Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu ve Cezası (TCK md. 299)
Cumhurbaşkanı Hakaret Suçu ve Cezası
Cumhurbaşkanına hakaret suçu, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan özel tahkir suçu şeklinde ortaya çıkar. TCK md. 299’da düzenlenen cumhurbaşkanına hakaret suçu, devletin başı sıfatıyla devleti temsil eden cumhurbaşkanının şahsına yönelik hakaret fiillerini cezalandırmakta ve böylelikle nihai tahlilde devletin prestij ve saygınlığını korumayı hedeflemektedir.
Cumhurbaşkanına Hakaret Nedir?
Cumhurbaşkanı, devlet şekli cumhuriyet olan ülkelerde devlet başkanına verilen isimdir. Cumhurbaşkanı yürütmenin başıdır ancak siyasi sorumluluğu olan bakanlar kurulundan ayrı ve farklı bir konumdadır. Bu açıdan, parlamenter rejimlerde Cumhurbaşkanı, yasama ile yürütme arasındaki dengeyi sağlayan ve temsilci görevler üstlenen bir makam olarak işlev gösterir.
Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı makamı, 1921 Anayasası’nda 29 Ekim 1923’de yapılan değişiklik ile oluşturulmuş ve sonraki dönemde yapılan 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında da bu makam korunmuştur. Halen yürürlükte bulunan 1982 Anayasası’nın “Cumhuriyetin Temel Organları” başlıklı üçüncü kısmının “Yürütme” başlıklı ikinci bölümünde düzenlenmiştir. 1982 Anayasası’na göre Cumhurbaşkanı, Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir (md. 104).
Cumhurbaşkanına hakaret suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesinde, “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmın “Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü bölümünde düzenlenmiştir.
Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunun Cezası
Cumhurbaşkanına hakaret suçunun yaptırımı bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmiştir. Bu suça bakmakla görevli mahkeme ise, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemeleri’nin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 11. maddesi uyarınca Asliye Ceza Mahkemeleridir. Ancak eğer suçun faili 18 yaşını doldurmamış bir yaş küçüğü ise, bu takdirde 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 26/1. maddesi uyarınca Çocuk Mahkemeleridir.
Türk Ceza Kanunu’nda Cumhurbaşkanına Hakaret
Korunan Hukukî Yarar
Türk Anayasal Sisteminde Cumhurbaşkanı, devletin başı sıfatıyla ülkenin birliğini temsil eden kişidir. Bu sıfatla Anayasada Cumhurbaşkanına verilmiş olan görevler, Cumhurbaşkanının devletin başı sıfatıyla temsil ettiği değerlere ilişkindir. Bu nedenle, cumhurbaşkanına karşı işlenilen fiiller ile esasında onun devlet başkanı sıfatıyla temsil ettiği değer ve fonksiyonları ihlal edilmiş olmaktadır. Cumhurbaşkanına devlet başkanı sıfatı nedeniyle saygı gösterilmesi zorunluluğu, onun kişiliğinden ziyade tüm anayasal düzene karşı gösterilmesi gereken saygının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durumda, Cumhurbaşkanının birey olarak kişisel şeref ve haysiyetinin diğer bir deyişle onun moral varlığının korunması, esas itibarıyla tüm siyasal yapının moral varlığı ile yakın ilişki içerisindedir; zira anayasa tarafından cumhurbaşkanına verilen görevler ve temsil yetkisi, cumhurbaşkanının şerefli ve erdemli bir yapıda olmasını ya da diğer bir ifadeyle cumhurbaşkanının şeref ve haysiyetine yönelik her türlü saldırıdan korunmasını gerektirmektedir.
Şu halde, cumhurbaşkanına hakaret suçu ile korunmak istenen hukuksal yarar, yürütme erkinin başı sıfatıyla devleti temsil eden cumhurbaşkanının şahsında devletin saygınlığı, itibarı ve prestijidir. Cumhurbaşkanının şeref ve haysiyetine yönelen tahkir fiillerini suç haline getiren bu hükümle, Cumhurbaşkanının devletin manevî şahsiyetini temsil ettiğinin altı çizilerek, ona gösterilmesi zorunlu olan saygının yüksek ve sarsılmaz bir noktada tutulmasının sağlanması amaçlanmıştır. Bu hüküm çerçevesinde, devletin manevî kişiliği, anayasal kurumları ve erkleri hem bir gerçeklik ve hem de hukuksal kişilik olarak korunmaktadır. Bu açıdan, cumhurbaşkanına hakaret fiillerinin onun görevi nedeniyle veya göreviyle ilgili olarak gerçekleştirilmiş olması zorunluluğu bulunmamaktadır. Cumhurbaşkanına yönelen hakaret fiili tamamen şahsi ve özel bir sebepten kaynaklansa dahi, yine de anayasa tarafından verilen görevler ve temsil ettiği değerler göz önüne alınarak, cumhurbaşkanına hakaret suçu ile korunan hukuki yararın ihlal edildiği sonucuna ulaşılması gerektiği ifade edilmektedir. Bununla birlikte, cumhurbaşkanına hakaretin bağımsız bir suç olarak düzenlenmesinde korunması amaçlanan hukuki yararın esas itibarıyla devletin siyasi iktidarının saygınlığı, itibarı ve prestiji oluşu, ancak görevdeki cumhurbaşkanına karşı işlenen fiilleri bu suç kapsamına sokar. Diğer bir ifadeyle ölmüş veya görevden ayrılmış bir cumhurbaşkanına yönelen tahkir fiillerinde artık bu suça ilişkin hükümler değil, ancak genel hakarete ilişkin hükümler uygulanacaktır.
Maddi Unsur
Fail
Cumhurbaşkanına hakaret suçu, fail yönünden bir özellik göstermez. Diğer bir deyişle cumhurbaşkanına huzurda veya -ihtilatlı olarak- yokluğunda ya da alenen hakaret eden herkes bu suçun faili olabilir.
Bununla birlikte, Cumhurbaşkanına hakaret suçunun, ceza hukuku kurallarının kişi bakımından uygulanma istisnaları kapsamına giren birisi tarafından işlenmesi hali ise çeşitli olasılıklara göre incelenmelidir. Bu bağlamda, ilk olarak bu suçun yasama dokunulmazlığına sahip bir parlamenter tarafından işlenmesi halinde, öncelikle bu fiilin 1982 Anayasası’nın 83/1. maddesi uyarınca “yasama sorumsuzluğu” kapsamında olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Bilindiği üzere, anayasanın âmir hükmü gereğince TBMM üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar. Bu kapsamda, TBMM üyelerinin Meclis çalışmalarında ve Mecliste açıklanan oy, söz ve düşüncelerinin niteliği ne olursa olsun yasama göreviyle ilgili oldukları kabul edilmektedir. Şu halde, yasama sorumsuzluğu Meclis içinde yapılan hakaretleri ve bu anlamda Cumhurbaşkanına yapılan hakaretleri de kapsamaktadır.
Milletvekilleri tarafından meclis çalışmaları sırasında gerçekleşmek kaydıyla, -cumhurbaşkanına hakareti de kapsar şekilde – işlenen hakaret fiilleri yasama sorumsuzluğu kapsamında yer alır. Buradaki meclis çalışmaları kavramı geniş olarak yorumlanmalı ve örneğin meclis genel kurul toplantıları, komisyon toplantıları, siyasi parti grup toplantıları ve parlamento çalışmaları ile ilgili olmak kaydıyla parlamento dışındaki (örneği meclis soruşturması faaliyeti kapsamındaki) çalışmalar gibi farklı çalışma biçimleri bu kapsamda değerlendirilmelidir. Milletvekilleri meclis çalışmaları sırasında ortaya konulan oy, söz ve düşüncelerin meclis dışında tekrarlanmaları halinde de, kural olarak yasama sorumsuzluğundan yararlanırlar. Bu kuralın istisnası, oy, söz ve düşüncelerin meclis dışında tekrarlanmasının Başkanlık Divanının teklifiyle Meclis kararıyla yasaklanmış olmasıdır. Bu gibi bir yasaklamanın varlığı halinde, meclis dışında gerçekleşen tekrarlama fiili artık yasama sorumsuzluğunun kapsamı dışındadır.
Suçun Konusu
Cumhurbaşkanına hakaret suçunun maddi konusu, hakaret fiilinin yöneldiği kişi olan cumhurbaşkanıdır. Hemen aşağıda değineceğimiz mağdur kavramı ile ilintili olarak ifade etmek gerekir ki, kural olarak suçun konusu ve mağdur birbirlerinden farklı kavramlar olmalarına karşın; suçun maddi konusunun bir insan olduğu hallerde -sözgelimi yaralama ve insan öldürme suçlarında da olduğu üzere- suçun maddi konusu ve mağdur kavramları zaman iç içe geçmiş olabilir. Cumhurbaşkanına hakaret suçunda da, suçun maddî konusu cumhurbaşkanı sıfatına sahip kişi olup, bu kişi aynı zamanda sahip bulunduğu sıfat itibarıyla hakaret fiiline maruz kaldığı için, suçun mağdurudur.
Mağdur
Suçun doğrudan doğruya mağduru, görevde bulunan Cumhurbaşkanıdır. Bununla birlikte, gerek suç ile korunan hukukî yararın kamusal niteliği, gerekse suçun kanunda düzenlendiği yer birlikte değerlendirildiğinde, cumhurbaşkanının yanı sıra toplumu oluşturan her bireyin de bu suçun mağduru olduğunu kabul etmek yerinde olacaktır.
Cumhurbaşkanı ise hem bir birey hem de bir anayasal kurumdur; diğer anayasal kurumlardan farkı ise birey ile kurumun bütünleşmiş olmasıdır. Cumhurbaşkanının bir birey olmasının yanı sıra, tek kişilik bir anayasal organ olarak kabul edilmiş olması karşısında, diğer anayasal kurumlar gibi cumhurbaşkanının da manevi şahsiyetinin korunması gerekliliği doğmuş olmakla birlikte, çağdaş ceza hukuku öğretisinde yalnızca bireylerin mağdur olarak kabul edilmesi nedeniyle, anayasal organ olarak cumhurbaşkanlığı makamının mağdur değil ancak suçtan zarar gören olmasından söz edilebilir. Ancak, bu suçla birden fazla hukuksal yararın korunması nedeniyle, birey olarak Cumhurbaşkanı korunan hukukî yarar üzerinde tasarruf edemez ve bu nedenle, tahkir fiillerine karşı şikâyet ve vazgeçme yetkisi yoktur.
Cumhurbaşkanına hakaret suçu, cumhurbaşkanına karşı ancak kendisinin bu sıfatı kazanarak göreve başlamasından görev süresi sona erinceye kadar geçen sürede işlenebilir. Cumhurbaşkanlığı görevi, TBMM önünde, Anayasanın 103. maddesinde belirtilen şekilde ant içme ile başlar ve 5 yıllık görev süresinin dolması ile sona erer. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı sıfatını kazanmadan önce veya kaybettikten sonra kendisine karşı işlenen tahkir fiilleri ile Cumhurbaşkanının yokluğunda onun bu görevine vekâlet edenlere karşı işlenen benzeri fiiller Cumhurbaşkanına hakaret suçunu oluşturmazlar. Cumhurbaşkanı seçilmiş ancak henüz 1982 Anayasası’nın 103. maddesi uyarınca, Cumhurbaşkanlığı görevine başlamanın ön koşulu olan ant içme görevini yerine getirmemiş kimse henüz cumhurbaşkanı değildir. Bu nedenle, bu kimseye karşı işlenen tahkir fiili genel hakaret suçu kapsamına girer ve Cumhurbaşkanına hakaret olarak değerlendirilemez.
Hareket
TCK md. 299’da suçun maddî unsuru ortaya konulurken, yalnızca cumhurbaşkanına “hakaret edilmesi” şeklinde bir belirlemede bulunulmuş ancak hakaret kavramının kapsam ve içeriği tanımlanmamış, diğer bir ifadeyle suçun kanunî tarifinde hangi hareketlerin cumhurbaşkanına hakaret oluşturacağı hususun özel olarak tanımlanmamıştır. Bu nedenle, TCK md. 299’daki suçun yasal tanımında belirtilen “hakaret” kavramının hangi hareketlerden ibaret olduğunun tespitinde, TCK md 125 ve devamında düzenlenen “genel” hakaret suçunun maddî unsurunu esas almak suretiyle bir uygulama yapmak gerekmektedir. Buna göre, TCK md. 299’daki suçun maddî unsuru:
- Cumhurbaşkanına onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya
- Sövmek suretiyle cumhurbaşkanının onur, şeref ve saygınlığına saldırmak,
Şeklindeki iki seçimlik hareketten bir tanesinin işlenmesi suretiyle gerçekleştirilmektedir. Bu noktada suçun maddî unsurunun oluşmasına sebebiyet veren bu her iki seçimlik hareket arasındaki farklılığa da çok kısaca değinmek yerinde olacaktır. Buna göre, ilk seçimlik hareket olan “somut bir fiil veya olgu isnat edilmesi” halinde, mağdur Cumhurbaşkanına yönelen fiil veya olgu isnadının -diğer seçimlik hareket olan “sövme”den farklı olarak- yer, konu, zaman ve gerçekleştirilme şekli yönünden tamamlayıcı unsurları içeren müşahhas bir nitelik taşıması aranır. Sözgelimi Cumhurbaşkanına yönelik salt “Hırsız” veya “Katil” gibi ifadelerde bulunulması durumunda, bu ifadeler kuşkusuz bir değer yargısı içermekle birlikte müşahhas (somut) bir isnat içermemektedir. Bu nedenle bu gibi sözler, somut bir fiil veya olgu isnadı olarak değil ancak cumhurbaşkanına hakaret suçunun diğer seçimlik hareketini oluşturan “sövme” kapsamına girebilir. Buna karşın, cumhurbaşkanına yönelik olarak sözgelimi “Sen X havaalanı ihalesini Y şirketine rüşvet karşılığında peşkeş çektin. Sen bir hırsızsın” veya “Z’nin Polis tarafından öldürülmesi olayında polise emri sen verdin, sen bir katilsin” şeklinde isnatlarda bulunulmuş ise bu durumda, artık somut bir fiil isnadı şeklindeki ilk hareket biçiminin gerçekleşmiş olduğunu kabul etmek gerekir.
Aslında bu düzenleme rejiminden yola çıkılarak denilebilir ki, kanun koyucu, hakaret fiilinin cumhurbaşkanına karşı işlenmesini ayrı bir suç tipi şeklinde özel olarak düzenlemek suretiyle, esas itibarıyla bireylerin onur, şeref ve saygınlıklarının rencide edilmesi ile cumhurbaşkanının onur, şeref ve saygınlığının rencide edilmesi arasında bir fark yaratmamış; ancak genel hükmün cumhurbaşkanına karşı işlenmesini özel bir norm şeklinde cezalandırmıştır.
Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu ile Genel Hakaret Suçunun Karşılaştırılması
Genel hakaret suçu ile cumhurbaşkanına hakaret suçu arasında, kural olarak suçun maddi unsuru yönünden öz itibarıyla bir farklılık bulunmamaktadır. Ancak her iki suç tipinin maddî unsurları arasındaki farklılık, öncelikle mağdurun sıfatından, sonrasında ise TCK md. 299’da, TCK md. 125’in aksine gıyapta hakaret halinde “ihtilat” unsurunun aranmamasından dolayı ortaya çıkmaktadır. Özellikle mağdurun sıfatıyla ilgili olarak belirtmek gerekir ki, TCK md. 299 ile Cumhurbaşkanlığı makamının fonksiyonları değil ancak Cumhurbaşkanının kişiliği korunmaktadır. Bu itibarla, Cumhurbaşkanına karşı işlenen tahkir fiilinin, onun göreviyle ilgili olması da zorunlu değildir; önemli olan Cumhurbaşkanının onur, şeref ve saygınlığının rencide edilmesidir. Genel hakaret suçunda olduğu gibi cumhurbaşkanına hakaret suçunun oluşması için de, onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya toplumun sahip olduğu düşünce ve duyguları sarsıcı fiil ve sıfatların isnat veya izafe edilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, ne tür hareketlerin şeref ve haysiyeti ihlal edici mahiyette olduğu, toplumda egemen bulunan ortalama düşünce ve anlayış tarzına göre belirlenmelidir, ancak buradaki tayin ölçüsü mağdur bireyin özel ölçüsü değildir, bu itibarla basit bir saygısızlık eylemi, hakaret olarak nitelendirilemez.
Cumhurbaşkanına hakaret suçu, fail tarafından cumhurbaşkanına onur şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir olgu veya fiil isnat edilmesi veya sövmek suretiyle Cumhurbaşkanı’nın onur, şeref ve saygınlığına saldırmak ile oluşur. Bu açıdan, Cumhurbaşkanına hakaret suçu bir seçimlik hareketli suç tipidir. Ancak, ilk seçimlik hareket yönünden cumhurbaşkanına isnat edilen fiil veya olgunun, cumhurbaşkanını aşağılamaya, onu kamuoyu (cumhur) nezdinde küçük düşürmeye yönelik olması gerekir. Cumhurbaşkanına yöneltilen fiil veya olguların onu küçük düşürmeye elverişli olup olmadığı, her somut olayda sözün söylendiği veya hareketin yapıldığı yer ve zamanda egemen bulunan anlayışlar, örf ve adetler göz önünde bulundurularak hâkim tarafından belirlenir
Cumhurbaşkanına Gıyapta Hakaret Etmek Suç Mu?
Cumhurbaşkanına hakaret, cumhurbaşkanının huzurunda yapılabileceği gibi, onun gıyabında da gerçekleştirilebilir. Ancak kanun koyucu, cumhurbaşkanına hakaret suçunda gıyapta hakaretin gerçekleşmesi için -genel hakaret suçunda olduğu gibi- “fiilin en az üç kişi ile ihtilat ederek işlenmesi” şeklinde bir koşula yer vermemiştir. Bu durumda, suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca cumhurbaşkanına hakaretin gıyaben işlenebilmesi için toplu veya dağınık halde bulunan en az üç kişi ile ihtilat edilmiş olması aranmaz. Diğer bir ifadeyle failin, cumhurbaşkanının onur, şeref ve saygınlığını rencide edici fiil veya sözleri yalnızca tek bir kişi ile iletişim kurarak, ona aktarması halinde dahi, cumhurbaşkanına hakaret suçu oluşacaktır. Aslında “genel” hakaret suçunun düzenlendiği TCK md. 125’in gerekçesinde kanun koyucu, yalnızca bir kişi ile ihtilat edilerek de mağdura hakaret edilebileceğini ve bu gibi durumlarda da esasında bir haksızlık gerçekleştirildiğini kabul etmesine karşın; izlenen suç siyaseti gereğince gıyapta hakaretin oluşması için en az 3 kişiyle ihtilat edilmesi koşulunun arandığını ifade etmiştir. Bununla birlikte, cumhurbaşkanına hakaret yönünden bu koşulun aranmasından neden vazgeçilmiş olduğu hususunda ise kanunun gerekçesinde bir açıklık yoktur. Kanımızca, bu konuda kanun koyucunun yine izlediği suç siyaseti gereğince, cumhurbaşkanına hakaret suçunda korunan hukuksal yararın -genel hakaret suçundan farklı olarak- kamusal niteliğinin ağır bastığını göz önüne alarak bu yönde bir tercihte bulunduğu sonucuna ulaşılabilir.
İhtilat koşulunun bulunmaması nedeniyle, cumhurbaşkanına çeşitli araçlarla yönelen isnatların doğrudan kendisine yönelmesi zorunlu olmayıp; kendisinin yokluğunda bir üçüncü kişiye hitaben söz, yazı, işaret, mektup, telefon, kısa mesaj (sms) ve sosyal medya araçlarıyla iletilen yazılı, sesli ve/veya görüntülü mesajlardaki isnatlar da bu suçun oluşmasına sebebiyet verebilir. Keza bu fiiller basın-yayın yoluyla işlenmiş de olabilir. Cumhurbaşkanına yönelen hakaret fiiline bu gibi kitle iletişim araçları yoluyla aleniyet kazandırılmış olması hali ise, TCK md. 299/2’de suçun cezasını ağırlaştıran bir nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.
Manevi Unsur
Cumhurbaşkanına hakaret suçu, kasten işlenebilen bir suç tipidir, taksirle işlenmesi söz konusu değildir. Suçun oluşması yönünden failin, isnat ettiği fiil veya olgunun hakaret içeriğini bilerek ve isteyerek hareket etmiş olması yeterli olup, failin özel bir maksat veya saikle hareket etmiş olması aranmaz.
Bununla birlikte, faildeki hakaret kastının varlığının saptanması noktasında her somut olayın özelliklerine göre hareket etmek gerekir. Çünkü her ne kadar siyasal açıdan sorumsuz da olsa, cumhurbaşkanı da yürütme erkinin bir parçasıdır ve cumhurbaşkanının eylem ve işlemleri de siyasal eleştiriden korunmuş (masun) değildir. Bu nedenle, cumhurbaşkanına yönelen ve özellikle siyasal eleştiri niteliği taşıyan söz ve yazıların nezaketsiz, saygısız, ölçüsüz kaba ve hoyratça bir nitelik taşıması, cumhurbaşkanına hakaret edildiği anlamına gelmez. Cumhurbaşkanına hakaret suçunun oluşabilmesi için, hakaret kastının varlığının kuşkusuz bir biçimde ispat edilmesi gerekir. Bu açıdan, siyasal eleştiri, savunma hakkı veya mizah hakkı kapsamında kullanılan söz ve yazıların anlam ve yoğunluğunun bir bütün olarak irdelenmesi; bunun yanında, fiilin işlendiği yer ve zaman ile failin kişiliği ve hangi bağlamda bu fiili işlediği gibi hususların birlikte değerlendirilmesi suretiyle, hakaret kastının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit edilmesi gerekmektedir.
Hukuka Aykırılık Unsuru
Cumhurbaşkanına hakaret suçu, genel hakaret suçundan (TCK md. 125) maddi unsurları itibarıyla değil ancak salt mağdurun sıfatı itibarıyla bir farklılık gösterdiği için, genel hakaret suçuna ilişkin olarak ön plana çıkan “hakkın icrası” şeklindeki hukuka uygunluk nedeninin belirli tezahürleri bu özel hakaret suçu açısından da geçerlilik taşımaktadır.
Bu kapsamda, genel hakaret suçu geçerli bulunan özellikle haber verme ve eleştiri hakkı (cumhurbaşkanına hakaret fiilinin basın yoluyla işlenmesi halinde incelenmesi gereken hukuka uygunluk nedeni haber verme ve eleştiri hakkı şeklinde ortaya çıkmaktadır.), dilekçe hakkı, iddia ve savunma dokunulmazlığı gibi hukuka uygunluk nedenleri, cumhurbaşkanına hakaret suçu yönünden de aynı şekilde geçerli bulunmaktadır.
Ancak cumhurbaşkanına hakaret suçunda uygulanabilir olan hukuka uygunluk nedenleri arasında özellikle ifade özgürlüğü bağlamında haber verme ve eleştiri hakkı ön plana çıkmaktadır. Gerçekten siyasal bir kişilik olan cumhurbaşkanının, siyasal eylem ve işlemlerinden dolayı kendisine -özellikle sosyal medya araçlarını da kapsar anlamda kitle iletişim araçları yoluyla- yönelen siyasal eleştirilerin bir hukuka uygunluk sebebi oluşturacağı noktasında bir duraksama bulunmamaktadır. Bu noktada, hangi ifadelerin siyasal eleştiri sınırları içerisinde kalarak bu hukuka uygunluk sebebinden istifade edeceği; hangi ifadelerin ise bu sınırları aşarak cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurlarını taşıyacağının tespiti noktasında Türk hukuku yönünden başvurulması gereken temel kriterler, 1982 Anayasası’nın 90/5. Maddesi uyarınca “bağlayıcı bir iç hukuk kuralı” olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) içtihatlarında ve özellikle siyasal ifade özgürlüğüne yönelik olanlar arasında aranmalıdır. Hakaret Sayılan/Sayılmayan Kelimeler ve Sözler başlıklı makalemizden detaylı bilgi edinebilirsiniz.
Bununla birlikte, cumhurbaşkanına yönelen eleştirilerin, sözgelimi cumhurbaşkanının özel hayatının hedef alınması örneğinde olduğu gibi, demokratik toplumun özünü oluşturan kamusal tartışma ile ilgisinin çok zayıf olması veya bütünüyle ilgisiz olması halinde, bu gibi ifadelerin ifade özgürlüğü himayesinden yararlanması ve eleştiri hakkı içerisinde kabul edilebilmesi ise mümkün değildir.
Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunun Nitelikli Halleri
TCK md. 299/2’de cumhurbaşkanına hakaret suçunun nitelikli şekli olarak “fiilin alenen işlenmesi” hali düzenlenmiştir. Bu düzenleme, genel hakaret suçunun cezayı ağırlaştıran nitelikli hali ile paralellik arz etmektedir.
Belirtmek gerekir ki, TCK’nın ilk yürürlüğe girdiği metinde, md. 299/2’de aleniyetin yanı sıra, suçun basın yayın yoluyla işlenmesi de cezayı ağırlaştıran nitelikli bir hal olarak düzenlenmişti. Ancak, 5377 sayılı Kanun ile TCK’daki diğer bazı suç tiplerinde olduğu gibi cumhurbaşkanına hakaret suçunda da, suçun “basın yayın yoluyla” işlenmesi bir nitelikli hal olmaktan çıkartılmıştır. Basın ve yayın yoluyla terimi, TCK md. 6/1-g’de her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim araçları ile yapılan yayınlar şeklinde tanımlandığı için, bu tanım çerçevesinde bir suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi kural olarak, o suçun aleniyet kazanmasının özel bir şekli olarak ortaya çıkmaktadır. Soyut bir kavram olan aleniyet fiilin, gerçekleştiği koşullar itibarıyla belirli olmayan ve birden fazla sayıdaki kişiler tarafından algılanabilir olmasını ifade eder. Bu açıdan failin hakaret oluşturan fiilin öğrenilmesi olanağını yaratmış olması yeterlidir, yoksa fiilen belirsiz sayıdaki kişiler tarafından öğrenilmiş olup olmaması bir önem taşımaz.
Basın ve yayın yoluyla işlenen cumhurbaşkanına hakaret fiillerinin de kural olarak aleniyet özelliğine sahip olması nedeniyle, yine bu fiillerin cezası ağırlaştırılacaktır. Bu kapsamda sözgelimi bir internet sitesinde veya sosyal medya mecrasında yapılan ve çok sayıda kişiye ulaşan Cumhurbaşkanına hakaret içerikli paylaşımlarda, bu nitelikli hal uygulanacaktır. Bununla birlikte, basın yayın araçları hakaret fiilinin işlenmesinde sözgelimi Cumhurbaşkanının (resmi twitter hesabına doğrudan mesaj göndermek gibi) yalnızca kendisinin görebileceği şekilde kullanılmış ise, bu durumda fiil aleniyet kazanmadığı için, söz konusu nitelikli halin uygulanması mümkün değildir.
Suçun Özel Oluşum Biçimleri
Teşebbüs
Cumhurbaşkanına hakaret suçunun bir soyut tehlike suçu olması nedeniyle, bu suçun teşebbüse elverişliliğinin değerlendirilebilmesi için, önce tehlike suçlarına ilişkin bazı genel açıklamaların yapılması zorunludur. Tehlike suçlarında işlenen fiilin suçun konusu üzerinde bir zarar değil ancak yalnızca bir “zarar tehlikesi” yaratması, o fiilin cezalandırılması için yeterlidir. Gerçekten tehlike suçlarında kanun koyucu, bazı hukuksal değerleri daha etkin bir biçimde koruyabilmek maksadıyla, bu hukuksal değerleri ihlal eden fiilin cezalandırılması için bir zararın gerçekleşmesini aramamış ve bunlar üzerinde salt bir tehlikenin yaratılmış olmasını cezalandırma için yeterli saymıştır. Tehlike suçları kendi içlerinde somut ve soyut tehlike suçları olarak ikiye ayrılmaktadır. Somut tehlike suçlarında suçun kanunî tanımında belirlenen fiilin işlenmesinin yanında, bu fiilin ayrıca suçun konusu bakımından somut bir tehlike meydana getirip getirmediğinin hâkim tarafından araştırılması gerekir. Bunun yanı sıra, failin işlemiş olduğu fiil ile gerçekleşen somut tehlike arasında bir nedensellik bağının da bulunması gerekir. Somut tehlike suçları, maddi konu üzerinde yaratılacak tehlikeye bizzat suçun yasal tanımında yer verilmesi nedeniyle, nedensellik ilişkisi yönünden neticeli suçlar kapsamında yer alır ve bu nedenle teşebbüse elverişlidirler. Buna karşın, soyut tehlike suçlarında ise, suçun oluşması için, kanunî tanımda belirlenen fiilin işlenmesi yeterli olup, ayrıca bu fiilin suçun konusu bakımından somut bir tehlike meydana getirip getirmediği araştırılmaz. Soyut tehlike suçlarında, suçun konusuna yönelik bir tehlikenin varlığı varsayımsal olarak kabul edilmiş olup, yalnızca kanunî tanımda belirlenen fiilin işlenmiş olması ceza sorumluluğunun doğması için yeterli görülmüştür. Soyut tehlike suçlarında somut bir tehlikenin varlığı aranmadığı için, hâkimin ayrıca bir nedensellik ilişkisini araştırması da gerekli değildir. Soyut tehlike suçları kural olarak, teşebbüse elverişli değildir ancak icra hareketlerinin tamamlanamadığı hallerde teşebbüs hükümlerinin uygulanabileceği kabul edilmektedir. Türk Ceza Kanunu sistematiği içerisinde sözgelimi terk (md. 97), yardım ve bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi (md. 98), suç işlemeye alenen tahrik (md. 214), suçu ve suçluyu övme (md. 215), iftira (md. 267) ve yalan tanıklık (md. 272) gibi suçlar, soyut tehlike suçu şeklinde düzenlenmiştir. İnceleme konumuzu oluşturan Cumhurbaşkanına hakaret suçu da aynı şekilde bir soyut tehlike suçudur. Diğer bir ifadeyle, bu suçun oluşabilmesi için cumhurbaşkanının onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte bir somut fiil veya olgu isnat edilmesi veya sövmek suretiyle cumhurbaşkanının onur, şeref ve saygınlığına saldırılmış olması yeterlidir. Ayrıca bu fiilin gerçekten cumhurbaşkanının onur, şeref ve saygınlığını rencide edip etmediği hususunda bir araştırılmaya girişilmesi gerekmez. Cumhurbaşkanına hakaret fiilinin huzurda işlenmesi durumunda, kural olarak icra hareketi fiil veya olgu isnadının veya sövmenin yapılması ile tamamlandığı için, huzurda hakaret halinde suçun teşebbüs aşamasında kalması pek olası değildir. Buna karşın, fiilin cumhurbaşkanının gıyabında ve özellikle yazı, şekil, işaret, animasyon ve benzeri biçimlerle, bir kitle iletişim aracı yoluyla veya sosyal medya mecralarında işlenmesi esnasında herhangi bir şekilde icra hareketlerinin kısımlara ayrılabilmesi mümkün ise, bu takdirde işlenen fiilin suçun konusu üzerinde yaratmış olduğu zarar tehlikesi göz önünde bulundurularak teşebbüs hükümlerinin uygulanması söz konusu olabilir.
İştirak
Cumhurbaşkanına hakaret suçu iştirak yönünden bir özellik taşımaz ve genel kurallar uygulanır. Bu açıdan, fiile müşterek fail olarak iştirak etmeyen kişiler azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabilirler. Kanımızca, arka plandaki kişinin sözgelimi kusur yeteneği olmayan bir kişiyi araç olarak kullanarak, onun Cumhurbaşkanına hakaret etmesini sağlaması halinde, suçun icrası üzerinde bir hâkimiyet kurması koşuluyla, arka plandaki kişi bu suçtan dolaylı fail sıfatıyla sorumlu tutulabilir.
İçtima
Hakaret suçunu işlenirken cumhurbaşkanının yanı sıra, başka bazı başka kişi veya kurumlar da birlikte hedef alınmış olabilir. Örneğin aynı cümle içerisinde hem cumhurbaşkanına hem başbakana hem de meclis başkanına sinkaflı küfür edilmesi halinde, cumhurbaşkanına hakaret suçunun yanı sıra, bir başka tahkir suçu olan Türk milletini aşağılama suçunun-TCK md. 301 da oluşmasına sebebiyet verilebilir. Bu takdirde, aynı cümle içinde gerçekleşseler de birden fazla fiil vardır ve birden fazla suçun varlığından söz etmek gerekir. Bu durumda, hem suçlar farklı olduğu, hem de farklı kişilere karşı işlenmiş oldukları için, tek bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmiş olsalar bile, zincirleme suçtan söz edilemez ve fail her suçtan ayrıca cezalandırılır.
Buna karşın, sözgelimi muhalif bir ressamın yapmış olduğu tabloda cumhurbaşkanı ile başbakan ve meclis başkanını grup cinsel ilişki halindeki hayvanlar şeklinde resmetmiş olması örneğinde, artık tek bir fiil ile birden fazla suç işlemiş olduğu sonucuna ulaşmak gerekir. Böyle bir durumda, fail hem TCK md. 299 hem TCK md. 301’de yer alan suçları işlemiştir ve TCK md. 44’de yer alan “fikrî içtima” kuralları uyarınca daha ağır cezayı gerektiren suçun cezasıyla cezalandırılır.
Cumhurbaşkanına hakaret suçunun zincirleme suç şeklinde gerçekleşmesi de olasıdır. Sözgelimi her biri Cumhurbaşkanına ayrı hakaretler içeren bir yazı dizisinin haftalık bir derginin birbirini izleyen nüshalarında yayınlanması örneğinde olduğu gibi, aynı suçu oluşturan birden fazla fiillerin, aynı suç işleme kararının icrası kapsamında kısımlara ayrılıp farklı zamanlarda işlenmesi söz konusu ise, bu takdirde TCK md. 43/1 uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gündeme gelebilir.
Cumhurbaşkanına Hakaret Suçunda Kovuşturma Usulü
TCK md. 299/3 uyarınca bu suç hakkında kovuşturma yapılabilmesi Adalet Bakanlığı’nın iznine bağlıdır. Buna göre, cumhurbaşkanına hakaret suçunun işlendiğinin öğrenilmesiyle birlikte Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılacak ve tüm deliller toplandıktan sonra soruşturma dosyası Adalet Bakanlığı’na gönderilerek izin talebinde bulunulacaktır. Buradaki izin, ceza muhakemesi için bir “dava koşulu”dur ve Adalet Bakanı’nın izni olmadan iddianame düzenlenmesi ve kamu davası açılabilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte, süreç henüz başlamadan önce Adalet Bakanlığı’nın da Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak soruşturma açılması için talepte bulunması mümkündür. Yalnız belirtmek gerekir ki, Kanun “Adalet Bakanlığı“ndan değil ancak açıkça “Adalet Bakanı”ndan söz ettiği için, izin verme yetkisi münhasıran Bakan’a aittir. Bakan dışındaki herhangi bir Bakanlık yetkilisi, örneğin müsteşar veya müsteşar yardımcısı tarafından izin verilebilmesi hukuken mümkün değildir.
Karşılaştırmalı Hukukta Cumhurbaşkanına Hakaret
Devlet başkanına yönelen hakaret fiillerinin suç olarak düzenlenmesi geleneğinin kökeni Roma hukukuna dayanmaktadır. Latince orjinali Laesa maiestas şeklinde tanımlanan bu kurum sayesinde, özellikle Cumhuriyet sonrası geç dönem Roma İmparatorluğu’nda imparatorlar, cumhuriyet rejimine yönelik özlemleri yok etmek üzere kendi şahsiyetlerini devlet ile bütünleştirmek suretiyle, kendilerine yönelik her eleştirinin devlete karşı işlenen bir suç olarak kabul edilmesini sağlamışlardır. Aynı eğilim, daha dar kalıplar içerisinde olmakla birlikte, Ortaçağ dönemi krallıkları tarafından da kabul edilmiş ve hatta feodal dönemde kapsamı iyice genişletilerek, doğrudan feodal otoriteye yönelmeyen bazı suçlar dahi bu kategoride değerlendirilmiştir. Sözgelimi bu dönemde, altın veya gümüş paralarda sahtecilik yapmak, sırf o sikkenin üzerinde resminin veya simgesinin bulunması nedeniyle, devlet başkanına karşı işlenmiş olarak kabul edilmiştir. Monarşilerin ortadan kalkması ve cumhuriyet rejimlerinin yeniden egemen olması ile birlikte bu suçların ağırlığı azalmış olsa da, halen birçok ulusal hukuk düzeninde devletin en üst makamdaki temsilcisini korumaya yönelik bu fiiller, ulusal mevzuatlardaki yerini korumaktadır. Gelişmiş ülkelerde bu suçlar çoğu kez yalnızca kâğıt üzerinde kalmak ile birlikte, özellikle modern totaliter diktatörlüklerde çoğu kez muhalif sesleri susturmak maksadıyla bu suçların yoğun bir biçimde uygulandıkları görülmektedir. Aslında bir bakıma bu suçlara ilişkin uygulanma sıklığının, bir ülkenin ne ölçüde demokratik bir rejime sahip olduğunun belirlenmesinde göz önünde bulundurulacak kriterlerden birisi olduğu da ifade edilebilir.