İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu ve Cezası (TCK md. 184)
İmar Kirliliği Nedir? Suçu ve Cezası 2025
İmar kirliliğine neden olma suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ’nun ikinci kitabında “Topluma Karşı Suçlar”a dair üçüncü kısmın ikinci bölümünde “Çevreye Karşı Suçlar” başlığı altında 184. madde olarak düzenlenmiştir. Anılan maddede;
“ (1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır.
(5) Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkûm olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.
(6) (Ek fıkra: 29.6.2005 – 5377/21 md.) İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, 12 Ekim 2004 tarihinden önce yapılmış yapılarla ilgili olarak uygulanmaz.” hükümlerine yer verilmiştir.

İmar Kirliliğine Neden Olma Suçuyla Korunan Hukuksal Yarar
TCK Madde 184- gerekçesinde açıklandığı üzere, imar mevzuatında belirlenen usul ve koşullara aykırı olarak inşa faaliyetinde bulunmak suç olarak tanımlanmıştır. Bilindiği gibi kaçak yapılaşmalar ülkemizin önemli sorunlarından biridir. Ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yapılaşmanın oluşturduğu görüntü kirliliği, dolayısıyla çevre kirliğinin önlenmesine yönelik cezai yaptırım öngörülmüş olması karşısında suçla korunan hukuksal yararın “çevre” olduğundan söz edebiliriz.
Çevrenin bizatihi içerdiği değerler dolayısıyla (ekolojik-doğal görüş) mı korunduğu, yoksa çevreye verilen zarar veya tehlikenin insan yaşamı, sağlığı, malvarlığı vb.ni tehlikeye soktuğu için (ekolojik-insani görüş) mi korunduğu doktrinde hayli tartışılmıştır.
Çevre , bize ve gelecekteki nesillere ait bir hukuksal değer olup, diğer bireylerle paylaşmamız gerektiği gibi, aynı zamanda müştereken alınması gereken önlemlerle de korumamız gereken bir değerdir.
O halde çevrenin başlı başına bir değer olduğundan ve insanların da doğal, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı bulunduğundan söz edebiliriz.

İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu Cezası Nedir?
TCK md 184 birinci ve ikinci fıkralarında düzenlenen hükümle; imar kirliliğine neden olma suçu bakımından failin bir yıldan beş yıla kadar, üçüncü fıkrada düzenlenen suç nedeniyle iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması öngörülmüştür.
5237 sayılı TCK’nın 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmesine karşın 184. madde, aynı Kanunun 344. maddesi uyarınca, Kanunun yayım tarihi olan 12 Ekim 2004’te yürürlüğe girmiştir. Bu nedenle ceza hükmü kurulurken temel cezanın belirlenmesinden sonra uygulanacak yasa maddeleri yönünden bir takım sorunlar söz konusu olacaktır.
12 Ekim 2004 ile 1 Haziran 2005 tarihleri arasında işlenen imar kirliliğine neden olma suçlarına ilişkin kurulacak hükümlerde temel cezanın 184. madde uyarınca belirlenmesinden sonra 765 sayılı TCK’nın olaya uyan diğer hükümleri ile 647 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması gerekecektir. Burada, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddesinde açıklanan lehe olan hükümlerin uygulanması usulüne aykırılık söz konusu değildir. Lehe hükümlerin belirlenmesinde karma uygulama yapılamayacağı ilkesinden ayrılındığını söylemek de doğru olmaz zira durumun özelliği bu şekilde uygulamayı zorunlu kılmıştır.
İmar Kirliliğine Neden Olma Suçunun Maddi Unsurları
Fail
TCK Madde 184- birinci fıkrasında yapı ruhsatiyesi alınmadan ya da ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişilerden söz edilmiş olup, gerekçede binayı inşa eden yüklenici, taşeron, usta veya kalfa ile inşaat sahibinin suçun faili olacağı; ayrıca bu tür, inşa faaliyetlerine kontrol ve denetim hizmeti veren teknik kişilerin de fail sıfatıyla cezalandırılacağı açıklanmıştır. İnşaatta çalışan işçiler sayılmamıştır. Ancak, taşeron, usta veya kalfanın Kanunda “bina yapan” kimseleri belirlemeye yönelik olarak sayıldığı göz önüne alındığında işçilerin de fail olabileceği düşünülmelidir. Usta, kalfa veya işçilerin inşasında çalıştıkları yapının ruhsatsız olduğunu bilmemeleri mümkündür. Bu nedenle Türk Ceza Kanununun hata hükümlerine göre değerlendirme yapılmalıdır.
İkinci fıkrada fail, yapı ruhsatiyesi alınmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiye lere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına izin veren kişilerdir.
Üçüncü fıkrada ise yapı kullanma izni olmayan binalarda, herhangi bir sınaî faaliyetin icrasına müsaade eden kişi suçun faili olacaktır.
Mağdur
Suçun mağduru toplum ve toplumu oluşturan tüm bireylerdir.
Fiil – Netice
184. maddede üç ayrı suç tipi düzenlenmiştir. Birinci fıkrada ruhsatsız ya da ruhsata aykırı bina yapma veya yaptırma; ikinci fıkrada ruhsatsız olarak başlatılan inşaatlara ait şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade etme; üçüncü fıkrada ise yapı kullanma izni alınmamış binalarda sınaî faaliyet icrasına müsaade etme suç olarak tanımlanmıştır.
TCK 184 üncü Maddenin dördüncü fıkrasında, birinci ve ikinci fıkralarda düzenlenen suçlara ilişkin ön şart belirlenerek suçun konusunu oluşturan inşaatların belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde olması zorunluluğu öngörülmüştür. Üçüncü fıkranın uygulanmasında binanın belediye sınırlarında veya özel imar rejimine tabi nitelikte bir yerde bulunmasına gerek yoktur.
Yapı Ruhsatiyesi Alınmadan veya Ruhsata Aykırı Olarak Bina Yapma, Yaptırma Suçu (TCK md. 184/1)
TCK Madde 184- birinci fıkrasında suç teşkil eden fiil; yapı ruhsatiyesi alınmadan ya da ruhsata aykırı olarak bina yapmak ve yaptırmaktır.
Ceza kanununda, yapı ruhsatiyesi kavramı ve “bina”nın niteliğine ilişkin özel bir belirleme yapılmamıştır.
3194 sayılı İmar Kanunun 5. maddesinde yapı;“ karada ve suda, daimi veya muvakkat, resmi ve hususi yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave, değişiklik ve tamirlerini içine alan sabit ve müteharrik (hareketli) tesislerdir” biçiminde, bina ise “kendi başına kullanılabilen üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılardır” biçiminde tanımlanmıştır.
İmar Kanununda yapı ruhsatiyesi ne ilişkin ise açık bir tanımlama bulunmamakla birlikte, 21. maddesinde İmar Kanunu kapsamına giren bütün yapılar için yetkili merciden yapı ruhsatiyesi alınmasının zorunlu olduğu, daha önceden ruhsat alınmış yapılarda herhangi bir değişiklik yapılmasının da yeniden ruhsat alınmasına bağlı bulunduğu belirtilmiş, 26. maddede kamuya ait yapı ve tesisler; 27. maddede köylerde yapılacak inşaatlara ilişkin istisnalara yer verilmiştir.
Bu kapsamda “yapı ruhsatı” yeni bir yapı yapılmasına veya mevcut bir yapının esaslı onarım ve tadilatı ve ilavesine, yetkili makamlarca izin verilmesidir. Ancak ruhsatlı yapılarda ruhsatsız olarak değişiklik yapılması 184. maddenin kapsamına alınmamıştır.
İmar mevzuatına göre bir binanın bitme günü yapı kullanma izninin verildiği gündür ve bu izin alınıncaya kadar elektrik, su ve kanalizasyon hizmetlerinden yararlandırılamaz.
Ceza hukuku açısından, kanunda sözü edilen bina yapma veya yaptırma kavramına sıkı sıkıya bağlı kalınarak suçun oluşumu için binanın bitirilmiş olmasını aramak yerinde bir yorum olmayacaktır. Cezai yaptırımda amaçlanan, imar mevzuatı çerçevesinde inşası için yapı ruhsatiyesi alınması gerekli bulunan her tür binanın (konut, işyeri, kamu hizmet binaları, hastane vb.) çevre kirliliğine yol açmayacak biçimde, önceden belirlenmiş usul ve esaslar dairesinde inşasını temin etmektir.
Suçun oluşumu için binanın tamamlanmış bulunması koşul değildir. Madde gerekçesinin giriş cümlesinde; “imar mevzuatında belirlenen usul ve koşullara aykırı olarak inşa faaliyetinde bulunmak suç olarak tanımlanmıştır” açıklamasına yer verilmiş olup, bina yapılmasına yönelik inşa faaliyetine başlanmakla suç oluşur. Eylemin temadi eden niteliği itibariyle temadinin kesilmesinden itibaren ruhsat alınmadan ya da ruhsata aykırı olarak inşaata devam edilmesi halinde ise yeni bir suç oluşacaktır.
Aynı şekilde 184 üncü maddenin yürürlük tarihi olan 12 Ekim 2004’ten önce başlanılmış olmakla birlikte, bu tarihten sonra da yapımına devam edildiği tespit edilen binalar nedeniyle de suçun oluşması kaçınılmazdır. Zira yürürlük tarihinden önce ruhsatsız inşaata başlayan failin eylemi zaten hukuka aykırı olup idari yaptırım ve yıkım gerektirmekte iken, bu tarihten sonra suç haline gelmiştir. Ne var ki, 12 Ekim 2004’ten önce yapılıp bitirilmiş binalar için Türk Ceza Kanununun zaman bakımından uygulanmasına ilişkin 7. maddesi uyarınca, bu fıkraya göre cezalandırma söz konusu edilemez.
Yapı Ruhsatiyesi Olmadan Başlatılan İnşaatlara Ait Şantiyelere Elektrik, Su veya Telefon Bağlantısına Müsaade Etme Suçu (TCK md. 184/2)
TCK Madde 184- ikinci fıkrası ile; yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere; elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade edilmesi, suçun hareket unsurunu oluşturur.
Ruhsatsız inşaata ait şantiyeye elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılması suçu oluşturacakken; yapının tamamlanıp, şantiyenin yıkılmasından sonra, şantiye için temin edilen bu imkânlardan binada yararlanılmaya devam edilmesi halinde, kanunda tanımlanmadığı için suç oluşmayacaktır.
Şantiye, ihtiyaca göre inşaatın devamı süresinde kullanılıp yıkılmak üzere yapılacak binalar biçiminde tanımlanabilir.
Yapılması suç oluşturan bağlantılar tahdidi olarak sayılmış olup, bunların dışında örneğin yol yapılması ya da doğalgaz bağlantısı maddenin kapsamı dışındadır. Belediye, Tedaş, Telekom görevlisi gibi şahıslarca gerçekleştirilen resmi bir bağlantı bulunması zorunlu olmayıp kaçak şantiyeye komşunun hattından elektrik, su ya da telefon bağlantısı yapılması halinde de suç oluşacaktır. Zira maddenin Adalet Komisyonunda görüşülen hali “elektrik, su, telefon bağlantısı yapan ya da bu hizmetlerden yararlanılmasına müsaade eden kişi” biçiminde iken “bağlantı yapan veya bu hizmetlerden yararlanılmasına müsaade eden” ibaresinin metinden çıkarılarak yasalaştığını görmekteyiz. O halde her ne suretle olursa olsun sözü edilen bağlantının yapılmasıyla suç oluşacak buna müsaade eden herhangi bir kişi de fail olacaktır. Adalet Komisyonu Görüşme Tutanaklarında bu konuya ilişkin aşağıda yer verilen diyaloglar da bu yönde fikir vermektedir.
Kanaatimizce elektrik, su veya telefon bağlantısının yapılıp faal hale gelmesiyle suç tamamlanmış olacaktır. Zira amaç bu hizmetlerden yararlanılmasını önlemektir. Böylece ruhsatsız başlatılan inşaatın devamına destek sağlanması cezalandırılmaktadır. Elektrik, su ya da telefon için hat çekilmesi, su borularının döşenmesi vb. yeterli olmayıp aktif olarak yararlanma başladığı anda suç tamamlanmış olacaktır. Madde metninde yer alan “bağlantı” kelimesini biçimsel değerlendirmeyip yararlanmayı da kapsadığı yönündeki kabulün, suçunun failinin bağlantıyı sağlayan herhangi bir kimse olabileceği de gözetildiğinde, kanunun düzenleniş amacına uygun düşeceği kanaatindeyiz.
Yapı Kullanma İzni Alınmamış Binalarda Sınaî Faaliyet İcrasına Müsaade Edilmesi Suçu (TCK md. 184/3)
TCK Madde 184- Üçüncü fıkrada suç oluşturan eylem; yapı izni alınmamış binalarda, herhangi bir sınaî faaliyetin icrasına müsaade etmektir.
İmar Kanununun 30. maddesi uyarınca yapı kullanma izni; yapının tamamen bittiği takdirde tamamının, kısmen kullanılması mümkün kısımları tamamlandığında bu kısımlarının kullanılabilmesi için, yapının ruhsat ve eklerine uygun olduğu ve kullanılmasında fen bakımından sakınca görülmediğinin tespiti üzerine merciince verilecek izni ifade eder.
“Sınaî faaliyet, madenler, toprak ürünleri ve hayvansal ürünler gibi hammaddeleri, makine, iş gücü ve diğer araçlardan yararlanılarak insan gereksinimlerini karşılayacak ürün durumuna getirmek amacıyla yapılan çalışmalardır.”
Sınaî ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından, dördüncü fıkrada belirtilen belediye sınırları ya da özel imar rejimine tabi yerlerde uygulama koşulu getirilmemiştir.
Buna göre, ister belediye sınırları içinde ister özel imar rejimine tabi yerlerde isterse köy sınırları içinde bulunsun yapı kullanma izni bulunmayan binalarda sınaî faaliyet icrasına izin verilmesi suçtur. Hiçbir istisna öngörülmemiştir.
Sınaî faaliyetin icrasına müsaade edilmesi suçunda, bu konuda yasal çerçevede görevi, sorumluluğu ve yetkisi bulunan ilgili görevlinin yasaya aykırı eylemi cezalandırılmakta olup, müsaade işleminin gerçekleşmesiyle suç tamamlanmış olur. Ayrıca sınaî işletmenin faaliyete geçmesini aramak gerekmez. Zira buradaki müsaade haksız bir hukuka uygunluk belgesi niteliği yaratmaktadır.
1 ve 2. Fıkralarda Açıklanmış Eylemin Suç Oluşturması İçin Yapılan İnşaatların Belediye Sınırları İçinde veya Özel İmar Rejimine Tabi Yerlerde Bulunması Koşulu (TCK md. 184/4)
184. maddenin 4. fıkrasında ruhsatsız ya da ruhsata aykırı bina yapma ve ya yaptırma eylemi ile ruhsatsız başlatılan şantiyelere elektrik, su ve telefon bağlantısı yapılmasına müsaade etme eylemlerinin suç oluşturması için inşaatın belediye sınırlarında ya da özel imar rejimine tabi yerlerde yapılması zorunluluğu öngörülmüştür.
Belediye sınırları ve özel imar rejimine tabi yerler dışındaki alanlar, korunmak istenen hukuki yararın dışında tutulmuştur. İdari yapılanmada, belediye sınırının dışındaki yerlerin köy olduğu düşünüldüğünde, kavram itibariyle ilk anda vahim bir sonuç akla gelmezse de, gecekonduların tek bir evle başlayıp, aynı bölgede hızla çoğalmaları nedeniyle zaman içinde idari sınırlarda değişiklik yapılmasına ihtiyaç duyularak, bölgenin belediye sınırları içine dâhil edilmesiyle oldukça vahim ve önlenemez bir çevre sorunuyla karşılaşılacağı açıktır.
Belediye Sınırı Nedir?
Belediyelerin sınırlarının nerede başlayacağı nerede biteceği gerek “Belediye Kanunu”nda gerek “Büyükşehir Belediyesi Kanunu”nda düzenlenmiştir. Belediye sınırı 5393 sayılı Belediye Kanununun 5. maddesinde belirtilen usul ve esaslar dairesinde çizilen ve 6. maddede belirtilen merci (vali) tarafından onaylandıktan sonra kesinleşen idari sınırdır.
Mücavir alanların da Kanunun uygulama kapsamında bulunduğunu kabul etmek gerekir. Zira İmar Kanununun 5. maddesinde mücavir alan “imar mevzuatı bakımından belediyelerin kontrol ve mesuliyetine verilmiş olan alanlardır” biçiminde tanımlanmış, aynı maddede İmar Kanununda sözü edilen “idare” kavramı, belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalan yerler için belediye, bu yerler dışında valilik olarak açıklanmıştır.
Mücavir alan sınırları, belediye meclisi ve il idare kurulunun kararı ve Bayındırlık İskân Bakanlığının onayı ile kesinleşir. Mücavir alan sınırlarının, ilgili belediye sınırına bitişik olması gerekmez. Bu alanlar köyleri de kapsayabilir (İK md. 45).
Belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalması kaydıyla, ruhsatsız inşaatın bulunduğu yere ait planın bulunmaması, inşaatın “yerleşik alan” içinde yapılması dahi suçun oluşumunu etkilemez. Zira “belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan ve planı bulunmayan alanlardaki yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlama” amacıyla çıkarılan “Plansız Alanlar İmar Yönetmeliği” bu alanlardaki yapılaşmanın usul ve esaslarını da ayrıntılı olarak düzenlemiştir.
Köy Nedir?
Kural olarak köylerdeki yapılaşma 184. maddenin kapsamı dışındadır. Ancak belediye ve mücavir alan sınırlarında kalan köylerde tüzel kişilik devam etse bile maddenin uygulanması gerekeceği açıktır.
İmar Kanununun 27. maddesinde belediye ve mücavir alan dışında köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanların, köy yerleşik alanları ve civarında ve mezralarında yaptıracağı konut, hayvancılık ve tarımsal amaçlı yapılar için inşaat ve iskân ruhsatı aranmayacağı belirtilmiştir.
Buna göre, tüzel kişiliği bulunan köylerde nüfusa kayıtlı olan ve ikamet eden kişiler tarafından yapılan inşaatlar nedeniyle madde hükümlerinin uygulanması olanaklı değildir. Ancak “Büyükşehir Belediyesi Kanunu”nun geçici ikinci maddesi ile Büyükşehir belediyelerinin kurulması sırasında sınırlar içinde kalan orman köylerinin tüzel kişiliğinin devam edeceği hüküm altına alınmış; fakat ormanlarla ilgili diğer kanun hükümleri saklı kalmak üzere bu köylerin imar bakımından büyükşehir belediyesinin mücavir alanı sayılacağı, su ve kanalizasyon hizmetlerini yürütme görevi ve yetkisinin ilgili büyükşehir belediyesine ait olacağı açıklanmıştır. O halde tüzel kişiliği devam etmekle birlikte belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalan köylerdeki yapılaşmalar ruhsata tabi olacak ve 184. madde kapsamında değerlendirilecektir.
Özel İmar Rejimine Tabi Yerler Nelerdir?
Özel imar rejimi kavramına ilişkin ne madde metninde gerekçede bir tanıma yer verilmemiş; sadece gerekçede, organize sanayi bölgelerinin özel imar rejimine tabi nitelikte olduğu belirtilerek örneklendirme yapılmıştır.
Özel imar rejimine tabi nitelikteki yerleri belirlemek amacıyla İmar Kanunu hükümlerinden yola çıkarsak:
İmar Kanununun 2. maddesinde; “Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapılar bu Kanun hükümlerine tabidir”.
21. maddesinde; “Bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26’ncı maddede belirtilen istisna dışında belediye veya valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir”.
27. maddesinde; “Belediye ve mücavir alanlar dışında köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanların köy yerleşik alanları ve civarında ve mezralarda yaptıracağı konut, hayvancılık veya tarımsal amaçlı yapılar için inşaat ve iskân ruhsatı aranmaz. Ancak yapının fen ve sağlık kurallarına uygun olması ve muhtarlıktan izin alınması gerekir”.
5. maddesinde; “İlgili idare; belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediye, dışında valiliktir”.
hükümlerine yer verilmiştir.
Bu hükümlerden çıkarılacak sonuç, belediye ve mücavir alan sınırları içinde veya dışında inşa edilecek tüm resmi ve özel yapılar için (belediye ve mücavir alan dışındaki köylerde, o köye kayıtlı olup oturanlar tarafından yapılanlar hariç olmak üzere) belediye ve mücavir alanları içinde belediyeden, dışında ise valilikten yapı ruhsatı alınması zorunludur. İnşası için belediyeden ruhsat alınması gereken yapılarla ilgili 184. maddenin uygulanacağı kuşkusuzdur. Belediye ve mücavir alan sınırları dışında yapılan her kaçak inşaat madde kapsamında değerlendirilemeyecek, özel imar rejimine tabi nitelikte bir yerde yapılıp yapılmadığı araştırılacaktır.
Görüldüğü üzere; İmar Kanunu hemen hemen bütün yapıların inşasını ruhsata bağlayan genel hükümler içermektedir. Ancak, ekonomik, kültürel ve doğal özellikleri ve önemi bulunan öyle yerler vardır ki, bunların kamu yararı gözetilerek tesisi, korunması, değerlendirilmesi ve geliştirilmesi gibi amaçlarla çıkarılan özel kanunlarında, İmar Kanunundan farklı ya da tamamlayıcı nitelikte imar usul ve esaslarının belirlenerek, özel imar rejimi oluşturulduğu anlaşılmaktadır.
Bu niteliği haiz olduğunu düşündüğümüz bazı özel kanunları kısaca incelersek konunun anlaşılmasında yararlı olacaktır.
Organize Sanayi Bölgesi Kanununun 3. maddesinde “Organize Sanayi Bölgeleri: Sanayinin uygun görülen alanlarda yapılanmasını sağlamak, kentleşmeyi yönlendirmek, çevre sorunlarını önlemek, bilgi ve bilişim teknolojilerinden yararlanmak, imalat sanayi türlerinin belirli bir plan dâhilinde yerleştirilmeleri ve geliştirilmeleri amacıyla, sınırları tasdikli arazi parçalarının gerekli alt yapı hizmetleriyle ve ihtiyaca göre tayin edilecek sosyal tesisler ve teknoparklar ile donatılıp planlı bir şekilde ve belirli sistemler dâhilinde sanayi için tahsis edilmesiyle oluşturulan ve bu Kanun hükümlerine göre işletilen mal ve hizmet üretim bölgelerini” ifade ettiği açıklanmış, 5. maddede kamu yararı gerekçesiyle adına kamulaştırma yapabilen bir özel hukuk tüzel kişiliği olduğu belirlenmiştir.
Bu kanun çerçevesinde, Organize Sanayi Bölgesi alanlarında her türlü arazi kullanımı, yapı inşa ve kullanım izin ve ruhsatı, işyeri açma ve çalışma ruhsatı OSB tarafından verilip denetlenir. Bölge içerisindeki elektrik, su, kanalizasyon, doğalgaz, yol, haberleşme gibi her türlü alt yapı tesislerini kurma, işletme hakkı da sadece OSB’nin yetki ve sorumluluğundadır. Organize Sanayi Bölgesi alanının belediye sınırları içinde ya da dışında olması uygulama bakımından bir fark yaratmaz.
Kıyı Kanunu ile, Devletin hüküm ve tasarrufunda olan deniz, göl, akarsu kıyıları ile sahil şeritlerinde ve kıyılarda doldurma suretiyle elde edilen arazilerde doğal ve kültürel özelliklerin korunması, herkesin kıyılardan eşit ve serbest olarak yararlanabilmesine yönelik usul ve esaslar düzenlenmiştir. Kanunla sınırları belirlenen kıyı, kıyı kenar çizgisi ve sahil şeritlerinde kural olarak yapı yasağı varsa da, uygulama imar planı kararıyla ve kullanımda kamu yararı gözetilerek iskele, liman, tersane, su ürünleri üretim tesisleri, toplum yararlanmasına açık hizmet tesisleri vb. yapılabilecektir. Bu tesislerin yapılması için Maliye ve Gümrük Bakanlığından izin alınması zorunlu kılınmış, yapı ruhsatı verilmesinde bu izin yeterli sayılmıştır. Kanunun 13. maddesi ile uygulamaların denetlenmesi yetki ve görevi belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeye, dışında valiliğe verilmiştir. 14. madde ile de ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı yapılar hakkında 3194 sayılı İmar Kanununun ilgili hükümlerinin uygulanacağı açıklanmıştır. Görüldüğü üzere Kıyı Kanununun kapsadığı alanların tespiti ve bu alanlardaki yapılaşmalarda genel imar uygulaması dışında özel hükümler benimsenmiştir.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve ilgili yönetmelikler ile korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili tanımlar yapılmış, koruma için gerekli işlem ve faaliyetler düzenlenmiş; Kanunun 16. maddesinde “Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile bunların korunma alanlarında ruhsatsız olarak inşaat yapmak yasaktır. Buralarda ruhsatsız olarak yapılacak inşaatlar ile, koruma amaçlı imar planlarında, plana; sitlerde, sit şartlarına aykırı olarak inşa edilen yapılar hakkında imar mevzuatına göre işlem yapılır” hükmüne yer verilmiştir.
Örneklediğimiz bu kanunlar Boğaziçi Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu, Milli Parklar Kanunu, Çevre Kanunu, Serbest Bölgeler Kanunu, Endüstri Bölgeleri Kanunu, Teknoloji Bölgeleri Kanunu ve benzerleri ile çoğaltılabilir. Bu kanunlarda konumuz açısından ortak olan husus şudur ki, özel bir önem ve gereklilik sonucu imar düzenlemeleri yapılmıştır. Özel imar rejimine tabi yerlerin tespitinde bu hususun ölçüt alınması ve TCK’nın 184. maddesi kapsamının buna göre belirlenmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Bütün bu açıklamalardan hareketle bir tanım yapmaya çalışırsak;
“Özel imar rejimi: Bir coğrafi alanın, hangi idari sınırlar içinde kaldığına bakılmaksızın, ekonomik, kültürel, doğal ve benzeri özellikleri sebebiyle ve kamu yararı düşüncesiyle, İmar Kanunundan farklı ya da tamamlayıcı nitelikte ve koruma amaçlı imar usul ve esaslarının özel kanun ile düzenlenmesidir” diyebiliriz.
TCK Madde 184-İkinci ve Üçüncü Fıkralarda Açıklanan Eylemlerin Suç Oluşturmasına Dair Zaman Bakımından Sınırlama
184. maddeye 29.6.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanunla eklenen altıncı fıkra ile “ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri 12 Ekim 2004 tarihinden önce yapılmış yapılarla ilgili olarak uygulanmaz” hükmü getirilmiştir.
Türk Ceza Kanununun zaman bakımından uygulama alanına ilişkin genel ilke karşısında ilk bakışta gereksiz bir düzenleme gibi düşünülebilirse de; değişiklik gerekçesinden, yapı ruhsatiyesi olmadan inşa edilen kamu hizmet binaları da dâhil bir çok binanın şantiye statüsünü taşıması ve halen elektrik, su, telefon bağlantılarının mevcut olması aynı şekilde, plansız yapılaşmaların sonucunda yerleşim bölgeleri içinde bir çok üretim atölyeleri ve sınaî tesislerin ruhsatsız olarak faaliyette bulunduğu gerçeği karşısında, maddenin yürürlüğünden itibaren de bu durumun devam edeceği mutlak olup derhal müdahale ve önlemenin güçlüğü, ciddi toplumsal sorun oluşturacağı kaygısıyla böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu anlaşılmaktadır.
Madde gerekçesinde bu düzenlemenin af olarak nitelendirilemeyeceği açıklanmıştır. Ancak İmar Kanununun 31. maddesine göre bir binanın bitme gününün yapı kullanma izninin verildiği gün olduğu ve yapı kullanma izni bulunmayan binaların elektrik, su ve kanalizasyon hizmetlerinden yararlandırılamayacağı hüküm altına alınmış olduğundan, imar mevzuatı uyarınca bitmemiş (tamamlanmamış) kabul edilen, şantiye statüsündeki bu tür yapılarla ilgili olarak, kanunun yürürlüğünden sonra temadi eden kısım itibariyle de eylemin suç olmaktan istisna tutulduğunu görmekteyiz.

İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu Manevi Unsur
İmar kirliliğine neden olma suçu genel kastla işlenebilir nitelikte olup, taksirle işlenmesi mümkün değildir.
İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu Etkin Pişmanlık
TCK 184 üncü maddeye 5. fıkra olarak eklenen hüküm, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı bina yapan veya yaptıran kişiler için bir etkin pişmanlık hükmü niteliğindedir.
Beşinci fıkraya göre ruhsatsız ya da ruhsata aykırı bina yapan ya da yaptıran kişi binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde bir ve ikinci fıkralar uyarınca
- Kamu davası açılmaz,
- Açılmış olan kamu davası düşer,
- Mahkûm olunan ceza, bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.
Bu değişiklik önergesinin gerekçesi “imar kirliliğine aykırı davranışların ortaya çıkardığı sonuçların ortadan kaldırılmasının sağlanması amaçlanmıştır” biçiminde açıklanmıştır.
Ruhsatsız ya da ruhsata aykırı bina imar planına uygun hale getirilebileceği gibi, imar planının değiştirilerek binaya uygun hale getirilmesi gibi bir idari uygulama ile karşılaşmak da mümkündür.
“İmar kirliliğine neden olma” başlıklı madde hükümleri, kamu binaları için de uygulama kabiliyetine sahiptir. Ancak okul, hastane ve güvenlik hizmetleriyle ilgili olarak işin aciliyeti nedeniyle, imar planı veya ruhsat işlemlerine ilişkin süreç devam ederken ve fakat, inşaat tekniğine ilişkin bütün kurallara riayet edilerek işe başlanabilmektedir (3.5.1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu m. 26). Bu gibi durumlarda başlanan inşaatla ilgili şantiyelere elektrik, su gibi hizmetler, imar planı ya da ruhsat işlemlerine ilişkin süreç tamamlanmadan önce de verilebilmektedir. Bu gibi durumlarda maddenin birinci ve ikinci fıkralarında tanımlanan suçlar oluşacaktır. Ancak bilahare inşaatın imar planına uygun hale getirilmesi ve ruhsata bağlanması halinde kamu davası açılamayacak, açılmış olan kamu davası düşecek veya mahkûm olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkmış olacaktır”.
Gerek fıkra metni gerek önergeye ilişkin gerekçede amaç, imar kirliliğine aykırı davranışların ortaya çıkardığı sonuçların ortadan kalkması olduğundan ruhsat alınmadan yapılan binanın yıkılarak ortadan kaldırılmasının da aynı amaca hizmet edeceği düşünüldüğünde failin bu hükümden yararlanması gerektiği kanısındayız.
İmar Kirliliğine Neden Olma Suçunun Özel Görünüş Biçimleri
Teşebbüs
184. maddenin birinci fıkrasında düzenlenen ruhsatsız ya da ruhsata aykırı bina yapılması suçunda fiilen inşaata başlanılmasıyla suç tamamlanmış olacaktır. Yapının bitirilmiş olması gerekmez. Bu nedenle teşebbüs mümkün görünmemektedir.
Yeni Türk Ceza Kanunu sisteminde suça eksik teşebbüs – tam teşebbüs ayrımına yer verilmemiş olmasına göre, failin inşaat yapma kastıyla her türlü inşaat malzemesini bir araya getirmiş, ancak inşaata başlanmamış olması halinde o ana kadar yapılanların hazırlık hareketi niteliğinde bulunmasına göre 5237 sayılı TCK’nın 35. maddesi anlamında teşebbüsten söz edilemez. Toprağın kazıldığı anda ise artık icraya başlanmış ve ruhsatsız inşa faaliyeti gerçekleşmiş dolayısıyla suç tamamlanmıştır. Bu aşamada durumun idare görevlilerince tespiti üzerine dava açılmasıyla hukuki kesinti oluşacak, inşaata devam edilmesi halinde yeni suçtan söz edilecektir.
İkinci fıkrada tanımlanan yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlanmasına müsaade edilmesi suçuna ilişkin olarak bağlantı kavramının yararlanmayı da içerdiğine dair benimsediğimiz görüş çerçevesinde teşebbüs olanaklı görünmektedir. Konuyu 5237 sayılı TCK’nın 35. maddesi açısından irdelediğimizde bağlantı yapılmasına müsaade edilmekle doğrudan icra hareketi başlamış olacak; netice yararlanmanın gerçekleşmesiyle meydana gelecektir. O halde gerekli müsaade verilmiş, su boruları ya da elektrik, telefon kabloları döşenmiş ancak aktif hale gelmemiş, yararlanma başlamamışsa teşebbüsün varlığı değerlendirilmelidir.
Üçüncü fıkra uyarınca, yapı kullanma izni alınmamış binalarda sınaî faaliyet icrasına müsaade edilmesi eyleminde, failin bu konuda izin vermeye yetkili kılınan mercii görevlisi olmasına ve müsaadenin verilmesiyle suçun tamamlanmış olmasına göre teşebbüs söz konusu olmayacaktır.
İştirak
Maddede özel bir iştirak hükmüne yer verilmemiştir. Failin birden fazla olduğu durumlarda 5237 sayılı TCK’nın 37, 38 ve 39. maddeleri çerçevesinde değerlendirme ve uygulama yapılması gerekecektir. Böylece, yapı kullanma izni bulunmayan sınai işletme sahibinin, izin veren görevliyi azmettirmekten cezalandırılması söz konusu olabilir.
İçtima
İçtimaya ilişkin maddede ayrık bir düzenleme bulunmamaktadır. Genel hükümlere göre içtimanın değerlendirilmesi gerekir. Uygulamada karşılaşılabilecek sorunları örnekleyerek açıklamaya çalışırsak; failin 184. maddeye uyan ruhsatsız bina yapma biçimindeki eylemi, unsurlarında bir değişiklik olmaksızın özel yasada tanımlanan bir başka suçu da oluşturuyorsa fikri içtima uyarınca bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır. Örneğin, Boğaziçi Kanununun 18. maddesinde Boğaziçi alanında inşaat ruhsatı alınmadan yapılan yapıların sahipleri, fenni mesulleri ve müteahhitlerinin bir aydan altı aya kadar hapis ve para cezasıyla cezalandırılması öngörülmüştür ki, bu durumda fail 184/1 maddeye göre cezalandırılmalıdır. Ortada tek bir fiil vardır; bina sahibi ya da yüklenici olan failin tek fiili ile iki ayrı kanun hükmü ihlal edilmiştir. Burada özel kanun –genel kanun kıstasının gözetilmesi hakkaniyete uygun düşmeyecektir. Zira aynı suçta müşterek fail olan usta ya da kalfanın özel yasa ile cezalandırılması öngörülmediğinden bunlar hakkında genel ceza hükmü, diğerleri için özel hükmün uygulanması gibi sonuçla karşılaşmak mümkündür.
Doktrinde, görünüşte içtimadan söz edilerek, “bir fiille ilgili görünüşte uygulanabilir durumda bulunan çeşitli suç tanımlarından birisi diğer bir tanımda yer alan unsurların yanı sıra bazı ilave unsurları ihtiva edebilir. Bu durumda ‘genel norm-özel norm ilişkisi’ söz konusu olup; olaya ‘genel normun uygulanmasını engelleyen ‘özel norm’ uygulanır” görüşüne yer verilmiştir. Buna göre, ruhsatsız yapılan inşaat 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında sit alanlarında geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarına, koruma amaçlı imar planlarına ve koruma alanlarında öngörülen şartlara aykırı ise Kanunun 65/b maddesindeki suçu oluşturacak ilave unsurlar itibariyle özel kanunun uygulanması gerekecektir.
Yapı kullanma izni bulunmayan binalarda sınaî faaliyet icrasına izin veren kamu görevlisinin eylemi, 5237 sayılı TCK’nın 257. maddesini de ihlal eder niteliktedir. Bu durumda fail hangi maddeye göre cezalandırılacaktır? Söz konusu sınaî faaliyetin türüne göre işletme izninin verilmesi değişik koşulların gerçekleşmesine bağlı olacağından somut olayın özellikleri göz önüne alınmalıdır. Sınaî işletmenin yapı kullanma izni bulunmayan bir binada faaliyete geçmesinin yanı sıra, izin için başka unsurlarında gerçekleşmesi gerektiği göz ardı edilerek izin verilmişse konuyu görev suçu kapsamında değerlendirmek gerektiğini; şayet diğer koşullar tamam olmakla birlikte, eylem salt yapı kullanma izni bulunmayan binada faaliyete izin vermekten ibaretse TCK’nın 184. maddesinin uygulanması gerektiğini düşünmekteyiz.
Ruhsatsız bina yapma suçu ile 5237 sayılı Yasanın 203. (765 sayılı Yasanın 174.) maddesinde düzenlenen mühür bozma suçu arasında içtimadan söz edilebilir mi? 184. maddede imar mevzuatına aykırı inşaat yapılması cezalandırılırken, mühür bozma suçunda, kamu yönetimince açıklanan iradenin etkisiz kılınması cezalandırılmaktadır. Bu nedenle, ruhsatsız olduğu için mühürlenen inşaata, mührü bozarak devam ettiği tespit edilen fail hakkında, her iki suçtan da soruşturma ve kovuşturma yapılarak cezalandırılması gerektiği kanaatindeyiz.
İmar Kirliliği Suçu Beraat Emsal Kararlar
İmar Kirliliği Kararları
Sıra No | Konu | Önemli Nokta | Karar Numarası ve Tarih |
---|---|---|---|
1 | İmar Kirliliği Eyleminin Mücavir Alan İçinde İşlenmesi | Mücavir alanlar belediyelerin denetimindedir, ruhsatsız bina yapımı cezalandırılır. | Yargıtay 4. CD. 1.12.2008, 4245/21361 |
2 | Teras Katın Bina Niteliğinde Olması | Teras katın “bina” sayılması ve ruhsata tabi olması gereklidir. | Yargıtay 4. CD. 8.2.2010, 7912/1544 |
3 | TCK 184’ün Yürürlük Tarihi | 12.10.2004 tarihinden sonraki imara aykırı eylemler cezalandırılır. | Yargıtay 4. CD. 5.4.2010, 10054/5938 |
4 | Bina Tanımı ve Ruhsat Gerekliliği | Üzeri kapalı, insan veya eşya barındıran yapılar bina sayılır. Ruhsatsız inşaattan ceza verilir. | Yargıtay 4. CD. 8.6.2010, 14021/11140 |
5 | Balkonların Hafif Malzeme ile Kapatılması | Hafif malzeme ile kapatılan balkonlar bina sayılmaz. | Yargıtay 4. CD. 01.06.2011, 2009/3046 E. |
6 | Duvar Örme Eylemi | Üzeri kapalı olmayan yapılar bina niteliği taşımadığı için suç oluşturmaz. | Yargıtay 4. CD. 05.03.2012, 2010/1854 E. |
7 | Çelik Konstrüksiyon Malzeme ile Çatı Kapatılması | Hafif malzemeler taşıyıcı unsurları etkilemediğinden suç oluşmaz. | Yargıtay 4. CD. 2010/4436 E. |
8 | Temelsiz Yapılar | Temelsiz yapılar bina sayılmadığı için imar kirliliği suçu oluşturmaz. | Yargıtay 4. CD. 2013/11068 E. |
9 | Etkin Pişmanlık ve Yıkım | Failin iradi olarak yıkım masraflarını ödemesi halinde etkin pişmanlık uygulanabilir. | Ceza Genel Kurulu – 2019/703 |
10 | Doğal Sit Alanına Müdahale | Doğal sit alanlarına izinsiz müdahalelerde ilgili idarenin bilgilendirilmesi gerekir. | Yargıtay 18. CD. 2018/7925 E. |
11 | Tek Eylem ve İki Ayrı Suç | Aynı eylemden iki ayrı suç için hüküm verilemez. | Yargıtay 12. CD. 2016/7608 E. |
12 | Ruhsatsız Yapılan Eklemeler | Ruhsatsız yapılan eklemelerin bina niteliğinde olup olmadığının bilirkişiyle tespit edilmesi gerekir. | Yargıtay Ceza Genel Kurulu – 06.11.2018 |
13 | Keşif Zorunluluğu | İmar kirliliği suçlarında keşif yapılmadan eksik araştırma ile karar verilmesi yasaya aykırıdır. | Yargıtay 18. CD. – 2019/13394 |
İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu – Soruşturma ve Kovuşturma
İmar kirliliğine neden olma suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olmayıp resen takibi gerekir. Birinci ve ikinci fıkralar yönünden ruhsatsız ya da ruhsata aykırı binaların imar planına ya da ruhsata uygun hale getirilmesi ile kamu davası açılamaz; açılmış bulunan dava düşer; mahkûm olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.
Failin kamu görevlisi olduğu durumlarda 4483 sayılı Yasa hükümleri gözetilmelidir.
İmar Kirliliğine Neden Olma Suçunda Görevli ve Yetkili Mahkeme
Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 11. maddesi uyarınca yargılamayı yapmakla görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 12/1. maddesi uyarınca davaya bakmak yetkisi suça konu binanın bulunduğu yer mahkemesine aittir.
Ayrıca Bkz. İmar Barışı
İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu Yargıtay Kararları
İmar Kirliliği Suçunun Mücavir Alanlarda Uygulanabilirliği (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2018/540)
- TCK 184. maddesi, yalnızca belediye sınırları veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanabilir. Mücavir alanlar, bu madde kapsamında değerlendirilebilmesi için özel imar rejimi gerektirir.
- Belediyelerin kontrol yetkisindeki mücavir alanların suç kapsamına dahil edilmesi için bölgenin özel imar rejimine tabi olup olmadığı araştırılmalıdır.
- Kararda, suçun işlendiği alanın mücavir alan içinde kaldığı ancak özel imar rejimine tabi olmadığı, dolayısıyla TCK 184. maddesinin uygulanamayacağı belirtilmiştir.
- Suçla korunmak istenen hukuki yararın çevre olduğu ve ceza hukukunda kanunilik ilkesine uyulması gerektiği vurgulanmıştır.
İmar Kirliliği Suçunda Etkin Pişmanlık Şartları (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2018/479)
- Sanık, ruhsatsız veya ruhsata aykırı yapı yapmışsa, yapıyı imar planına uygun hale getirerek etkin pişmanlık hükmünden yararlanabilir.
- Etkin pişmanlık kapsamında sanığın aktif bir davranış göstermesi, örneğin yapıyı kendi imkanlarıyla ruhsata uygun hale getirmesi gerekir.
- Yıkımın idare tarafından gerçekleştirilmesi durumunda sanığın masrafları gönüllü olarak karşılaması veya sürece direnç göstermemesi etkin pişmanlık için yeterli olabilir. Ancak, sanığın hiçbir aktif rol almadığı durumlarda etkin pişmanlık hükümleri uygulanamaz.
İmar Kirliliği Suçunda HAGB Uygulanamaz (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2015/520)
- TCK 184/5. maddesi, failin ruhsatsız yapısını ruhsata uygun hale getirmesi durumunda cezayı tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırır. Bu düzenleme, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasından (HAGB) daha kapsamlı ve lehe bir hükümdür.
- HAGB, cezanın beş yıl süreyle denetim altında tutulmasını ve yeniden suç işlenmediği takdirde davanın düşmesini öngörürken, TCK 184/5. maddesi daha hızlı sonuç almayı sağlamaktadır.
- Kararda, failin TCK 184/5. maddesinden yararlanabileceği durumlarda HAGB’ye başvurulamayacağına hükmedilmiştir.
İmar Kirliliği Suçunun Tespitinde Teknik Eksiklikler (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2018/503)
- TCK 184. maddesi uyarınca, yapı ruhsatiyesi almadan bina yapılması veya mevcut binada ruhsata aykırı değişiklikler suç kapsamındadır.
- Binanın taşıyıcı unsurlarını etkileyen değişikliklerin tespit edilmesi için teknik bilirkişi raporu gereklidir.
- Kararda, sanığın savunması, bilirkişi raporları ve tapu kayıtları incelenmeden eksik araştırmayla hüküm kurulmasının usule aykırı olduğu belirtilmiştir.
- Bu tür davalarda bina yapım tarihinin, ruhsatsız değişikliklerin kapsamının ve binanın taşıyıcı unsurlarının etkilenip etkilenmediğinin detaylı incelenmesi gerekir.
Ruhsata Aykırı Yapıların Ruhsata Uygun Hale Getirilmesi Şartı (Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2015/18366, 2017/607)
- Ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yapıların ruhsata uygun hale getirilmesi veya yıkılması, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması için gereklidir.
- Eksik veya yetersiz bilirkişi raporları ile karar verilmesi, yargılamanın eksik yürütülmesi anlamına gelir ve bozma sebebi oluşturur.
- Kararda, sanığın ruhsatsız yapıyı projeye uygun hale getirip getirmediği hususunda belediyeden ve bilirkişilerden alınacak ek raporların eksik olduğu tespit edilmiştir.
İmar Kirliliğine Neden Olma Suçunda Avukat Desteği
İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu Nedir?
Türk Ceza Kanunu’nun 184. maddesi, yapı ruhsatiyesi olmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapılmasını, bu yapılara elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade edilmesini ya da yapı kullanma izni alınmadan bina kullanıma açılmasını suç olarak düzenler. Bu suçun işlenmesi halinde fail 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile karşı karşıya kalabilir.
Neden Avukat Desteği Almalısınız?
İmar kirliliğine neden olma suçu, yalnızca idari değil, aynı zamanda cezai yaptırımlar da içerir. Bu nedenle, suçla ilgili bir süreçte uzman bir avukattan destek almak, şu açılardan önemlidir:
- Suçun Unsurlarının Tespiti:
- Suçun oluşup oluşmadığı, işlenen fiilin TCK 184 kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği detaylı bir hukuki analiz gerektirir.
- Örneğin, suçun işlendiği alanın belediye sınırları içinde olup olmadığı ya da özel imar rejimine tabi olup olmadığı gibi unsurların doğru tespiti yapılmalıdır.
- Etkin Pişmanlık Hükümleri:
- TCK 184/5 kapsamında, failin yaptığı yapıyı ruhsata uygun hale getirmesi durumunda kamu davası düşer. Bu hükmün uygulanabilmesi için gerekli prosedürlerin doğru bir şekilde yürütülmesi gerekir.
- Avukat, müvekkilin bu süreçten en avantajlı şekilde faydalanmasını sağlar.
- Savunmanın Hazırlanması:
- Hukuki ve teknik detayların yoğun olduğu bu suç tipinde, etkili bir savunma için uzmanlık gereklidir.
- Suçun işlendiği iddiasıyla düzenlenen raporların hukuka uygun olup olmadığı ve idari süreçlerin doğru işletilip işletilmediği detaylı bir şekilde incelenmelidir.
- İdari Yaptırımların İptali:
- İmar Kanunu’na aykırı yapılarla ilgili idari para cezaları, yıkım kararları veya yapı mühürleme işlemlerine karşı itiraz ve iptal davaları açılması gerekir. Bu süreçte avukatın rolü kritik öneme sahiptir.
- Müzakere ve Uzlaşma Süreçleri:
- İdare ile yapılacak görüşmelerde veya ruhsat alma süreçlerinde müvekkil adına müzakere yapılabilir.
Avukatın Görevleri:
- Müvekkil adına hukuki sürecin takibini yapmak.
- Teknik bilirkişi raporlarını değerlendirmek ve hukuki çerçevede sunmak.
- İlgili savunma dilekçelerini hazırlamak.
- Kamu davası sürecinde cezanın kaldırılması veya lehe hükümlerin uygulanması için gerekli hukuki prosedürleri yürütmek.