmanlığın yaptırım uygulanıncaya kadar gerçekleşmesi halinde ceza 1/2 oranında, idari yaptırım uygulandıktan sonra gerçekleşmesi halinde 1/3 oranında indirim yapılabilir (m.269/4).

Öte yandan iftiranın basın ve yayın gerçekleşmesi halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, etkin pişmanlığın da basın yayın yoluyla yayınlanması gerekir (m.269/5).

5237 sayılı TCK, iftira suçunda cezanın tamamen ortadan kaldırılmasını öngören etkin pişmanlık hükümlerine yer vermemiştir. Kovuşturmanın başlayacağı aşamaya kadar etkin pişmanlığın gerçekleşmesi halinde indirim zorunlu; kovuşturmanın başlamasından sonra gerçekleşen etkin pişmanlık halleri ile idari yaptırım uygulanmasını gerektiren hallerde gerçekleşen etkin pişmanlık halinde indirim yapılması zorunlu değildir.

Kovuşturma – Görevli Mahkeme – ve Zamanaşımı

Kovuşturma

Suçun soruşturması ve kovuşturması re’sen yapılır.

Kovuşturma sırasında imza ve yazı örnekleri için kriminal raporlar gerekebilir. Suça konu ihbar mektuplarının ya da tutanaklarının yazıldığı daktilo için dahi kriminal inceleme gerekebilir.

Somut olayın özelliklerine göre isnadın doğruluğu konusunda şüphe oluşabilir. Örneğin, sanığın iddialarında belirttiği olayla ilgili mağdur hakkında soruşturma ya da kovuşturma bulunması mümkündür. Bu halde mağdur hakkında yürütülen soruşturma ya da kovuşturma dosyasının incelenmesi gerekir.

Görevli Mahkeme

5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun m.11 gereğince, TCK m.267/5 dışındaki suçlarda asliye ceza mahkemesi görevlidir. TCK m.267/5’te düzenlenen netice itibarıyla ağırlaşmış iftira suçunda ise görevli mahkeme ağır ceza mahkemesidir.

 Zamanaşımı

Dava zamanaşımı, ilişkin bulunduğu suçta dava açılmasına veya açılan davanın devamına engel olan haldir. Suçun işlenip bittiği tarihten itibaren yasa tarafından belirlenen sürelerin geçmesi halinde davanın açılmamasını veya açıldıktan sonra da devam edilmemesini sağlayan duruma, dava zamanaşımı denir.

Zamanaşımı süresi, birinci fıkrada belirlenen suçlar açısından 8 yıl; ikinci fıkrada ve üçüncü fıkrada belirlenen suçlar açısından TCK m.66/1-d gereğince on beş yıldır. Mağdur hakkında hapis cezası dışında adli idari yaptırım uygulanması halinde de, TCK m.66/1-d gereğince on beş yıllık zamanaşımı söz konusudur.

Mağdurun müebbet hapis cezasına maruz kalması halinde, TCK m.66/1-b gereğince 25 yıl zamanaşımı söz konusudur.

Dava zamanaşımı, mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten itibaren başlayacaktır (TCK m.267/8).

İftira Suçunun Benzer Suçların Karşılaştırılması
İftira Suçunun Benzer Suçların Karşılaştırılması

İftira Suçunun Benzer Suçlarla Karşılaştırılması

Suç Türü İlgili Kanun Maddesi Açıklama İftira Suçundan Farkı
Hakaret TCK m.125 Bir kişiye onurunu, şerefini ve saygınlığını rencide edecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat edilmesi veya sövülmesi suretiyle işlenen suç. İftira suçundan farklı olarak, alenen işlenmesi ceza artırımı gerektirmez; ayrıca iftira suçunun aksine haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi durumunda cezasızlık uygulanabilir. Etkin pişmanlık hükümleri iftirada yer alırken, hakarette yoktur.
Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan TCK m.206 Resmi bir belgeyi düzenleme yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunarak haksız bir belge düzenlenmesini sağlama. İftira suçunda belli bir kişiye hukuka aykırı fiil isnadı bulunurken, burada bir kişiyi suçlama olmaksızın resmi bir belge düzenlenmesi söz konusudur.
Başkasına Ait Kimlik Bilgilerini Kullanma TCK m.268 Suç işleyen failin, kendisi hakkında soruşturma yapılmasını önlemek amacıyla başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması. İftira suçunun özel bir şeklidir; iftira suçunun aksine sadece suç teşkil eden eylemler yönünden uygulanabilir.
Suç Üstlenme TCK m.270 Failin yetkili makamlara, gerçeğe aykırı olarak bir suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirmesi. İftira suçunda bir başkasına isnat yapılırken, suç üstlenme kendi kendine iftira niteliğindedir. Suç üstlenme suçu, iftira suçunun aksine bir başkasına isnat gerektirmez.
Suç Uydurma TCK m.271 Failin işlenmediğini bildiği bir suçu, yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar etmesi veya delil uydurması. İftira suçunda belli bir kişiye isnat yapılır; suç uydurmada ise belli bir kişiye isnat olmadan hayali bir suç ihbarı yapılır.
Yalan Tanıklık TCK m.272 Tanık sıfatıyla beyanda bulunması gereken kişinin, gerçeğe aykırı ifade vermesi. Yalan tanıklık, doğrudan suç isnadı gerektirmez; ancak, tanıklık sırasında masum birine suç isnadı yapılması durumunda iftira suçu da oluşabilir.
Gerçeğe Aykırı Bilirkişilik veya Tercümanlık TCK m.276 Bilirkişi veya tercümanın gerçeğe aykırı rapor veya tercüme yapması. İftira suçundan farklı olarak, burada herhangi bir suç isnadı yapılmaz; yalnızca gerçeğe aykırı beyanda bulunulur ve belli bir mağdur olmaksızın adliyeye karşı suç işlenir.

 

Çağrı Ayboğa

Avukat Çağrı Ayboğa, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olup yüksek lisans öğrenimine devam etmektedir. Ayboğa + Partners Avukatlık Bürosu’nun kurucu avukatlarındandır. Ankara Barosu’na kayıtlı olarak dinamik ve tecrübeli ekibiyle avukatlık mesleğini icra etmektedir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Ara