Ceza HukukuMakalelerimiz

Hakaret Suçu ve Cezası (TCK md. 125)

Hakaret Suçu (Güncelleme Nisan 2024)

Şerefe karşı suçlar altında düzenlenen hakaret suçu Türk Ceza Hukukunda son derece yaygın bir biçimde uygulama alanı bulan suç tiplerinden biridir. Her ne kadar yaygın biçimde uygulansa da gıyapta hakarette ihtilat koşulunun hukuki niteliği, bu suç bakımından geçerli olan hukuka uygunluk nedenlerinin neler olduğu ve hatta uygulanacak olan yaptırımın türü gibi temel hususlar bakımından halen tartışmalar devam etmektedir. Makalenin amacı özellikle tartışmalı noktalar Hakaret Suçu, Şerefe Karşı Suçlar, Tahkir, Huzurda Hakaret, Gıyapta Hakaret, Hakaret Suçunun Cezası gibi konular bakımından hakaret suçunun güncel kararlar ile yeniden tartışılmasını sağlamaktır.

Hakaret Suçu ve Cezası (TCK md. 125)
Hakaret Suçu ve Cezası (TCK md. 125)

İçerik

Genel Olarak Hakaret Suçu

Şerefe karşı suçlar altında yer alan hakaret suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun özel hükümleri kapsamında yer alan ikinci kitabında Kişilere Karşı Suçlar adındaki ikinci kısmında Şerefe Karşı Suçlar başlığı ile bulunan sekizinci bölümünde m.125 ve devamı maddelerinde düzenlenmektedir.

Belirtmek gerekmektedir ki hakaret suçunun cezalandırılabilirliğine ilişkin koşullar m.125’te yer alan düzenleme ile sınırlı değildir.1 Nitekim m.126, 127, 128, 129 ve 130’da suçun maddi unsurları, hukuka aykırılık unsuru ve kusurluluk ile ilişkili düzenlemeler yer almaktadır. Bununla birlikte söz konusu bölüm altında düzenlenmiş olan tek suç tipi hakaret değildir. Nitekim m.130’da Kişinin hatırasına hakaret şeklinde ayrı bir suç daha bu bölümde yer almaktadır. Şu halde mevcut TCK düzenlemesinde kişilerin şerefinin yaşayan kimseler bakımından TCK m.125 ve ölen kişiler bakımından ise m.130 olmak üzere iki suç tipi ile koruma altına alındığını söylemek mümkündür.

TCK 125 Hakaret Suçu Madde Metni

Madde 125:

(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (…) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.

(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

(3) Hakaret suçunun;

Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,

Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,

Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

(4) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.

(5) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.

Hakaret Suçunda Korunan Hukuki Değer

Suçla korunan hukuki değerin tespitinde suçun düzenlendiği bölüm başlığından yola çıkılarak yorum yapılacak olduğunda, şerefe karşı suçlar altında düzenlenen hakaret suçu bakımından korunan hukuki değerin tespitinde şeref kavramı esas alınmalıdır. Şeref, başkasının, birine gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, onur ve toplumca benimsenmiş iyi şöhret olarak tanımlanmaktadır. Bu açıdan şerefin kişinin manevi bütünlüğünü ifade ettiği söylenebilir. Bu manevi bütünlük ise hem kişinin kendisine ilişkin olarak beslediği haysiyet ve şeref duygusunu ifade eden iç şeref hem de kişinin toplum nazarında sahip olduğu şeref ve haysiyeti kapsamına alan dış şeref duygusuyla sağlanmaktadır.

Madde metnine bakıldığında ise hakaret teşkil edilen fiillerin kişilerin onur, şeref ve saygınlığına yöneltilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu anlamda suçla korunan hukuki değerin yalnızca iç şeref ya da yalnızca dış şeref ile kısıtlı olmadığı ve karma bir nitelik taşıdığı söylenmelidir. Nitekim madde gerekçesinde korunan hukuki değerle ilgili olarak “Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır” ifadelerine yer verilerek bu hususa dikkat çekilmiştir. Nitekim suç tipinde bahsedilen onur ve şeref iç şerefi; saygınlık ise dış şerefi ifade etmektedir.

Hakaret Suçu Cezası Nedir?

Hakaret suçunun cezası üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır. Dolayısıyla hakaret suçu için seçenekli ceza öngörüldüğü söylenebilir.

Hakaret suçu bakımından TCK 125/3 ve 125/4’te dört nitelikli unsur öngörülmüştür. TCK m.125/3’te öngörülen nitelikli hallerin gerçekleşmesi durumunda hakaret suçu karşılığı uygulanacak olan ceza bakımından kanun cezanın alt sınırının bir yıldan az olamayacağını düzenlemektedir. Bu noktada hakaret suçunun temel şekli bakımından seçimlik ceza olarak hapis ve adli para cezasının öngörülmesi karşısında, bu nitelikli halin uygulanması sırasında da adli para cezası yaptırımının uygulanıp uygulanamayacağı tartışmalıdır. Yargıtay’a göre bu düzenleme temel cezanın adli para cezası olarak belirlenmesine engel teşkil etmemektedir. Ancak aksi görüşe göre TCK m.125/3’te belirtilen nitelikli unsurların bulunması durumunda cezanın alt sınırı bir yıldan az olamayacağından adli para cezası verilmesi mümkün olmaz. Gerçekten de TCK sisteminde adli para cezaları gün sistemi ile belirlenebildiğinden ve nitelikli hallerin uygulanması durumunda yaptırım 125/3 bakımından cezanın alt sınırı bir yıl olarak belirlenmiş olduğundan dolayı kanaatimizce 125/3’te yer alan nitelikli unsurların gerçekleşmesi halinde faile doğrudan adli para cezası yaptırımı uygulanması mümkün olmaz.

  1. 5271 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Düzenlenen Hakaret Suçunun Unsurları
  2. Hakaret Suçunun Maddi Unsurları
  3. Hakaret Suçunun Konusu

Korunan hukuki değer ve konu bu suçta birleşmiştir. Dolayısıyla suçun konusunun da onur, şeref ve saygınlık olduğu ifade edilebilir. Bu noktada vurgulamak gerekmektedir ki bu suç bir tehlike suçudur. Bu anlamda suçun konusunun bir zarara uğramış olması bu suç bakımından aranmaz. Hatta suçun konusuna ilişkin tehlikenin somut olarak ortaya çıkması da gerekmez. Dolayısıyla isnadın veya değer yargısının kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olması yeterlidir. Netice itibariyle suç bir soyut tehlike suçudur.

Hakaret Suçunda Fail

Hakaret suçları bakımından failin bir özellik arz etmesi gerekmemektedir. Dolayısıyla herkes bu suçun faili olabilmektedir. Belirtmek gerekir ki tüzel kişiler bakımından hakaretin tüzel kişinin organı veya temsilcisi tarafından gerçekleştirildiği durumlarda bu suç nedeniyle tüzel kişiler bakımından bir güvenlik tedbiri uygulanması mümkün değildir, bu gibi durumlarda tüzel kişi nezdindeki organda görev alan ve temsil yetkisine sahip kişilerin cezalandırılması söz konusu olacaktır.

Hakaret suçlarının basın yoluyla işlenmesi durumunda ise fail 5187 sayılı Basın Kanunu m.11’e göre belirlenecektir. Buna göre basın yayın yoluyla işlenen bir hakaret suçunun varlığı durumunda süreli yayınlar ve süresiz yayınlar yoluyla işlenen suçlardan öncelikli olarak eser sahibinin sorumluluğu kabul edilmektedir. Ancak süreli yayınlarda eser sahibinin belli olmaması ya da yayım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurt dışında bulunması nedeniyle Türkiye’de yargılanamaması veya verilecek cezanın eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkûm olduğu cezaya etki etmemesi hallerinde, sorumlu müdür ve yayın yönetmeni, genel yayın yönetmeni, editör, basın danışmanı gibi sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili sorumlu olur. Ancak bu eserin sorumlu müdürün ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkilinin karşı çıkmasına rağmen yayımlanması halinde, bundan doğan sorumluluk yayımlatana aittir. Süresiz yayınlarda ise eser sahibinin belli olmaması veya yayım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurt dışında olması nedeniyle Türkiye’de yargılanamaması veya verilecek cezanın eser sahibinin diğer bir suçtan dolayı kesin hükümle mahkûm olduğu cezaya etki etmemesi hallerinde yayımcı; yayımcının belli olmaması veya basım sırasında ceza ehliyetine sahip bulunmaması ya da yurt dışında olması nedeniyle Türkiye’de yargılanamaması hallerinde ise, basımcı sorumlu olacaktır.15 Belirtmek gerekir ki hakaretin basın yoluyla gerçekleşmesi halinde yayımcı ya da basımcının tüzel kişi olması her zaman için mümkündür. Ancak bu durum ilgili tüzel kişinin ceza sorumluğunun devam ettiği anlamına gelmeyecektir. Nitekim hakaret suçu TCK’da tüzel kişilere güvenlik tedbiri uygulanabilecek bir suç tipi olarak düzenlenmemektedir. Bu durumda cezalandırma bakımından bir imkansızlık ortaya çıkacağı ve ilgili hükümlerin düzeltilmesi gerektiği belirtilse de ; bu durumda söz konusu kanun uyarınca tüzel kişinin yetkili temsilcisinin sorumlu olacağını söylemek mümkündür.

Hakaret Suçunda Mağdur

Bu suç, mağdur bakımından da bir özellik göstermemektedir. Nitekim bu hususa maddede yer alan “bir kimseye” ve “bir kimsenin” ifadeleri ile işaret edilmektedir. Bu bağlamda suçla korunan hukuki değer olan şeref, kişilerin buna ilişkin iç görülerinden ve kendilerinin şeref varlığına yönelik farkındalıklarından bağımsız bir şekilde korunmaktadır. Dolayısıyla çocuklar veya akıl hastaları gibi kişilerin de bu suçun mağduru olabilmesi mümkün kabul edilmekte, hatta bir kimsenin toplum nazarında şereften yoksun olarak bilinmesi durumunda dahi korunması gereken bir saygınlığı olduğu kabul edilerek bu suçun mağduru olabileceği ifade edilmektedir Dolayısıyla bir kimse işi – örneğin hayat kadını-, yaşam tarzı -örneğin ayyaş-, geçmişi -örneğin dolandırıcı- ve benzeri sebeplerle genel olarak “şerefsiz” olarak nitelendirilse dahi korunması gereken bir şerefe sahiptir. Belirtilmelidir ki hakaret mağdurunun yaşayan bir kimse olması gerekmektedir. Zira ölen kişiler bakımından gerçekleştirilen aşağılama veya sövme fiilleri ölenin hatırasına hakaret suçu olarak TCK m.130’da ayrı bir suç olarak cezalandırılmaktadır.

Hakaret Suçunda Matufiyet Şartı

Hakaret suçunda mağdurun belli veya belirlenebilir olması gerekmektedir. Hakaret içeren ifadede mağdurun isminin açıkça zikredilmesi bir zorunluluk arz etmemekle birlikte mağdurun kim olduğunun kullanılan ifadeden anlaşılabilmesi suçun oluşması için yeterli kabul edilmektedir. Nitekim TCK m.126’da bu husus mağdurun belirlenmesi başlığı ile “hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksamayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır” şeklinde belirtilmiştir. Bu hususa “matufiyet” şartı adı verilmektedir. Fail bir kimsenin adının baş harflerini, herkesçe bilinen lakabını veya ayırt edici özelliklerini zikrederek hakaret suçunu gerçekleştirirse mağdurun belli olduğu kabul edilecektir. Dolayısıyla matufiyetin gerçekleşmesi için kullanılan ifadeden mağdurun belirtildiğinin objektif olarak anlaşılıyor olması yeterli görülmektedir.

Bunlarla birlikte bazen bir kimseye yapılan hakaretin başka kişilerin onur şeref ve saygınlığını rencide etmesi de mümkündür. Bu durumda dolaylı hakaretten bahsedilmelidir. Örneğin bir kişiye yapılan zina fiiline ilişkin bir isnat onunla evlilik birliği içerisindeki eşi bakımından sövme şeklinde bir hakaret olarak ele alınabilir.

Bu noktada tüzel kişilerin ya da tüzel kişiliği haiz olmayan kişi topluluklarının bu suçun mağduru olup olamayacağına da değinmek gerekmektedir. Öncelikle doktrinin ağırlıklı bir kısmına ve Yargıtay’a göre tüzel kişiler bu suçun mağduru olamazlar. Gerçekten de şerefin yalnızca gerçek kişilerin sahip olabileceği manevi bir varlık olmasından dolayı33 tüzel kişilerin bu suç bakımından mağdur olmaları mümkün olmaz. Tüzel kişilerin onur, şeref ve saygınlığından değil güvenirliğinden veya varsa ekonomik itibarından bahsedilmesi daha uygundur. Bununla birlikte ayrıca kanaatimizce maddede geçen kimse ibaresi de suç mağduru olarak yalnızca gerçek kişileri işaret etmektedir. Dolayısıyla tüzel kişiler bu suç bakımından koşulların oluşması durumunda suçtan zarar gören olabilirler.

Bununla bağlantılı olarak incelenmesi gereken ikinci husus kişi topluluklarının hakaret suçunun mağduru olup olamayacağıdır. Burada kişi topluluğunun açıkça sınırlandırılmış ve belirlenmiş olması, belirli ve teşhis edilebilir kişilerle ilişkilendirilmesi topluluğun suçun mağduru olması için aranan koşul olarak görülmektedir. Ancak kanaatimizce bir “topluluğun” hakaret suçunun mağduru olarak kabul edilmesi mümkün olamaz. Nitekim m.125/5 hükmü de kanunun kişi topluluğu olarak bir heyetin hakaret suçunun mağduru olamayacağını vurgulamakta, bu durumda suçun heyeti oluşturan kişilere karşı işlenmiş olacağını belirtmektedir. Dolayısıyla bu gibi durumlarda toplulukta bulunan her bir kişiye karşı tek bir fiille gerçekleştirilen birden fazla hakaret suçu oluşacağını ve dolayısıyla aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması gerektiğini söylemek isabetli olacaktır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus topluluğa yöneltilen ve hakaret içeren fiillerin belirli ve sınırlanmış kişilerle ilişkilendirilmesi gerekliliğidir. Eğer topluluğa yönelik bir hakarette kişiler sınırlanıp belirlenemiyorsa bu durumda suçun oluşmadığını kabul etmek gerekir.

Hakaret Suçunda Hareket

Hakaret suçunun mağdura somut bir fiil veya olgu isnat edilmesi ya da sövme şeklinde iki seçimlik hareket ile gerçekleşmesi mümkündür. Mülga ceza kanununda mağdura fiil veya olgu isnat edilmesi hakaret suçunu oluştururken, sövme şeklindeki hareketler bir başka suç tipi olarak düzenlenen sövme suçunu meydana getirmekte idi. 5237 sayılı kanun bakımından ise hakaret ve sövme suçu arasındaki ayrım kaldırılarak suçun bu iki hareket şekliyle işlenmesi arasında bir farklılık öngörülmemiştir. Ancak hakaretin fiil/olgu isnadı veya sövme olup olmadığının belirlenmesi fail bakımından isnadı ispatının gündeme gelebilmesi açısından önem arz eder. İsnadın ispatı yalnızca fiil/olgu isnadı şeklinde gerçekleşen hakaret suçları açısından tanınmıştır. Hakaret oluşturan hareketler sözler, imalı şarkılar, yazı, çizim, resim, nefreti gösteren hareketler ve benzeri davranışlarla gerçekleştirilebilir. Benzer şekilde hakaretin telefonla, mektupla, basın yayın araçları veya diğer iletişim araçlarıyla gerçekleştirilmesi de olanaklıdır.

Somut Bir Fiil ya da Olgu İsnat Etmek Suretiyle Hakaret

Suçun mağdura fiil ve olgu43 isnat edilmesi suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda fiil ve olgu isnadının ne anlama geldiği ve hangi özellikleri taşıması gerektiği ortaya konulmalıdır. Bu bağlamda öncelikle isnat edilen fiil veya olgunun somut olması, ikinci olarak ise isnadın onur şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte bulunması gerekmektedir.

Fiil veya olgu isnadı gerçekleşmiş belirli bir olayın veya işlenmiş bir fiilin mağdura yüklenmesini ifade etmektedir. Bunu sövmeden ayıran bir değer yargısı içermemesidir.44 Dolayısıyla ortada ispata konu olabilecek, doğruluğu veya yanlışlığının değerlendirmeye tabi tutulabilmesi mümkün olan somut bir olgu ya da fiilin varlığı gerekmektedir. Mağdura izafe edilen fiil veya olgunun içeriği itibariyle objektif doğruluğunun sınanabilir nitelikte olması gerekmektedir. Bu bağlamda isnadın gerçekleşmiş olan veya gerçekleşmiş olduğu iddia edilen bir fiil veya olguya ilişkin olması gerekmektedir. Gelecekte gerçekleşebileceğinden bahisle bir fiilin veya olgunun isnat edilmesi şartları varsa sövme suretiyle hakaret bakımından değerlendirilmelidir. Bununla birlikte isnat edilen fiilin muhakkak gerçeğe aykırılık arz etmesi gerekmez. Gerçeğe uygun olan bir fiilin isnat edilmiş olması isnadın ispatı bakımından önem taşımakla birlikte hakaret suçunun oluşmasını engellemeyecektir. İsnat edilen fiil icrai nitelikte bir fiil olabileceği gibi bir yükümlülüğün yerine getirilmemesi ya da hareketsiz kalınması yani ihmali hareketlerin isnat edilmesi de mümkündür. Bununla birlikte kanun isnat etmekten bahsettiği için suçun bu halinin teorik olarak ihmali hareketlerle de işlenmesi mümkün olsa da, pratik olarak yalnızca icrai hareketlerin bir fiil veya olgu isnadı olarak sayılabilmesi söz konusu olacaktır.

İsnat edilen fiil ve olgu somut olmalıdır. Bundan maksat belirli bir fiil veya olgunun mağdura yüklendiğini gösterecek biçimde yer, zaman, konu, gerçekleşme biçimine ilişkin tamamlayıcı koşulların belirtilmesi suretiyle sınırlanmasıdır. Ancak isnat yapılırken söz konusu bu ayırt edici unsurların tamamının belirtilmesi zorunluluk arz etmez; isnat edilen fiil veya olguyu diğerlerinden ayırt etmeye yarayacak ölçüde bilgi sunulması suçun oluşması için yeterli görülmektedir.

İsnadın onur şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte olup olmadığı isnadın tahkir edici olup olmadığının saptanmasını gerektirir. Kullanılan ifadelerin tahkir edici nitelikte olup olmadığı hâkim tarafından belirlenmektedir. Bu konuda yargılama sırasında örf adet, suçun gerçekleştiği zamanın koşulları ve mağdurun sıfatı ve toplumdaki konumunun göz önünde bulundurulması gerekir. Belirtmek gerekmektedir ki hareketin bu nitelikte olup olmadığı hususunda isnadın gerçekleştiği toplumda geçerli olan ortalama örf ve adet kuralları dikkate alınmalıdır. Ancak bunun yanı sıra fiilin gerçekleştirildiği sırada geçerli olan değer yargıları da göz önünde bulundurulacaktır. Zira bir toplumda belirli bir zamanda tahkir edici nitelikte sayılan bir fiil koşullara bağlı olarak örf âdetin değişmesi durumunda artık tahkir edici nitelik taşımayabilecektir. Örneğin Türkiye’de belirli bir dönemde kişilere komünist faaliyetlerde bulunulduğunun isnat edilmesi hakaret suçu sayılırken günümüzde bu fiilin isnat edilmesi artık tahkir edici nitelik taşımamaktadır. Fiilin tahkir edici nitelikte olup olmadığı noktasında değerlendirilmesi gereken bir diğer husus ise mağdurun sıfatı ve sosyal konumudur. Ancak hakaret suçunda isnat tahkir edici niteliğinin belirlenmesinde mağdurun aşırı alınganlığı ve hassasiyetlerinin dikkate alınması mümkün değildir.

İsnadın kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olması gerekmekle birlikte, bunların gerçekten de rencide olmuş olması ve bu anlamda kişinin onur şeref veya saygınlığının zarar görmüş olması gerekmemektedir.

Sövmek Suretiyle Hakaret

Sövme suretiyle hakarette ise sövme, somut bir fiil ya da olgu içermeyen soyut bir değer yargısını içeren bir ifade ile mağdurun onur şeref ve saygınlığına saldırmayı ifade etmektedir.59 Sövme niteliğindeki fiil mağdurun bir vasfından bahsedilmesi suretiyle – korkak, esrarkeş, aptal vb.- aşağılanması suretiyle olabileceği gibi mağdurun dış görünüşe ilişkin bir özelliğinden- kör, topal vb.- bahsedilmesi suretiyle olabilir. Faile isnat edilen fiilin belirli ve özelleşmiş bulunmaması durumunda da olayın şartlarına göre sövmeden bahsetmek mümkün olabilir. Örneğin mağdura hırsız, katil dolandırıcı denilmesi durumunda bu türden bir sövme söz konusudur. Sövmenin tahkir edici nitelikte olup olmadığının belirlenmesi noktasında fiil ve olgu isnadına ilişkin esaslar geçerlidir. Örneğin sövme bakımından beddua niteliğindeki ifadelerin hakaret teşkil etmeyeceğini belirtmek mümkündür. Bununla birlikte Yargıtay kararlarında “lan” ve “ulan” ifadelerinin sövme oluşturup oluşturmadığı hususu tartışmalıdır. 6 Yine fiil ve olgu isnadındaki duruma benzer biçimde sövmenin de dolaylı hakarete vücut vermesi mümkündür. Örneğin bir kimseye boynuzlu dendiğinde hem ona hem de eşine karşı sövme fiilinin gerçekleştiğini kabul etmek gerekir. Fiil veya olgu isnadından farklı olarak sövmenin ihmali hareketlerle gerçekleştirilmesi teorik açıdan olduğu gibi pratik açıdan da mümkündür. Örneğin uzatılan bir eli sıkmamak, selam verildiğinde sessiz kalmak durumları somut olayın şartlarına göre hakaret olarak nitelendirilebilir.

Hakaret Suçunda Mağdurun Hazır Bulunup Bulunmaması

Hakaret içerikli ifadelerin mağdurun huzurunda sarf edilmiş olup olmamasına göre hakaret huzurda ve gıyapta hakaret olarak ayrılmaktadır. Nitekim hakaret suçu mağdurun hazır bulunması durumunda gerçekleştirilebileceği gibi gıyapta da gerçekleştirilebilir.

Huzurda Hakaret Suçu

Huzurda Hakaret Suçu
Huzurda Hakaret Suçu

Mağdurun hazır bulunması ve hakaret içerikli ifadelere doğrudan doğruya yani arada bir vasıta olmaksızın muhatap olması durumunda huzurda hakaretten bahsedilir. Huzurda hakaretin söz konusu olabilmesi için fail ve mağdurun mutlaka yüz yüze gelmeleri zorunluluk arz etmez. Örneğin apartman boşluğunda mağdurun alt katta olduğunu bilerek mağdura yönelik hakaret içerikli ifadelerin sarf edilmesi durumunda huzurda hakaretten bahsetmek uygun olacaktır. Mağdurun huzurda sayılabilmesi için kullanılan ifadeleri duyması ve anlamasının gerekip gerekmediği bu anlamda sadece duyma ve anlama olanağının bulunmasının yeterli olup olmayacağı incelenmelidir. Mağdurun hakaret içerikli ifadeleri örneğin o anda uyuklaması, ağır işitmesi, kulağında kulaklık olması gibi kendinden kaynaklı bir sebeple vakıf olamaması ve fakat failin bu durumu bilmemesi durumunda doktrin huzurda hakaret suçunun gerçekleştiğini kabul etmektedir. Ancak kanaatimizce huzurda hakaret suçunda mağdurun hazır sayılması için söylenen söz ve kullanılan ifadeleri anlaması bir şart olarak ele alınmalıdır. Nitekim hazır bulunulmadığı için bizzat duyulmayan bir hakaret ile hazır bulunulmasına karşın mağdur tarafından duyulmamış olan hakaret arasında bir fark gözetmek anlamsızdır. Dolayısıyla kanaatimizce bu durumda suç oluşmaz.

Huzurda hakaretin gerçekleşmesi için bir başka olasılık olarak kanun huzura eşit sayılan araçlar ile hakaretin gerçekleşmesi halini de öngörmüştür. Bu ihtimalde mağdurun gerçek anlamda hazır bulunması söz konusu olmamakla birlikte hakaret kanunda sayılan biçimde gerçekleştirilirse huzurda işlenmiş sayılacaktır. Bunlar huzura eşit sayılan araçlar olarak adlandırılır. Bunun için ise hakaret içerikli ifadenin mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi gerekmektedir (TCK m.125/2). Bu tür iletiler sesli görüntülü bant kayıtları, mektup gibi klasik araçlar ile gönderilebileceği gibi elektronik posta, internet ile ileti göndermeye yarayan mesajlaşma uygulamaları, mağdurun üye olmak suretiyle kendisine ait bir hesabının olduğu ve mağdura ya mention adı verilerek doğrudan onun da iletiyi görmesinin sağlandığı ya da doğrudan mesaj atma olanağı veren servisler yoluyla aracılığıyla gönderilen iletileri de kapsar. Belirtmek gerekir ki hakaretin TCK m.125/2’de yer alan araçların kullanılması suretiyle gerçekleştirilmesinde bu araçlarla gönderilen iletilerin mutlaka mağduru muhatap alması zorunluluk arz etmektedir. Dolayısıyla hakaret içerikli ifadeler herhangi bir aracıya gerek duyulmaksızın doğrudan doğruya mağdura hitaben sarf edilmiş ve mağdur tarafından öğrenilmiş olması gerekmektedir. Bu düzenlemenin uygulanması için ilk koşul bir iletişim aracı kullanılması; bir diğeri ise kullanılan iletişim aracı ile mağdurun muhatap alınmasıdır. Bu anlamda örneğin mağdurun göreceğinden emin olunarak mağdurun oturduğu apartmanın karşısında mağdura yönelik hakaret içerikli ifadelerin yazılması bu ifadeler bir iletişim aracı kullanılmadığından huzura eşit sayılmayacaktır. Keza basın yoluyla yayınlanan bir haberde mağdur muhatap alınarak yazılsa bile bu bir iletişim aracı olmadığından huzurda hakaret söz konusu olmaz. Söz konusu bu düzenleme kapsamında gönderilen iletinin huzura eşit sayılması için ikinci koşul ise iletinin mağdur hedef alınarak gönderilmesidir. Dolayısıyla üçüncü bir kişiye gönderilen ve fakat failin kastı olmaksızın mağdur tarafından da öğrenilen hakaret içerikli iletiler bakımından bu düzenleme uygulanmayacaktır. “İleti yoluyla hakaretin, huzurda hakaret gibi cezalandırılabilmesi için sanığın iletilme kastı ile hareket etmesi gerekir. Sanığın, müştekinin gıyabında teyzesine ait telefona hakaret içerikli mesajlar gönderdiği, müştekinin teyzesinin müştekiye bahse konu mesajları göstermesi üzerine müştekinin mesajları öğrenerek şikayetçi olduğu, bu suretle sanığın iletme kastıyla hareket etmediği anlaşılmakla sanığın hakaret suçundan beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi” hukuka aykırı bulunmuştur.”. Nitekim kanun koyucu bu düzenleme ile fiilen huzura benzer bir durumun oluşturulmasını amaçlanmaktadır.

Gıyapta Hakaret Suçu

Gıyapta Hakaret Suçu
Gıyapta Hakaret Suçu

Mağdurun gıyabında gerçekleşen hakaret suçunun oluşabilmesi için mutlaka en az üç kişi ile ihtilat edilerek işlenmesi gerekmektedir. Gıyapta hakaret bakımından ihtilat, hakarete ilişkin içeriğe en az üç kişi tarafından öğrenilmiş olunması anlamına gelmektedir. Kanunda ihtilatın nasıl olacağı belirlenmemiş ise de, ihtilat sözle, yazı ile, internet, sms, e-posta, radyo, telefon, televizyon yoluyla gerçekleştirilebileceği gibi teknik gelişmeler doğrultusunda değişik erişim araçları ile de gerçekleştirilebilir.

Kendisiyle ihtilat edilecek kişiler fail ve mağdur dışındaki üç kişiyi ifade etmektedir. Üç kişinin öğrenmiş olma ihtimali bu noktada suçun oluşması bakımından tek başına yeterli değildir, üç kişinin bunu gerçek anlamda öğrenmiş olmaları lazımdır. Dolayısıyla algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklar veya akıl hastaları veya o anda hakareti algılayabilecek durumda olmayan- örneğin uyuyan bir kişi- ihtilat şartını sağlama bakımından uygun kişiler değildir. Doktrinde bir kısım yazar meslek gereği sır saklama yükümlülüğü olan kişilerin de ihtilat şartı bakımından uygun kişiler olmadıklarını belirtmektedir. Kanaatimizce bu tür kişilerin ihtilat bakımından göz önünde bulundurulması noktasında herhangi bir sınırlamaya gidilmesi mümkün değildir. Zira kanun koyucu mağdurun gıyabında yapılan hakaretin oluşması için aslında huzura denk gelecek bir ağırlıkta olma hususunu göz önünde bulundurmuş, bunu üç kişinin söz konusu hakareti öğrenmesine bağlı kılmıştır. Dolayısıyla bu ihtimalde de ihtilat gerçekleşmiş olur.

Bununla birlikte ihtilat şartının gerçekleşmesi için öğrenecek olan kişilerin aynı yerde bulunma, birbirlerinden haberdar olmaları da gerekmez. Hatta fail tarafından bir kişiye söylenen bir ifadenin iki kişiye daha iletilmesinin istenilmesi ve bunun yapılması durumunda da ihtilat şartının gerçekleştiği kabul edilmelidir. İhtilat şartı özellikle resmi yazışmalar bakımından üç veya daha fazla kamu görevlisinin görmesi muhtemel veya muhakkak olan yazışmalar bakımından da gerçekleşmiş sayılır.

Ancak ihtilat şartının gerçekleşmiş sayılması için hakareti oluşturan ve farklı zaman ve yerlerde farklı kişilere yöneltilen ifadelerin birebir aynı olmasa da içerik itibariyle benzer olması gerekmektedir. Bu anlamda fail örneğin bir kişiye mağdur hakkında hırsız, diğerine dolandırıcı diğerine de yağmacı dese kanaatimizce ihtilat şartı sağlanmış olmayacak; ancak belirli bir fiil isnat ediyorsa fiili genel hatlarıyla benzer şekilde farklı zamanlarda üç farklı kişiye aktarırsa ihtilat şartını sağlamış olacaktır.

Gıyapta hakarette ihtilat şartının hukuki niteliği tartışmalıdır ve bu konuda iki görüş bulunmaktadır. Bir görüşe göre gıyapta hakaret suçunda ihtilat şartı, bir objektif cezalandırılabilirlik koşuludur. Buna göre failin bu kişilerin hakareti öğrenmesini istemesi şart değildir. Dolayısıyla en az üç kişinin hakaret içeriğinden haberdar olması durumunda failin kastı ihtilatı kapsamıyor olsa da failin hakaret suçundan cezalandırılması mümkün olur. Ancak belirtmek gerekmektedir ki objektif cezalandırılabilirlik koşulları esasen failin cezalandırılabilmesini güçleştirmeyi amaçlayan koşullar olarak kabul edilmektedir. Bu noktada gıyapta hakaret suçları bakımından ihtilatın objektif cezalandırılabilirlik koşulu olarak kabul edilmesi bunun tam tersi bir etkiye sahip olacaktır. O nedenle kanaatimizce failin kastının ihtilatı da kapsaması gerekmektedir. Nitekim fail gıyapta işlenen hakaret suçları bakımından bunun üç kişi tarafından idrak edilebilme ihtimalini muhakkak veya muhtemel görmüyor yani doğrudan veya olası kastla hareket etmiyorsa bu durumda suçun oluştuğunu söylemek mümkün olmamalıdır. İşte ikinci görüş ihtilatın suçun unsuru olduğu yönündedir. Özel olarak ise ihtilatın hareketin gerçekleştirilme biçimine ilişkin olduğunu ifade etmek lazımdır. Yargıtay da son tarihli kararlarında ihtilatın kastın kapsamında değerlendirilmesi gerektiği yönünde karar vermektedir.89

Hakaret Suçunda Nitelikli Unsurlar (Ağırlatıcı Sebepler)

Hakaret Suçunda Nitelikli Unsurlar (Ağırlatıcı Sebepler)
Hakaret Suçunda Nitelikli Unsurlar (Ağırlatıcı Sebepler)

Hakaret suçu bakımından cezanın artırılmasına neden olan dört nitelikli unsur bulunmaktadır.

Kamu Görevlisine Karşı Görevinden Dolayı Hakaret

Bu nitelikli halin uygulanması için mağdurun kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sıfatını haiz olup olmadığı TCK m.6 uyarınca belirlenecektir. Kanaatimizce kişinin hakaret suçunun işlendiği sırada kamu görevinde bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla kamu görevlisi olma sıfatını herhangi bir nedenle kaybetmiş olan bir kişi bakımından bu nitelikli hal düzenlemenin bu hali göz önünde bulundurulduğunda uygulanamaz. Her ne kadar burada bunun bir nitelikli hal olarak öngörülmesinin nedeni aktif olarak bir kamu görevinin yerine getirilmesi dolayısıyla kamu görevinin yerine getirilmesinde aksaklık yaşanmamasına ilişkin toplumsal menfaat olsa da, kamu görevlisi olma vasfını taşımayan bir kimseye örneğin daha önceki görevi dolayısıyla yapılan hakaret bu kapsamda yer alamaz. Bu nedenle aslında burada korunmak istenen yan menfaat de dikkate alınarak hükmün yerine getirilen bir kamu görevi dolayısıyla şeklinde değiştirilmesi hükmün koruma amacı bakımından daha uygun olacaktır. Nitekim bu nitelikli halin uygulanması hakaretin kamu görevi ile bağlantılı olmasını gerektirmektedir. Bu husus düzenlemede “kamu görevlisinin görevinden dolayı” şeklinde belirtilmiştir. Dolayısıyla kamu görevlisinin yerine getirdiği kamu görevi sırasında olmakla birlikte yerine getirmekle yükümlü olduğu görevine ilişkin olmayan hakaretler bakımından bu nitelikli unsurun uygulanma imkânı bulunmamaktadır.

Dini, Siyasi, Sosyal, Felsefi İnanç, Düşünce ve Kanaatlerini Açıklamasından, Değiştirmesinden, Yaymaya Çalışmasından, Mensup Olduğu Dinin Emir ve Yasaklarına Uygun Davranmasından Dolayı Hakaret

Bu nitelikli hal bakımından mağdurun din ve vicdan özgürlüğü ile düşünce ve kanaat özgürlüğünün korunmaya çalışıldığı söylenebilir. Düzenleme kapsamına bir kimsenin mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına aykırı davranmasından dolayı hakarete maruz kalması durumunun da dâhil edilmesi gerektiği ileri sürülmüştür. Gerçekten de bir kişinin bir dinin emir ve yasaklarına hem uyma hem de uymama yönündeki davranışı nedeniyle hakarete maruz kalması mümkündür. Nitekim Müslüman bir kimsenin namaz kılmadığı için ya da Hindu inancındaki et yiyen bir kimsenin bu davranışı nedeniyle aşağılanması söz konusu olabilir. Kanaatimizce burada kişinin yerine getirdiği dini emir veya kaçındığı yasak bakımından o dine mensup olması da aranmamalıdır. Örneğin ateist bir kişinin deneyimlemek amacıyla kilisede bir ayine katılması ve bu nedenle bir hakarete maruz kalması durumunda bu neden uygulanamaz. Aynı eleştiri ilgili bentte yer alan diğer hareket türleri bakımından da getirilebilir. Bu anlamda bir kişinin açıklaması, değiştirmesi, yaymaya çalışmasından dolayı hakarete maruz kalması yanında açıklamaması, değiştirmemesi ya da yaymaya çalışmaması biçimindeki ihmali hareketleri bakımından hakarete maruz kalması durumunda da fıkranın uygulama alanının genişletilmesi yönünde bir değişiklik gerekmektedir.

Kişinin Mensup Bulunduğu Dine Göre Kutsal Sayılan Değerlerden Bahisle Hakaret

Bu nitelikli hal fıkranın ikinci bendinde yer alan durum ile benzerlik taşımakla birlikte burada dini pratiklerden ziyade dogmatik dini öğelerin söz konusu olması esastır. Belirtmek gerekir ki bir kimsenin mensup olduğu dine göre kutsal sayılan değerlerin tahkir edilmesi bu nitelikli halin uygulanması için tek başına yeterli değildir. Bu nitelikli halin uygulanması için bu değerler mevzubahis edilerek o dine mensup olan kişinin tahkir edilmesi gerekir. Dolayısıyla örneğin bir kimseye “sizin peygamberiniz ahlaksız bir pedofildi” demek bu nitelikli halin uygulanması için yeterli olmaz ancak “siz de peygamberiniz gibi pedofilsiniz” dendiğinde söz konusu nitelikli hal uygulanabilir.

Aleniyet

Aleniyet , suçun belirsiz sayıda kişilerin hakaret içeren içeriği algılamalarına imkan verilmesinin sağlanması suretiyle işlenmesini ifade etmektedir. Bu noktada failin hakaret içeren ifadeye başka kişilerce de vakıf olunmasına ilişkin olanağı yaratmış olması yeterlidir; ifadeye fiilen ulaşılıp ulaşılamadığı nitelikli unsurun uygulanması bakımından önem arz etmez. Görüldüğü üzere doktrinin çoğu bakımından aleniyet şartının sağlanması açısından hakaretin gerçekleştiği yerin nitelik itibariyle aleni bir yer olması zorunluluk arz etmemektedir. Ancak Yargıtay’a göre “Aleniyetin gerçekleşmesi için … herhangi bir sınırlama olmaksızın herkese açık olan yerlerde işlenmesinin gerekmesi” söz konusudur. Örneğin Yargıtay trafik kontrolünün yapıldığı karayolunu, kamuya açık parkı, cadde üzerini ve karakol binasını hakaret suçunda aleniyet unsurunun gerçekleşmesi bakımından elverişli alanlar olarak görmüştür. Kanaatimizce aleniyet unsurunun gerçekleşmesi yerin aleni sayılıp sayılmamasından bağımsız biçimde değerlendirilmelidir.

Bunlar yanında 5237 sayılı Kanun hakaretin basın yoluyla işlenmesini nitelikli hal olarak öngörmemektedir. Ancak belirtmek gerekir ki hakaretin basın yoluyla işlenmesi halinde aleniyete ilişkin nitelikli halin uygulanması mümkündür. Söz konusu düzenleme hakaretin alenen işlenmesi halinde cezanın altıda biri oranında arttırılacağını öngörmektedir.

Hakaret Suçunun Manevi Unsuru

Huzurda hakaret suçunun oluşması bakımından doktrinde failin olası kastı yeterli görülmektedir. Bu durumda fail kullandığı ifadelerin mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edeceğini bilmesi veya öngörmesi yeterlidir.

Bununla birlikte hakaret suçunda genel kast yeterlidir. Dolayısıyla failin tahkir saiki ile hareket etmesi aranmaz.

Hakaret Suçunun Hukuka Aykırılık Unsuru

Hakaret suçu bakımından TCK’da öngörülen tüm hukuka uygunluk nedenlerinin uygulama alanı bulması mümkün değildir. Nitekim kanaatimizce meşru savunmanın bu suç bakımından kabul edilmesi mümkün değildir. İlgilinin rızasının ise hakaret suçunda bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilip edilemeyeceği tartışmalıdır. Kanaatimizce hakaret suçunun şikâyete tabi olması rızanın bir hukuka uygunluk nedeni olarak öngörülmesini sağlamaz. Nitekim şikâyet bir soruşturma şartı olarak yalnızca soruşturmanın başlatılması noktasında bir etki doğurur, bu durumda şikâyet hakkının kullanılmamış olması fiili hukuka uygun hale getirmez, yalnızca soruşturma engeli teşkil eder. Bu bağlamda kişinin şeref varlığının üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir alan olduğunu söylemek mümkün değildir. Kişinin üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir hakkı yoksa da rızadan bahsedilemeyecektir. Dolayısıyla ilgilinin rızası hukuka uygunluk sebebi de hakaret suçu açısından uygulama alanı bulmaz.

Hakaret suçu açısından gündeme gelebilecek olan hukuka uygunluk nedeni hakkın kullanılması olacaktır. Hakaret suçu açısından hukuka uygunluk sebebi teşkil edebilecek olan haklar aşağıda yer almaktadır.

Hakaret Suçu Kapsamında Eleştiri ve Haber Verme Hakkının Kullanılması

Hukukumuzda eleştiri hakkının kaynağı Anayasa m.26’da düzenlenen düşünce açıklama ve yayma özgürlüğüdür. Eleştiri hakkının basının haber verme hakkı ile yakından ilgisi bulunmakla birlikte, haber verme amacı dışında ve konu ile ilgili bağlamda kalmak üzere belirli değer yargıları ve tespitlerin de ifadelerde yer alması eleştiri hakkını haber verme hakkından ayırmaktadır. Eleştiri hakkı kişilere somut bir fiil veya olgu isnadında bulunulmadığı ya da kişilere sövülmediği sürece sınırları içerisinde kullanılmış olur. Nitekim eleştiriler tabiatı itibariyle kişiler, olaylar veya nesneler bakımından rahatsız edici olabilirse de bu tür açıklamalar eleştiri sınırları çerçevesinde değerlendirilerek hukuka aykırı olarak görülmeyecektir.

Basının haber verme hakkı çerçevesinde gündeme gelebilecek olan bu hukuka uygunluk sebebi Anayasa’da yer alan basın özgürlüğünün sonuçlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Haber ancak doğru olması, güncellik arz etmesi, verilmesinde kamu yararı bulunması ve kullanılan ifadelerin ölçülü olması koşullarının sağlanması durumunda hukuka uygun addedilir. Haber verme hakkının yalnızca somut fiil veya olgu isnadı biçiminde ortaya çıkan hakaretler bakımından geçerli olacağını, sövme biçimindeki hakaretlerde bu hukuka uygunluk nedeninin uygulanmayacağı da belirtilmelidir.

Haberin doğru olması haberi verecek olan kişinin doğruluğa ilişkin somut bulgulara ulaştıktan sonra haberi yayınlamasını ifade etmektedir. Ancak elbette ki basın mensubunun vaka ile ilgili mutlak doğruya ulaşması beklenmez. Bu bakımdan olayın oluşumuna göre eldeki verilerin titizlikle incelenmesi ve yeterli araştırmanın yapılması yeterli addedilecektir.

Haberin doğru olmasının yanında güncel olması da gerekmektedir. Güncellik olayın oluş zamanı itibariyle yakın bir geçmişte gerçekleşmesini kapsadığı gibi, kanaatimizce uzak bir geçmişte gerçekleşmiş fakat günün şartlarında kamunun ilgisini çekecek tarzda haber niteliğini haiz bazı olaylar bakımından da var kabul edilebilir.

Bu bakımdan haber aynı zamanda kamunun yararına olmalı ve ilgisini çekmelidir. Kitlelerin soyut merak duygularını tatmine yönelik olan haberlerde kamu yararının var olmadığı savunulmaktadır. Şu halde haberin ahlaki ve hukuki değerlerin korunmasına hizmet etmesi kamu yararının varlığı için zorunludur. Kamu yararının bulunup bulunmadığına ilişkin değerlendirme haberin konusunu oluşturan kişilerin sosyal statüleri ve görevleri ile bağlantılı olarak yapılmalıdır. Nitekim kişinin konum ve görev itibariyle ehemmiyeti arttıkça bu kişiyle ilgili haberlerin bilinmesinde kamu yararının olması ihtimali o kadar artacaktır.

Haberin hukuka uygun olarak verilmesinde son koşul haberin veriliş tarzı itibariyle ölçülü olmasıdır. Ölçülülük haberin içeriğinde yer alan ifadelerde haber konusu olayla ilgisi olmayan ifadelere yer vermekten, olayla doğrudan bağlantılı olmayan isnatlarda bulunmaktan ve haber konusu kişinin kişilik haklarını zedelemekten kaçınılması suretiyle sağlanmış olacaktır.

Hakaret Suçu Kapsamında İddia ve Savunma Hakkının Kullanılması

TCK m.128’de düzenlenen bu hukuka uygunluk sebebi kaynağını Anayasa’da yer alan hak arama hürriyetine ilişkin m.36 ve dilekçe hakkını düzenleyen m.74’ten almaktadır. Söz konusu düzenlemeye göre “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde, ceza verilmez. Ancak bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir”.

Madde başlığı her ne kadar iddia ve savunmadan bahsetmekte ise de, düzenlemenin içeriğinde başvuruların da yer alması nedeniyle dilekçe hakkının da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği söylenebilir. Düzenlemenin kapsamında yalnızca iddia veya dilekçe haklarının kullanılması suretiyle yapılan başvurular değil aynı zamanda savunma hakkının kullanılmasına ilişkin yapılan başvurular da dâhildir. Hem iddia ve savunma hakkı hem de dilekçe hakkının kullanılması hem tüm yargı organları hem de tüm idari makamlar nezdinde kullanılabilir.

Bu hakkın kullanılmasının hukuka uygunluk nedeni teşkil etmesinin ilk koşulu kullanılan ifadelerin gerçek ve somut vakalara dayanmasıdır. Kullanılan ifadelerde yer alan isnatların ve olumsuz değerlendirmelerin gerçek ve somut vakalara dayanması bunların geçmişte gerçekleşmiş bir olayla ilgili olarak öne sürülmesini gerektirir. Bunun yanı sıra kullanılan ifadelerin uyuşmazlıkla bağlantılı olması zorunluluk arz etmektedir. Dolayısıyla gerçek olmasına karşın uyuşmazlıkla bağlantılı olmayan ifadelerin kullanılması bağlamında bu hukuka uygunluk nedeni söz konusu olmayacaktır. Kullanılan ifadelerin bağlantılı olması bu ifadelerin kullanılmasının uyuşmazlığın çözümü bakımından olmazsa olmaz nitelik sergilemesini gerektirmez. Nitekim madde gerekçesinde de belirtildiği üzere somut isnatların ya da olumsuz değerlendirmelerin uyuşmazlıkla ilişkili olması gerekmekte fakat uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından faydalı olması aranmamaktadır. Hakaretin hem somut bir fiil veya olgu isnadı hem de sövme şeklinde gerçekleşmesi halinde bu hukuka uygunluk nedeninden yararlanılıp yararlanılamayacağı tartışmalıdır. Bu noktada sövme teşkil eden ifadelerin uyuşmazlıkla bağlantılı olması koşuluyla – örneğin “Bu sütü bozuk bütün paramı çaldı”- bu hukuka uygunluk nedeni kapsamında değerlendirilebileceği ifade edilmesine karşın, kanaatimizce olumsuz değer yargısı içeren ve aksi ispatlanamayan ifadeler olarak değerlendirdiğimiz sövmenin bu kapsamda ele alınması ancak Yargıtay’ın kaba hitap tarzı olarak nitelendirdiği durumlar söz konusu olduğunda isabetli olacaktır.

Bu hakkın kimler tarafından kullanılacağı hususunda herhangi bir sınırlama mevcut değildir. Dolayısıyla iddia veya savunmada bulunan ya da bir mercie bir başvuru yoluyla bir arzda bulunan herkes şartları taşıması halinde bu haktan yararlanabilir. Bununla birlikte hakkında isnat veya olumsuz değerlendirmelerde bulunulacak olan kişilerin kimler olduğuna ilişkin de bir sınırlama yoktur. Bu durumda uyuşmazlığın taraflarının yanı sıra, üçüncü kişiler bakımından yapılan isnat ve olumsuz değerlendirmeler için de bu hakkın söz konusu olması gerektiği söylenebilir. Ancak bu durumda da isnadın veya olumsuz değerlendirmenin uyuşmazlıkla bağlantılı olması koşulu bağlamında bu üçüncü kişilerin de davayla ya da başvuru ile ilgili kimseler olması gerektiğini belirtmek gerekmektedir.

Hakaret Suçu Kapsamında İsnadın İspatı Hakkının Kullanılması

Hakaret suçunda isnadın ispatı TCK m.127’de düzenlenmiştir. Bu kurumun hukuki niteliği ile ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. Nitekim bir görüş bunun bir hukuka uygunluk nedeni olduğunu belirtirken, bir diğer görüş bir şahsi cezasızlık nedeni olduğunu bir başka görüş ise cezasızlık nedeni olduğunu savunmaktadır. İsnadın ispatına ilişkin temel düzenlemenin Anayasadan kaynaklanması (AY m.39) ve bunun anayasada “İspat hakkı” olarak yer alması nedeniyle bunun hakkın kullanılması hukuka uygunluk nedeni kapsamında değerlendirilmesi gerektiği söylenebilir. Nitekim hem Anayasa m.39’un hem de TCK m.127’nin gerekçelerine bakıldığında da isnadın ispatının bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlendiği ve ortaya çıkması durumunda fail hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği belirtilmektedir.

Hakaret Suçu Kapsamında İsnadın İspatı Hakkının Kullanılması
Hakaret Suçu Kapsamında İsnadın İspatı Hakkının Kullanılması

Söz konusu bu iki düzenleme incelendiğinde ilk göz çarpan husus Anayasa’da kamu görev ve hizmetlerinde bulunanlar ile bunun dışında kalan kimseler bakımından isnadın ispatı hakkının kullanılmasının şartlarının farklı düzenlenmiş olduğudur. Nitekim Anayasa uyarınca kamu görev ve hizmetinde bulunanlara karşı, bu görev ve hizmetin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılan isnatlardan dolayı açılan hakaret davalarında, sanık mutlak olarak isnadın ispatı hakkına sahiptir. Bunun dışındaki hallerde ise ispat hakkının kullanılması ya isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunması veya şikâyetçinin ispata razı olması koşullarına bağlı kılınmaktadır. Oysaki TCK m.127’de kamu görev veya hizmetinde bulunanlar ile diğer kimseler bakımından hakkın kullanılması bağlamında bir ayrım yapılmadığı görülmektedir. Nitekim TCK m.127 isnadın ispatı iki durumda mümkün olabilir. Bunlardan ilki isnat olunan fiilin doğru olup olmadığının anlaşılmasında kamu yararı bulunması ikincisi ise şikâyetçinin ispata rıza göstermesidir. Bunların yanında bir suç nedeniyle hakaret edilen hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı verilmesi halinde isnat ispatlanmış sayılacaktır. Ancak düzenlemelerdeki bu farklılık kanaatimizce TCK m.127’de yer alan düzenlemenin kamu görev ve hizmetinde bulunanlar bakımından hakkın kullanılması imkânını ortadan kaldırdığı anlamına gelmeyecektir. Zira kanaatimizce kamu görev ve hizmetinde bulunan bir kimsenin bu görev ve hizmetin yerine getirilmesi ile ilgili olarak maruz kaldığı hakaret bakımından isnadın ispatında kamu yararı her halükarda zaten vardır. Bu bağlamda kamu hizmeti gören kimseler bakımından Anayasa tarafından mutlak hak olarak belirlenmiş bu hakkın, TCK’da nispi bir hakka dönüştürülmüş olduğu görüşüne katılmak mümkün değildir.

TCK bakımından isnadın ispatının mümkün olduğu ilk durum isnadın suç oluşturan bir fiile ilişkin olmasıdır. Bu bağlamda isnadın konusunu oluşturan suçtan dolayı kişinin mahkûm olması ve mahkûmiyetin kesinleşmesi halinde isnat ispatlanmış sayılmalıdır. Belirtelim ki bu hukuka uygunluk sebebi hakaret suçunun sövme hareketi ile gerçekleştirilmesi durumunda uygulanamaz. Zira bir değer yargısını içeren sövmenin ispatı mümkün değildir. Dolayısıyla bu halin uygulanabilmesi hakaret suçunun bir fiil veya olgu isnat edilmesi suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda isnat edilen olgu ya da fiilin suç teşkil etmesi durumunda mümkündür. Bununla birlikte ikinci durum isnadın ispatında kamu yararı bulunmasıdır. Kamu yararı bulunup bulunmadığı meselesi davaya bakan mahkeme tarafından takdir edilecektir. Ancak özellikle kişilerin özel hayatlarına ilişkin isnatların ispatlanması noktasında kamu yararı bulunmadığı kabul edilebilir. İsnadın ispatının mümkün olduğu son durum ise mağdurun bu ispata razı olmasıdır. Mağdurun isnadın ispatına rıza göstermesine ilişkin düzenleme ise rızanın olmaması durumunda mağdurun gerçeğin ortaya çıkmasından kaçtığı şeklinde yorumlanabileceğinden eleştirilmektedir.

İsnadın ispatı halinde mülga kanun mahkeme tarafından düşme kararı verilmesi gerektiği yönünde bir düzenleme içermekteydi. Şu anda böyle bir düzenleme olmamakla birlikte bu bir hukuka uygunluk nedeni olarak öngörüldüğünden bu durumda beraat kararı verilmesi uygun olacaktır.

Hakaret Suçunda Kusurluluk

Hakaret suçu bakımından kusur yeteneğini azaltan veya tamamen ortadan kaldırabilen özel haksız tahrik halleri düzenlenmiştir. Bunlar TCK m.129’da yer alan üç haldir. Bu başlık altında bu özel haksız tahrik düzenlemeleri incelenecek ve kusurluluğu etkileyen diğer haller bakımından genel hükümler geçerli olduğundan ayrıca bir değerlendirme yapılması yoluna gidilmeyecektir.

Hakaret Suçunun Haksız Bir Fiile Tepki Olarak İşlenmesi

Hakaret suçuna özel bir haksız tahrik düzenlemesi olan bu durum TCK m.129/1’de düzenlenmektedir. Bu özel haksız tahrik hükmünün uygulandığı durumlarda genel haksız tahrik düzenlemesi uygulama alanı bulmayacaktır. Bu halin varlığı durumunda ceza ya üçte birine kadar indirilecek ya da hiç ceza verilmeyebilecektir.

Söz konusu düzenlemenin uygulanabilmesi için hakaret suçunun mağdurunun mutlaka haksız fiili gerçekleştiren kişi olması gerekmektedir. Ayrıca haksız fiil kasten yaralama ve hakaret suçlarını meydana getirmeyecek bir fiil olmalıdır. Zira bu iki suça karşı hakaret ayrı fıkralarda düzenlenmiştir.

Tartışılması gereken bir husus haksız fiile tepki olarak gerçekleştirilen hakaret suçunun failinin bu hareketi haksız fiil neticesinde duyduğu öfke ve şiddetli elemin etkisi ile mi gerçekleştirmesi gerektiği yoksa genel haksız tahrik haline ilişkin bu koşulun bu özel haksız tahrik hükmünün uygulanmasında aranmasına gerek olup olmayacağıdır. Yargıtay’a göre bu özel haksız tahrik düzenlemesi genel haksız tahrike göre daha lehe bir düzenlemedir. Bu düzenlemenin lehe olarak değerlendirilmesi yalnızca sonuçlarının değil şüphesiz koşullarının da genel haksız tahrikten farklı olması ile yakından ilgilidir. Dolayısıyla kanaatimizce bu özel haksız tahrik hükmünün uygulanması için failin haksız fiilin meydana getirdiği öfke ve şiddetli elemin etkisi altında kalarak hakaret etmesine ve dolayısıyla da bu hususun araştırılmasına gerek bulunmamaktadır; hakaretin yalnızca haksız fiile tepki olarak gerçekleştirilmesi yeterlidir. Nitekim aksi bir yorum kanunda yer almayan bir koşulun failin lehine olan bir kurum bakımından göz önünde bulundurulmasını gerektirir ki; bu durum kıyas yasağına aykırılık teşkil edecektir. Dolayısıyla düzenlemenin uygulanma koşulları tahrik teşkil eden bir fiil olması, bu fiilin haksız olması ve hakaretin bu haksız fiile tepki olarak işlenmesidir.

Hakaret Suçunun Kasten Yaralama Suçuna Tepki Olarak İşlenmesi

TCK m.129/2’ye göre hakaret suçunun kasten yaralama suçuna tepki olarak işlenmesi halinde hakaret suçunun failine ceza verilmeyecektir. Söz konusu hükmün hukuki niteliği ile ilgili olarak farklı görüşler olsa da bunun fail bakımından cezasızlık öngören bir özel haksız tahrik düzenlemesi olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Nitekim kanun koyucu genel haksız tahrikte failin kusur yeteneğinin tamamen ortadan kalkacağını kabul etmemesine karşın, bu düzenlemede yer alan haksız tahrik durumunda failin kusur yeteneği tamamen ortadan kalkmaktadır.

Bu düzenlemenin uygulanması için yaralamanın kasten gerçekleştirilmesi bir zorunluluktur. Bu bağlamda doğrudan kast ya da olası kastla yaralama arasında bir fark olmamakla birlikte taksirle gerçekleşen yaralamaya karşı işlenen hakaret suçu bakımından söz konusu düzenlemenin uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Bu takdirde, fiil, haksız fiile karşılık bir tepki olarak gerçekleştirilen hakaret suçu sayılarak TCK m.129/1 bağlamında durum değerlendirilebilir. Bunlar yanında kasten yaralamanın hakaret suçunun failine yönelik olmasına ilişkin bir sınırlama bulunmamaktadır. Ancak hakaretin mutlaka kasten yaralama suçunun failine yönelik olması gerekir. Ayrıca bu özel haksız tahrik halinin uygulanabilmesi için kanaatimizce m.129/1’deki gibi failin öfke veya şiddetli elem etkisi altında olmasına ve dolayısıyla bu durumun araştırılmasına gerek bulunmamaktadır.

Karşılıklı Hakaret Suç Mu?

Karşılıklı Hakaret Suç Mu?
Karşılıklı Hakaret Suç Mu?

TCK m.129/3’e göre hakaret suçunun karşılıklı olarak işlenmesi durumunda olayın niteliği göz önünde bulundurularak taraflardan her ikisi ya da biri hakkındaki ceza üçte birine kadar indirilebileceği gibi ceza vermekten de vazgeçilebilir. Söz konusu bu düzenleme de kanaatimizce bir özel haksız tahrik halidir. Söz konusu hükmün uygulanabilmesi için öncelikle karşılıklı olarak işlenen suçların her ikisinin de hakaret suçu olması gerekmektedir. Karşılıklı hakaretler somut bir fiil veya olgu isnat etmek şeklinde gerçekleşebileceği gibi sövme şeklinde de olabilir. Bunun yanında ilk hakaret suçu bakımından bir hukuka uygunluk nedeni bulunmamalıdır. Dolayısıyla ilk hakaret suçu bakımından bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı dolayısıyla suç gerçekleşmemişse, bu hükmün uygulanması mümkün olmaz. Ancak belirtmek gerekmektedir ki ilk hakaretin mutlaka cezalandırılabilir bir hakaret olması gerekmez. Bunların yanında ise hakaretlerin karşılıklılık arz etmesi gerekir. Bu koşulun sağlanması için hakaretlerin aynı anda gerçekleştirilmiş olması gerekmez.

Bu noktada huzurda hakaret yanında gıyapta hakaret halinde de bu düzenlemenin uygulanıp uygulanmayacağı tespit edilmelidir. Bir görüş hem huzurda hakarette hem de hakarete vakıf olunduktan sonra hemen karşılık verilmesi durumunda karşılıklılık koşulunun sağlanmış olacağını belirtmekle birlikte diğer bir görüş gıyapta hakaretlerde karşılıklılık koşulunun sağlanmasının zor olduğunu belirtmektedir. Söz konusu düzenlemenin hakaret suçuna özgü bir haksız tahrik düzenlemesi olduğu göz önünde bulundurulduğunda düzenlemenin uygulanması için önemli olan kriterin ikinci hakaret suçunun ilk hakaret suçuna bir tepki olarak gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği olduğu söylenebilecektir. Dolayısıyla gıyapta işlenen hakaret suçunun mağdurunun söz konusu hakareti öğrendikten sonra hemen ya da imkan dâhilinde en kısa sürede tahkir edici ifadeler kullanarak faile yönelik bir hakaret suçu işlemesi durumunda karşılıklılık koşulunu sağlamış olarak kabul edilmelidir. Bu açıdan diğer iki özel haksız tahrik halinde olduğu gibi bu durumda da failin öfke veya şiddetli elem altında hareket etmesi düzenlemenin uygulanması bakımından bir koşul teşkil etmeyecektir. Son olarak, bu özel haksız tahrik düzenlemesinin uygulanabilmesi için ilk hakaret suçu kime yönelik ise karşılığın onun tarafından ve ilk hakaret suçunun failine yönelik verilmesi gerekmektedir.

Karşılıklı Hakaret Suçunun Cezası

CMK m.223’te yalnızca karşılıklı hakaret durumunda verilecek hükmün niteliğine ilişkin bir düzenleme mevcuttur. Ancak karşılıklı hakaret durumunda verilecek karar ceza verilmesine yer olmadığı olmasına rağmen bu diğer fıkrada düzenlenmelidir. Bununla birlikte bir eksiklik olarak hem haksız fiile tepki olarak işlenmesi hem de kasten yaralamaya tepki olarak işlenmesi durumları ayrı olarak düzenlememiştir. Bu durumların bir özel haksız tahrik hali olarak nitelendirilmesi gerektiğini düşündüğümüzden bu durumlarda da ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmelidir. Ancak bu hükmün verileceğinin ayrıca belirtilmesi gerekmektedir.

  1. Hakaret Suçunun Özel Görünüş Biçimleri
  2. Hakaret Suçuna Teşebbüs

Hakaret suçu sırf hareket suçudur. Bu anlamda icra hakaretlerinin bölünebildiği durumlarda teşebbüsün mümkün olabileceği söylenebilir. Örneğin mağdura yönelik gönderilen bir elektronik posta iletisi internet sisteminden kaynaklı bir nedenle mağdur görmeden silinse bu durumda teşebbüsten bahsetmek gerekecektir. Bu anlamda özellikle suçun huzura eşit sayılan araçlarla işlenmiş olması durumunda teşebbüs mümkündür. Ancak elbette ki hakaret suçuna bu şekilde teşebbüsün mümkün olması kanaatimizce teorik bir çıkarımdan ibarettir. Nitekim bu tür durumlarda teşebbüsün ispatlanması mümkün olmayabilecektir. bakımından ispata ilişkin bir sorun bulunmaktadır.

Hakaret Suçuna İştirak

İştirak meselesi hakaret suçu bakımından bir özellik göstermemektedir. Dolayısıyla iştirakin tüm türleri bu suç bakımından mümkündür. Dolayısıyla X kişisine karşı gerçeğe aykırı bir fiil isnadında bulunmak isteyen dergi editörü A yazar C’yi o kişinin geçmişinde mafya ile bağlantısı olan, ve bu bağlantıları ile bir çok kanuna aykırı ihale alan yalancı ve dolandırıcı bir kimse olduğu hususunda bir yazı yazmaya ikna ettiğinde azmettiren olacaktır. Ya da sınıf arkadaşlarını küçük düşürmek isteyen beş öğrenci anlaşarak arkadaşlarına onun kilosuna atıf yaparak “Sana benziyor” yazarak bir fil resmini elektronik posta ile gönderdiklerinde müşterek fail olarak sorumlu tutulacaktır.

Belirtilmelidir ki internette, özellikle sosyal medyada, bir kimsenin bazen tanıdığı bazen de hiç tanımadığı birine ait hakaret içerikli bir iletiyi tekrar paylaşması (örneğin retweet etmek) söz konusu olduğunda, bu kimsenin başkası tarafından hazırlanan bu iletiyi paylaşması durumunda sorumluluğunun ne olacağı da özel önem arz eder. 5651 sayılı Kanun uyarınca bu tür içerikleri hazırlayan, yayınlayan veya tekrar yayınlayan kişiler içerik sağlayıcı olarak nitelendirilirler. Söz konusu kanun m.2’de içerik sağlayıcıların sorumluluklarını “İçerik sağlayıcı, bağlantı sağladığı başkasına ait içerikten sorumlu değildir. Ancak, sunuş biçiminden, bağlantı sağladığı içeriği benimsediği ve kullanıcının söz konusu içeriğe ulaşmasını amaçladığı açıkça belli ise genel hükümlere göre sorumludur” şeklinde belirlemektedir. Dolayısıyla kişinin bunu tekrar yayınlama biçiminden içeriğin benimsendiği – örneğin hakaret içeren bir yazının gülme işareti yapılarak paylaşılması- anlaşılıyorsa, bu durumda bu paylaşım özellikle bir sosyal medya hesabı olduğunda takipçilerin bu içeriği ulaşması için yapılması şartı da her zaman için bulunduğundan, hakaret suçunu işlemiş olacaktır. İçerik sağlayıcılar kendi aralarında anlaşarak bu içeriği hazırlamışlarsa bu durumlarda müşterek faillikten de söz etmek mümkün olabilirse de, böyle bir anlaşma yoksa her zaman için söz konusu içerik sağlayıcılar müstakil fail olarak sorumlu olacaktır.

Hakaret Suçunda İçtima

Hakaret suçunun zincirleme suç olarak gerçekleştirilmesi mümkündür. Dolayısıyla bir suç işleme kararının icrası kapsamında aynı kişiye karşı farklı zamanlarda hakaret suçu gerçekleştirilirse TCK m.43/1 uyarınca faile tek ceza verilecek ve cezasında artırım yoluna gidilecektir. Zincirleme suç hükümlerinin uygulanması için zincir kapsamındaki hakaret suçlarının somut olgu ya da fiil isnadı veya sövme olması arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır.

Hakaret suçu bakımından aynı neviden fikri içtima da mümkündür. Aynı neviden fikri içtimaa ilişkin olarak Yargıtay hakaret içerikli fiillerin mağdurlarının farklı kişiler olması ve fakat hakaret içerikli hakaretlerin zaman ve yer bakımından bir bütünlük sergilemesi durumunda bunları tek fiil olarak kabul etmekte ve TCK m.43/2 hükmünü uygulamaktadır. Bununla birlikte TCK m.125/5’te öngörülen ve kurul halinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi durumu ayrıca düzenlenmiştir. Kanaatimizce bu düzenleme TCK m.43/2’nin varlığı sebebiyle yalnızca hakaretin kime yönelik olduğunun saptanması meselesini ortadan kaldırma noktasında hizmet etmektedir.

Farklı neviden fikri içti bakımından ise uygulamada en çok karşılaşılan suç tipleri kastan yaralama, şantaj, kişilerin huzur ve sükununu bozma, mala zarar verme, cinsel taciz, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde yayılması ve iftira suçları örnek gösterilmektedir.

Hakaret Suçunda Soruşturma ve Kovuşturma

Hakaret Suçu Şikayete Tabi Mi?

Hakaret suçunun kamu görevlisine görevinden dolayı işlenmesi biçiminde gerçekleşen nitelikli hali hariç olmak üzere bu suç şikâyete tabi bir olarak düzenlenmiştir.

Hakaret suçunda şikâyet hakkını kullanabilecek kişiler bakımından özel bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre hakaret suçunun mağduru şikâyet hakkını kullanmadan önce ölürse ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, el veya kardeşleri tarafından şikâyette bulunulabilmesi mümkündür.

Hakaret Davası Ne Kadar Sürer?

Hakaret suçunun basın yoluyla işlenmesi durumunda davanın Basın Kanununda öngörülen dava süreleri içinde açılmış olması gerekmektedir. Nitekim ilgili kanuna göre bu süreler günlük süreli yayınlar bakımından dört ay; diğer basılı eserler bakımından altı ay olarak belirlenmiştir.

Hakaret Suçunda Uzlaşma Mümkün Müdür?

Ceza Muhakemesi Kanunu m.253 uyarınca soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete tabi olan suçlar uzlaşma kapsamındadır. Bu durumda hakaret suçu da kamu görevlilerine görevleri dolayısıyla işlenen nitelikli hali hariç olmak üzere uzlaşmaya tabi olan bir suçtur. Belirtmek gerekir ki uzlaşmaya tabi olan suçlar hakkında öncelikle soruşturma evresinde uzlaştırma prosedürünün uygulanması gerekir. Uzlaştırmaya tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde uzlaştırma usulü uygulanmaksızın düzenlenen iddianame iade edilir (CMK m.174/1, c). Ancak herhangi bir nedenle bu usul soruşturma evresinde işletilmemişse istisnai olarak kovuşturma evresinde de uzlaşmaya başvurulması mümkündür.

Hakaret Suçunda Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararı

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) uygulaması, bir sanığın beş yıl süresince gözetim altında tutulması ve bu dönem içerisinde verilen kararın hiçbir yasal sonuç yaratmaması esasına dayanır. Bu süreçte, adı geçen kişi yeni bir suç işlemezse, üzerine açılan dava sonuçsuz kalır ve hiçbir yasal yaptırıma tabi tutulmaz. Esasında, bu durum henüz yargı kararı uygulanmamış bir kişi için geçerlidir, çünkü HAGB’nin tanımı gereği somut bir hüküm uygulanmamıştır.

HAGB‘nin uygulanabilmesi için belirli şartların karşılanması gerekmektedir ve bu şartlardan biri de mağdurun maruz kaldığı zararın giderilmesidir. Özellikle hakaret suçları açısından, maddi bir zararın oluşmaması durumunda, zararın giderilmesine yönelik bir şart aranmamaktadır. Dolayısıyla, HAGB kararının verilmesi sürecinde mağdurun maruz kaldığı manevi zararlar göz önünde bulundurulmaz.

Hakaret suçu gibi davaların her birinin kendine özgü detayları vardır ve bu suçların teknik açıdan nasıl ele alınması gerektiği, bir ceza avukatıyla yapılacak detaylı bir görüşme ile belirlenmelidir. Ceza hukukunda küçük detaylar büyük önem taşır ve her bir davanın özellikleri bu detaylar ışığında titizlikle incelenmelidir.

Hakaret Suçu Adli Para Cezasına Çevrilir Mi?

Hakaret suçunda verilen hapis cezası,  adli para cezasına çevrilebilir. TCK m.125/4 bakımından orantılı bir artırım öngörüldüğünden dolayı bu nitelikli halin gerçekleşmesi durumunda adli para cezası ve hapis cezasının seçenek yaptırım olarak uygulanabilmesi mümkün görülmelidir. Nitekim 125/4’te öngörülen artırım oransal bir artırım olduğundan bu durumda ya hapis cezası ya da adli para cezasının seçimlik yaptırımlar olarak uygulanması mümkün görülmelidir.

Sıkça Sorulan Sorular

Hakaret Suçu Cezasının Miktarı

Hakaret suçu için öngörülen ceza, günlük 20 TL’den başlayıp, bir gün için 100 TL’ye kadar çıkabilir. Bu oranlamada, cezanın süresi en düşük 5 gün, en yüksek 730 gün olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak, mahkemenin takdirine bağlı olarak, sanığa 100 TL’den 73.000 TL’ye kadar bir ceza verilebilir.

Bireysel Hakaret Davası Sonuçları

Eğer birisi hakkınızda hakaret suçundan dava açarsa ve mahkeme suçu sabit bulursa, suçlu bulunan kişi üzerine ceza verilecektir.

Siyasi Partilere Yönelik Hakaret Cezası

Siyasi partiler tüzel kişilik olduklarından ve hakaret suçu gerçek kişilere yönelik olduğundan, siyasi partiye hakaret suçu tanımı uygulanamaz ve bu bağlamda bir ceza verilmesi söz konusu olamaz.

Kamu Görevlilerine Hakaret Cezası

Kamu görevlisine yönelik hakaret, suçun nitelikli hallerinden biri olarak kabul edilir ve bu durumda 1 yıldan 2 yıla kadar hapis veya adli para cezasına çarptırılma ihtimali vardır.

Hakaret Suçu Cezası Kaç TL?

Hakaret suçu, şikayete tabi suçlardandır.

Hakkımda Hakaret Davası Açıldı Ne Yapmalıyım?

Elektronik iletişim araçları üzerinden küfretmek, 3 aydan 2 yıla kadar hapis veya adli para cezasını gerektirebilir. Aleni bir ortamda işlenmemişse ceza miktarında bir artırım yapılmayacaktır.

Polis Memuruna Küfür Cezası

Polis memuruna yapılan hakaret, suçun kamu görevlisine yönelik nitelikli hali olduğu için cezası en az 1 yıl olmak üzere, 2 yıla kadar hapis cezası olabilir.

Milletvekiline Hakaret Cezası

Milletvekiline hakaret edilmesi, 3 aydan 2 yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla sonuçlanabilir.

Sosyal Medyada Küfür Etme Cezası

Sosyal medya platformları üzerinden yapılan küfürler için ceza, 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezasıdır. Eğer sosyal medyada aleni şekilde küfür edilirse, ceza %16 oranında artırılabilir.

Hakime Yapılan Hakaretin Cezası

Hakimlere yönelik hakaretler, onların kamu görevlisi statüsünden dolayı, 1 yıldan 2 yıla kadar hapis cezası ile sonuçlanabilir. Eğer hakaret kurul halinde çalışan hakimlere yapılırsa, ceza miktarında artırım uygulanabilir.

Hakaret Davası Sicile İşler Mi?

Adli Sicil Kanunu’nun 4. maddesine göre, Türk mahkemeleri tarafından verilen ve kesinleşen cezai mahkumiyet kararları adli sicile işlenir. Bu durum hakaret suçu sonucunda da geçerlidir ve mahkumiyet hükmü kesinleşirse adli sicile kaydedilecektir.

 

Çağrı Ayboğa

Avukat Çağrı Ayboğa, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olup yüksek lisans öğrenimine devam etmektedir. Ayboğa + Partners Avukatlık Bürosu’nun kurucu avukatlarındandır. Ankara Barosu’na kayıtlı olarak dinamik ve tecrübeli ekibiyle avukatlık mesleğini icra etmektedir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Ara