Ceza Hukuku

Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu ve Cezası (TCK md.220)

Örgüt Kurma, Üye Olma, Yardım Etme ve Propaganda Suçu - TCK 220

Yazımızda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun TCK md. 220. maddesinde düzenlenen “Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma” suçu ele alınmıştır. Suçun unsurları, özel görünüş biçimleri, cezası ve etkin pişmanlık hali üzerinde durulmuştur.

5237 sayılı TCK’da “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının beşinci bölümünde; “Kamu Barışına Karşı Suçlar” altında 220. maddede “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu” düzenlenmiştir. Maddeye bakıldığında yalnızca örgüt kuranın değil; yöneten, üye olan, üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen ile bilerek ve isteyerek yardım edenlerin de kapsama alındığı görülmektedir.

Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu ve Cezası (TCK md.220)
Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu ve Cezası (TCK md.220)

DMCA.com Protection Status

Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu Nedir?

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun (TCK) da “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının beşinci bölümünde; “Kamu Barışına Karşı Suçlar” altında 220. maddede “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu” düzenlenmiştir. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu ile korunmak istenen hukuki menfaat kamu güvenliği ve barışıdır. Ceza Hukukundaki “hazırlık hareketlerine ceza verilmemesi” ilkesinin bir istisnası olarak yaptırım altına alınmış bir tehlike suçudur. Bu düzenleme ile hedeflenen, gelecekte işlenmesi amaçlanan suçların önüne geçilmesidir.

Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçunun Cezası Nedir?

Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (md. 220/1). Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (md. 220/2). Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır (md. 220/3). Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır (md. 220/8).

Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu Nasıl İşlenir?

Yargıtay kararları çerçevesinde 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesi bağlamında bir örgüt tanımı en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir yapı içerisinde, devamlı bir şekilde amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi biçimindedir.

Buna göre suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun oluşması için;

  1. Üye sayısın en az üç olması gerekmektedir.
  2. Hiyerarşik bir yapı bulunmalıdır. Bu hiyerarşik yapı gevşek veya sıkı olabilir, yeter ki soyut bir birleşmeden öte hiyerarşik bir yapılanma var olsun.
  3. Suç işlemek için fiili bir birleşme yeterlidir. Böylelikle 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinin ilk iki fıkrasındaki suçlar vücut bulmuş olacaktır. Ayrıca bir suç işlenmesi gerekmemektedir. Suç işlendiği takdirde dördüncü fıkraya göre bu suç için de cezalandırılmaya gidilecektir. Burada gerçek içtima hükümleri uygulanacaktır. Bunun yanında işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur bakımından somutlaştırılması zorunluluğu bulunmamaktadır.
  4. Örgüt niteliği itibariyle devamlılık arz etmesi gereken bir yapılanmalıdır. Bu yüzden işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur bakımından belli ve sınırlı olması durumunda söz konusu örgüt değil iştirak kurumu olacaktır.
  5. Bir araya gelmenin, amaçlanan suçları işlemeye elverişli üye, araç ve gereçle olması gerekmektedir.

Suç işlemek amacıyla kurulan örgütün varlığının kabulü için Yargıtayca belirlenen bu hususlar doktrin ve uygulamada da benimsenmektedir.

Buna karşın bir görüşe göre örgütün varlığı için hiyerarşik yapının varlığı olmazsa olmaz değildir. Örgütü oluşturanlar birbirleri üzerinde bir hakimiyeti bulunmayabilir. Örgüt içinde bir iş bölümü yapılmamış olabilir. Buna rağmen suç işlemek için kurulan örgütün varlığının kabulü gerekir.


İnfaz Hesaplama Yapmak İçin Tıklayın

Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu İnfaz Hükümleri

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107. maddesinde örgüt suçlarının infaz ve deneme süreleri infaz hesaplaması düzenlenmiştir. Buna göre Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun md. 107/4’e göre:

“(4) Suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkûmiyet hâlinde; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuzaltı yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının dörtte üçünü infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler. Ancak, bu süreler;

  1. a) Birden fazla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde kırk,
  2. b) Birden fazla müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde otuzdört,
  3. c) Bir ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla kırk,
  4. d) Bir müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuzdört,
  5. e) Birden fazla süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuziki, Yıldır.”

Ancak 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesinin son paragrafında “Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin, …örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanmasına hükmedilir.” denilmektedir.

Örgüt mensubu suçlu deyiminden ise TCK md. 6/1-j bendine göre “… bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi anlaşılır.”

Mükerrirlere özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik tedbiri de 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 108. maddesinde ele alınmıştır. Dolayısıyla TCK’nın 220. maddesi kapsamındaki suçlar bakımından uygulanacak infaz rejimi ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri 5275 sayılı Kanunun 170/4. maddesine göre değil 108. maddesine göre yapılacaktır. Bu yüzden örgüt mensubu suçlular hakkında md. 107/4’ün uygulanma alanı yoktur.

Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçunda Korunun Hukuki Menfaat

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu ile korunmak istenen hukuki menfaat kamu güvenliği ve barışıdır. Barış içinde ve güvenli bir şekilde yaşama hakkı, kamu güvenliği ve barışının tesisi ile mümkündür.

Anayasa ve uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınmış temel hak ve özgürlükleri, işlenmesi amaçlanan suçlar bakımından tehlikeliliği arz etmek ve hazırlık hareketi niteliğinde olmak suretiyle zedeleyen davranışlara karşı kişilerin korunması adına, TCK’da ayrı ve bağımsız bir suç olarak düzenlenen suç işlemek amacıyla örgüt kurma, kamu güvenliği ve barışının bozulmasına ve kişilerin güvenli ve barış içinde yaşama hakkını kullanamamasına sebep olmaktadır. Bu suç dolayısıyla toplum ve kamu düzeni tehlikeye girmekte ve amaç suçların işlenmesi de bireysel davranışlara kıyasla kolaylaşmaktadır

Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçunun  Maddi Unsurları

Suçun Faili Kimdir?

5237 sayılı kanunun 220. maddesine göre örgütlü suçun oluşabilmesi için en az üç failin katılımı şarttır. Dolayısıyla bu suç çok failli işlenebilen bir suç tipidir. Kanunu tip olarak kişilerin çokluğu “kurucu unsur” olarak düzenlenmiştir. Üç kişinin faaliyetlerinin birleşmesi meydana gelmeden suç vücut bulmayacaktır. İkiden fazla kişi tarafından gerçekleştirilmesi kanun koyucu tarafından gereklilik olarak görülmüştür. Bu kişilerden birinin olmaması durumunda bu suç işlenemez4. Failler açısından herhangi bir özellik aranmaz, bu suçun failleri herkes olabilir.

Suçun Mağduru Kimdir?

Kamu güvenliği ve barışını sağlamak devletin yükümlülüğünde olduğundan, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun mağduru da öncelikle devlet ve toplumun her bir bireyidir.

Bir görüşe göre, her suçun mağduru her zaman toplum olduğundan, suçun mahsus mağduru, kamu düzenini sağlamakla görevli kamu idaresi, yani kolluktur. Suçun “Topluma Karşı Suçlar” başlığı altında yer alması bunu değiştirmeyecektir.

Spesifik bir kişinin bu suçun doğrudan mağduru olmadığının kabulü durumunda davaya katılma tartışması yapılması gerekir. Ceza Muhakemesi Kanunu md. 237/1’e göre “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.”

Örgüt Tanımı, Örgüt Nedir? 

Örgüt kavramı, suçun meydana gelmesi için gerekli unsurlarından birinin faillerin sayısı ile bağlantılı olmasından ortaya çıkmaktadır. Örgüt meydana getirmenin suç oluşturduğu durumlarda bu suçun zorunlu unsurlarından biri belirli sayıda kişinin bir araya gelmesidir. Suçun bu unsuru sebebiyle doktrinde kolektif suç olarak adlandırıldığı da görülmektedir.

Örgütün meydana gelmesi için gerekli birleşme, soyut bir nitelikte değildir. Hiyerarşik bir yapılanmanın bulunması gereklidir. Örgütün hiyerarşik yapısının sıkı ya da gevşek olmasının bir önemi yoktur, yeter ki hiyerarşik bir yapı olsun. Hiyerarşik yapı örgütü mensupları üzerinde hakimiyet kuran bir güç kaynağı haline getirmektedir.

Fiili birleşme örgütün suç işlemek amacıyla olması durumunda örgütün mevcudiyeti için yeterlidir. Örgüt, niteliği gereği, devamlılığı olan bir yapılanmadır. Kişilerin belli bir suç için bir araya gelmesi örgütlü suçu işlemelerine değil, iştirak ilişkisine olanak verir. Çünkü iştirak ilişkisi için konu veya mağdur bakımından belli bir suç işlenme niyetinin olması gerekmektedir. Örgütlü suçlarda ise konu veya mağdurun somutlaştırılıp, belli olması şartı aranmamaktadır.

Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçunun İştirak Kurumundan Farkı

Birden fazla kişinin bir araya gelerek suç işlediği durumlardan iştirak kurumunu örgütten ayırmak gerekir. İştirak ilişkisi, genel olarak, TCK’nın özel kısmında düzenlenmeyen tamamlayıcı özellikli bir kurumdur. İştirak hükümlerinin işlerlik kazanması kanuni tipin şeriklerden biri tarafından gerçekleştirilmesine bağlıdır. Fakat TCK md. 220’deki gibi çok failli suçlarda faillerin çokluğu; tali, ikincil nitelikli değil, aksine kanuni tipin meydana gelmesi için gerekli unsurlarındandır. Bunun yanında faillerin çokluğu, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunda olduğu gibi özel hükümlerde suçun unsurlarından biri olarak yer alır. İştirak kurumu gibi genel hükümler içinde düzenlenmemiştir.

Örgütü iştirak kurumundan ayıran bir başka nokta ise suçun icra hareketleridir. Şöyle ki, suçun icra hareketlerine başlanmış olması iştirak kurumunun işlerlik kazanması için bir gereklilikken, örgütten sorumluluk açısından böyle bir zorunluluk bulunmamaktadır. İradelerin birleşmiş olması örgütün meydana gelmiş olması için yeterlidir.

5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinin ikinci fıkrasında örgüt kurma veya yönetmeden ayrı olarak, suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak düzenlenmiştir. Örgüte üye olma hareketi bir katılmadır ve bir görüşe göre bunun için örgüt yöneticilerinin rızası aranmaz. Tek taraflı bir irade ile örgüte katılmak mümkündür.

Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurmak ve/veya Yönetmek Fiili

5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinin ilk fıkrasında suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun, örgüt kurma veya yönetme olarak iki farklı hareketle işlenebileceği belirtilmiştir. Buna göre bunlar seçimlik hareketlerdir. Seçimlik hareketlerden biri suç işlemek amacıyla örgüt kurma, diğeri ise kurulmuş bu örgütü yönetmedir.

Yaygın anlayışa göre örgütün varlığı için soyut bir birleşmenin ötesinde gevşek veya sıkı olsun, bir hiyerarşik yapılanmanın bulunması gerekmektedir. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu için, kişiler önceden anlaştıkları iş bölümü ve hiyerarşik yapılanmaya göre, süreklilik arz eden planlı bir ortaklık ve paylaşım çerçevesinde, belirsiz sayıdaki suçları işlemek amacıyla bir araya gelmiş olmalıdır. Örgüt kurma fiili için örgütün kurulmasına liderlik edilmesi gerekmektedir. Bunun gibi kurulma sürecinde etkili olan başka bir davranışların yapılması da örgüt kurma olarak kabul edilir. Örgütün kurulmuş olması; üye sayısının en az üç kişi olmasına, devamlılık gösterecek bir biçimde fiilen bir birleşmeye, üye sayısı ile araç ve gereçlerin amaçlanan suçları işlemeye elverişli olmasına bağlıdır. Fiili birleşmenin yanında ayrıca bir hukuki bağlantıya gerek yoktur.

Bu suçun belirsiz sayıda suçları işlemek amacıyla bir araya gelmek ile meydana geldiğini nazara aldığımızda madde başlığı ile ilgili bir eleştiri yapılabilir. Tek bir suç için bir araya gelmenin örgütlü suça vücut vermeyeceğini, iştirak hükümlerinin uygulanabileceğini göz önüne aldığımızda madde başlığı ve madde metninde “suç işlemek amacıyla” ibaresinde “suç” yerine “suçlar” kelimesinin kullanılması daha isabetli olabilirdi.

Örgüt Suçlarında Hiyerarşi Kavramı

Kurucu olarak kabul edilen kişi ile üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalı, suç işleme iradesi bakımından devamlılık bulunmalı; örgüt yasal anlamda disipline edilmiş olmalı; örgüt üyelerine verilen özel görev ve işlevler, onların ayrımsal işlevsel sorumluluk ve aktiviteleri ile somutlaştırılmalıdır. Bu somutlaşma değişiklik gösterebilen bir nitelikte olabilir, fakat basit bir iş bölümü muhakkak olmalıdır.

Örgütün oluşumunu sevk edici veya belirleyici davranışlarıyla katılarak meydana getiren kişi ya da kişiler örgütü kuran kişilerdir.

Kurulan örgütün işlemeyi amaçladığı suçlarla paralel bir şekilde hareket etmesini sağlayan, örgüt üyelerine hiyerarşik yapı vasıtasıyla görev veren, örgütün genel stratejisini belirleyen kişiler, örgütü yönetenlerdir. Bu yalnızca lider değil, hiyerarşik yapı içinde diğer üyelere sözü geçen, emirleri sorgulanmayan, idare yetkisi olan her üye olabilir. Bunun tayininde hiyerarşik yapı, organizasyon şeması, kişilerin yüklendikleri görevler dikkate alınmalıdır.

Kurulan örgütün işlemeyi amaçladığı suçları gerçekleştirmek için belli bir şekilde organize ederek örgütsel bir disiplinle hiyerarşik bir yapılanma oluşturan kişi, örgüt yöneticisidir.

Örgütün mensubunun yöneten kabul edilebilmesi emir ve idare yetkisi ile hiyerarşik yapı içinde verdiği emirlerin sorgulanmamasına bağlıdır.

Bu noktada yalnızca örgütün bir bölümü üzerinde emir ve idare yetkisi bulunan kişilerin durumu tartışılabilir. Bu kişilerin yönetici olarak kabul edilip edilmeyeceği sorunu söz konusu yapılabilir. Örgütün bütünü içinde hiyerarşik yapıdan dolayı emir ve idare yetkisi olan kişilerin yönetici kabul edileceği aşikardır. Ancak bunun yanında örgütün bir kısmı üzerinde, gene hiyerarşik yapı içinde emir ve idare yetkisi olanların da yönetici olarak kabulü gerekmektedir. Aksi halde örgüt içindeki birkaç üst düzey yönetici dışındaki tüm üyelerin örgüte üye olma suçundan sorumlu tutulması söz konusu olacaktır.

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma ani suçtur. Bu örgütü yönetme ise mütemadi bir suçtur.

Tüzel Kişilerin Örgütlü Suçlardaki Durumu

Dernek, vakıf, şirket, siyasi parti gibi kuruluşların hukuka uygun olarak kurulduktan sonra suç işlemek amacıyla örgütlenmeleri ve kuruluşu bir şemsiye görevinde kullanmaları halinde suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu vücut bulabilecektir. Ancak devamlılık gene burada da önemlidir. Kuruluş her suç işlediğinde değil suç işlemek amacıyla devamlılık arz eden bir şekilde hareket edip dernek, siyasi parti, vakıf, şirket yapılanmasını buna şemsiye olarak kullandığı vakit örgütlü suçtan söz edilebilecektir. Aksi takdirde münferit suçlar bakımından örgütlü suçun vücut bulduğu söylenemez.

Suç İşlemek Amacıyla Kurulan Örgüte Üye Olma

Örgüte üye olmak fiili bir katılımdır. 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinin gerekçesinde örgüte üye olmak için örgüt yöneticilerinin rızasına gerek yoktur. Tek taraflı bir irade ile de örgüte katılmak mümkündür. Doktrinde bu görüşü savunanlar olmakla birlikte, başka bir görüşe göre örgütün hiyerarşik yapısı gereği disiplinli bir oluşum olması gerekmektedir. Bu da örgüt içinde örgütün yöneticisi sıfatlı kişilerin veya hiyerarşik yapı gereği emir ve idare yetkisi sorgulanmayan bir örgüt mensubunun ya da örgüte üye kabulü ile görevli bir kişinin örgüte üye olacak kimseyi kabule ilişkin iradesini ortaya koymasını gerektirir. Gerekçedeki gibi tek taraflı irade ile örgüte katılmanın mümkün olduğunun kabulü, örgüt içindeki disiplinli oluşumu ve hiyerarşik yapıyı göz ardı etmek anlamına gelebilecektir.

Suçun Manevi Unsuru Nedir?

Suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçunun manevi unsuru örgütün işlemeyi amaçladığı suçları gerçekleştirme gayesini bilerek ve isteyerek örgüte katılma iradesidir. Kişinin örgüt üyesi sayılmasını gerektirecek boyuta ulaşmış bir konumda olup olmadığı; örgütün amaç suçlarını benimseme amacını ortaya koyan, dış dünyaya yansıtan davranışlarına, fiilin nerede ve ne zaman, hangi şartlarda gerçekleştiğine bakılmalıdır. Bu yapılırken, Yargıtay kararlarında da işaret edildiği gibi amaç suç ve koşullar dikkate alınmalı, failin hangi aşamada bulunduğu belirlenmelidir. Bunlar herhangi bir şüphe bırakmayacak şekilde saptanmalıdır.

Suç Ne Zaman Oluşur?

Suçun oluşma anı bakımından örgütün hiyerarşik yapısına dahil olunan an nazara alınır. Hiyerarşik yapıya dahil olmanın saptanmasında ise örgüte katılma iradesi her olayda ayrı olarak tartışılmalıdır.

Hiyerarşik yapıya dahil olma unsurunun Yargıtay kararlarında da suçun oluşumu için aranan husus olduğu görülmektedir. Aynı şekilde örgüt ile organik bağı olup örgütsel faaliyetlerde bulunduğu saptanamayan kişi, örgüte üye olmak kapsamında değerlendirilemez.

Örgüt üyeliğinin oluşumu kişinin davranışlarında belirli süre devam eden bir yoğunluğa bağlıdır. Örgüt ile belirli süre devam eden davranışları, birlikteliği olmayan kişinin örgüt üyeliği kapsamında değerlendirileceğinden bahsedilemez.

Suç İşlemek Amacıyla Kurulan Örgüt Adına Suç İşleme
Suç İşlemek Amacıyla Kurulan Örgüt Adına Suç İşleme

Suç İşlemek Amacıyla Kurulan Örgüt Adına Suç İşleme

5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinin 6. fıkrasında örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına bir suç işleyen kimsenin ayrıca örgüte üye olmak suçundan da ceza alacağı belirtilmişti. 2013’te madde metninde bu fıkranın sonuna “Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.” cümlesi eklenmiştir. Silahlı örgüt adına suç işlemek, örgüte üye olmak ile eşdeğer kabul edilmiştir. Silahlı bir örgüt adına suç işleyen kişilerin davranışları örgüte üye olmanın tipik hareketlerinden görülmüştür.

Son cümle eklenmeden önceki düzenleme ile örgüte üye olmadığı halde fail, hem örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlediği suçlardan hem de örgüte üye olmaktan cezalandırılmaktaydı. Bu bakımdan değişiklik öncesi hükmün önceki kanuna kıyasla ağırlaştığı görülmektedir. Üye olmadığı halde örgüt adına suç işlemenin yaptırımının örgüte üye olup da aynı fiili gerçekleştiren ile aynı olması, üye olmayan ile olan arasında bu suç bakımından bir fark bırakmadığından, üye olmayan adına daha ağır bir düzenleme görüntüsü çizmekteydi. Nitekim 04.04.2013 tarihli, 1/748 esas, 19 karar sayılı Adalet Komisyonu Raporu muhalefet şerhinde Murat Bozlak, bunun hukuk mantığına ters düştüğünü belirtmiştir.

Bu noktada silahlı örgüt adına suç işleyen failin örgüte üye olup olmaması önem arz etmediğinden, suç işleme niyeti olan fail silahlı örgüte üye olmak bakımından teşvik edilmekte gibi bir görüntü ortaya çıkmaktadır. Ayrıca silahlı bir örgüte üye olan kimseler örgüte üye olmak suçundan bir kere cezalandırılırken, silahlı bir örgüte üye olmayan kimse her fiil bakımından hem işlediği suç hem de örgüte üye olmak suçundan her defasında ayrı ayrı cezalandırılacaktır. Buradaki düzenlemenin bu yüzden örgüte üye olmayan adına dezavantaj getirdiği görülmektedir.

Örgütün genel çağrısı, örgüte ait yayın organlarının yayınları ve çağrıları ile somutlaşmaktadır. Bu çağrının belirli bir kişiye özel olarak yapılmasına gerek yoktur. Bu çağrıya uyan kimse silahlı bir örgütün üyesi olmamakla birlikte örgüt üyesi olarak cezalandırılmaktadır. Aslında fail örgütün çağrısı üzerine veya örgüte girme amacı ile hareket ettiğinden katılım iradesini göstererek suç işlemiş olabilir. Bu ikisi arasında bir fark yoktur. Her durumda örgüt adına suç işlenmektedir.

Suç İşlemek Amacıyla Kurulan Örgüte Yardım Etme

5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinin 7. fıkrasında örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişinin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı belirtilmiştir. 765 sayılı TCK’da ayrı bir maddede teşekkül mensuplarına yardım etmenin suç olarak düzenlenmesinden farklı olarak mevcut kanundaki düzenlemede yardım etme davranışlarının örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı düzenlenmiştir. Örgüte yardım ve yataklık olarak ayrı bir suç düzenlemesi yoktur. Yardım ve yataklık, örgüte üye olmak dolayısıyla sorumluluk kapsamına dahil edilmiştir. Ayrıca 5237 sayılı TCK’da 765 sayılı TCK’dan farklı olarak örgüt mensuplarına yardım yerine örgüte yardımdan söz edilmektedir. Böylece örgüte yardım söz konusu olmayacak şekilde örgüt üyelerine yardım etmek madde kapsamı dışında bırakılmıştır.

Örgüt mensuplarına bilerek ve isteyerek bir kez yardım edilmesi ile de suç oluşmaktadır.

Örgüt üyesi olma suçunun tayininde dikkate alınan, fiillerde yoğunluk, hiyerarşik yapıya dahil olma, devamlılık, belirli süre örgüt ile birliktelik, suç işleme iradesinde süreklilik gibi şartlar, örgütün amacını bilerek ve isteyerek yardım eden kişi açısından aranmamış olacak ve örgüt üyesi olarak cezalandırılacaktır.

Bu düzenleme ile de örgüte üye olan kimse ile örgüt hiyerarşik yapısına dahil olmadığı halde örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi aynı şekilde sorumluluğa tabi tutulmuştur. Doktrinde bu durumun hukukun genel ilkelerine, adalet ve kanun önünde eşitlik prensiplerine aykırılık teşkil ettiğini belirten görüşler savunulmaktadır.

Suç İşlemek Amacıyla Kurulan Örgütün Propagandasını Yapma

5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinin 8. fıkrasında örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasının yapılması ayrı olarak düzenlenmiştir. Propagandanın basın ve yayın yoluyla yapılması hali ise nitelikli hal olarak belirtilmiştir.

Propagandanın sözlük anlamı “Bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışma, yaymaca” olarak tanımlanmıştır. Yargıtay 8. C. D 06.04.1994 gün ve 1994/1227-3479 sayılı kararında da “Sözlük anlamı yayma, çoğaltma olan propaganda; ceza hukukunda bir düşünceyi yandaş kazanmak için birden fazla kişinin bilgisine duyurmak, iletmek, ulaştırmak amacıyla yayma hareketi” şeklinde tanımlanmıştır

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 18.02.1991 gün ve 1990/341-1991/34 sayılı kararında ise “Propaganda; belirli bir düşüncenin toplum içinde yayılmasını ve yerleşmesini sağlamak amacıyla bu görüşün yayılması, birden fazla kişinin bilgisine ulaştırılması ve onlar üzerinde etkili olunmasıdır.” tanımlaması yapılmıştır

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 16.03.1999 gün ve 1999/33-38 sayılı kararında “Propaganda kavramına gelince, belli bir görüşün toplum içinde yayılmasını, fikir ve kanaatlerin kökleşmesini sağlamak için, bu amacın gerçekleşmesine yönelik olarak her türlü maddi ve manevi araca başvurarak telkin, teşvik ve etkide bulunmak olarak tanımlamak mümkündür.” şeklinde bir tanımlama getirilmiştir.

Propagandanın tanımı 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda ve 5237 sayılı TCK’da yapılmamıştır. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7. maddesinin 2. fıkrasında terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapmak suç olarak düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde örgütün veya bu örgütün suç işlemek amacının propagandasının yapılması suç olduğu belirtilmişti. 11.04.2013 tarihli 4. yargı paketi olarak bilinen 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile “veya amacının” ibaresi kanundan çıkarılarak “cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde” ibaresi madde metnine eklenmiştir. Aynı şekilde 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinin 8. fıkrasında da “veya amacının” ibaresi çıkarılarak “cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde” ibaresi eklenmiştir. Böylece md. 220/son “Örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarıoranında artırılır.” şekline gelmiştir.

Sözlü veya yazılı ifade edilen düşüncelerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği, ifade özgürlüğü ile propaganda suçunun arasındaki sınırın çizilmesi önemlidir.

AİHS, ilgili maddenin 2. fıkrası ile taraf devletlere geniş bir takdir yetkisi tanımıştır. Ancak bu yetkinin kullanımı, Komisyon ve Divan tarafından ciddi bir şekilde denetlenmektedir. Mahkeme aşağıdaki ölçütlere göre başvuruları incelemektedir:

  • Toplumsal müdahale yasalardan kaynaklanmalıdır.
  • Yasalara getirilen kısıtlamalar genel yararlara yönelik olmalıdır.
  • Demokratik bir toplum için gerekli olmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında 5237 sayılı TCK’nın 220/son fıkrasındaki düzenleme bakımından ifade özgürlüğü ile propaganda arasındaki sınırın dikkatli ve özenli bir şekilde çizilmesi önemlidir.

Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçunun Manevi Unsuru

5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme ve bu örgüte üye olma doğrudan kast ile işlenebilen suçlardır. Bunlar bakımından olası kast söz konusu değildir. Suçun taksirli hali de kanunla düzenlenmediğinden TCK md. 22/1 hükmü ile birlikte değerlendirildiğinde taksirle de işlenemeyeceği görülmektedir. Kastın yanı sıra bu suç bakımından ayrıca diğer bir manevi unsurun daha gerçekleşmesi öngörülmüştür. Örgüt kurmanın suç işlemek amacıyla gerçekleşmiş olması halinde tipik suç meydana gelecektir. Burada faili neticeyi meydana getirmeye yönelten belirli bir saik veya maksadın varlığının bulunduğu kabul edilir. Bu yüzden suç işlemek amacıyla örgütlenmenin özel kastla işlenen bir suç olduğunu söylemek mümkündür. Özel kastın hem örgütlenme hem de işlenecek suçlar bakımından aranması gerekmektedir.

Bir görüşe göre bu suç için özel kastın varlığı, örgütün amaçlarını kendisinden başka en az iki kişinin daha benimsediğini bilerek örgütlenme iradesinden ileri gelmektedir.

Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçunun Nitelikli Halleri
Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçunun Nitelikli Halleri

Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçunun Nitelikli Halleri

5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinde suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunun nitelikli hali için tek bir hal düzenlenmiştir. Bu hal örgütün silahlı olmasıdır. Silah deyiminden TCK md. 6/1-f’deki tanım anlaşılmalıdır. Burada

  1. Ateşli silâhlar,
  2. Patlayıcı maddeler,
  3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,
  4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,
  5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddelerin silah olduğu belirtilmiştir.

Örgütün sahip olduğu silahların cins, nitelik, miktarının; örgüt yapısı, üye sayısı, araç-gereçler dikkate alındığında elverişli olup olmayacağı önem arz eder. Suçun işlenmesi bakımından silah kullanımının, silaha sahip olmanın elverişli olması, bu suçun nitelikli halini meydana getirecektir. Örnek vermek gerekirse zor ve tehditle para tahsil etmek amacıyla kurulmuş bir örgütün mensuplarının silahlı olması TCK md. 220/3’teki suçun meydana gelmesine sebep olacakken; belgede sahtecilik ya da sahte para basmak suçlarını işlemek amacıyla kurulan bir örgütün silahlı olması, bu fiiller bakımından silahlı olmanın elverişliliği olmayacağından 220/3’teki suçu oluşturmayacaktır. Silahlı işlenecek suçlar bakımından geçerli olacak nitelikli halin kapsamına, bunun yanında, her silah değil, suçun işlenmesine elverişli olan silahlar dahil olacaktır. Suçun işlenmesini doğrudan veya dolaylı olarak kolaylaştırmayan silahlar nitelikli hal kapsamına girmeyecektir.

Amaç suçların işlenebilmesi açısından elverişliliğin önem arz etmesi ile birlikte 220/3’teki suçun meydana gelmesi için silahların illa kullanılması veya saklanması gerekmemektedir. Silahların bulundurulmasının örgütün amacı doğrultusunda olması md. 220’deki suçun nitelikli halinin vücut bulması için yeterli olacaktır. Silahların bir depoda saklanıyor olması da bunu değiştirmeyecektir; eğer amaç suç kapsamı doğrultusunda ileride kullanılması amaçlanan silahlar varsa, bu da suçun nitelikli halinin meydana gelmesi için yeterli olacaktır. Ancak örgüt mensuplarının örgütten bağımsız olarak edindikleri ve bireysel ihtiyaçları için kullandıkları silahlar bu fıkra kapsamında değerlendirilmez. Bunun gibi kamu görevlisi olması sebebiyle silahı olan örgüt mensubunun silahı da fıkra kapsamında değerlendirilmez. Failin kamu görevi nedeniyle değil, ayrıca örgütteki görevi nedeniyle silahlı olması durumunda örgütün silahlı olduğundan bahsedilir. Örgütün silahlarının ruhsatlı olup olmaması suçun nitelikli halinin oluşması bakımından dikkate alınmaz.

SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ ŞEKİLLERİ

Teşebbüs

Kural olarak hazırlık hareketleri Ceza Hukukunda cezalandırılmaz. Ancak TCK md. 220 bunun bir istisnasını teşkil ederek hazırlık hareketinin cezalandırılmasını öngörmüştür. Bu suç bir tehlike suçudur. Bir görüşe göre neticesiz bir suçtur. Suçun oluşması için üç veya daha fazla kişinin bir araya gelerek amaç suçların işlenmesi bakımından yeterli özgünlüğü sağlamaları kafidir. Yani üç kişinin bir araya gelmesiyle suç meydana gelmiş olacaktır. Teşebbüs mümkün olmayacaktır.

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, bu örgüte üye olma sırf hareket suçları olduklarından dolayı, bunlara teşebbüs mümkün değildir. Doktrinde bu görüşün aksini savunan görüş de mevcuttur.

TCK md. 220/6, 7 ve 8 için ise bir görüşe göre yalnızca 7. fıkra yani örgüte yardım etme suçu açısından teşebbüs mümkünken, diğer bir görüşe göre ise üç fıkra açısından da teşebbüs mümkündür.

İştirak

5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen suça iştirak örgüte yardım, örgütün propagandasını yapmak fiillerini düzenleyen son iki fıkrası bakımından mümkünken, örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olmak suçları bakımından mümkün değildir.

İçtima

5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinin 5. fıkrasında örgüt yöneticilerinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılacağı düzenlenmiştir.

Örgüt yöneticisinin işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılması bir dolaylı faillik halidir. “Organize hakimiyet mekanizmalarına dayalı dolaylı faillik kuramı”, Alman Ceza Hukukunda, Claus Roxin tarafından ortaya atılmıştır. 220. maddenin gerekçesinde “Maddenin beşinci fıkrasında, örgüt yöneticilerinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılması gerektiği kabul edilmiştir.Örgüt yapısı içinde, kendisine suç işlemek gibi örgütün amacına uygun bir görev verilen kişi bu görevini yerine getirmezse, hemen yerine bir diğeri rahatlıkla ikame edilebilmektedir. Bu nedenle, örgütün yöneticisi konumunda olan kişiler, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak sorumlu tutulmalıdırlar.” denilmektedir. Gerekçede geçen “ikame edilme” ibaresi Claus Roxin’in geliştirdiği kuramı refere etmektedir.

Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçunda Etkin Pişmanlık

5237 sayılı TCK’nın 221. maddesinde suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu bakımından etkin pişmanlık hali düzenlenmiştir. Buna göre suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu nedeniyle soruşturmaya başlanmadan ve örgütün amacı doğrultusunda suç işlenmeden önce, örgütü dağıtan veya verdiği bilgilerle örgütün dağılmasını sağlayan kurucu veya yöneticiler hakkında cezaya hükmolunmaz (TCK 221/1).

Örgüt üyesinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeksizin, gönüllü olarak örgütten ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz. Eğer örgüt üyesi, örgütün faaliyeti çerçevesinde herhangi bir suçun işlenişine iştirak etmeden önce kendi iradesiyle örgütten ayrılmamış fakat yakalanmışsa; bu takdirde de, pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi hâlinde gene hakkında cezaya hükmolunmayacaktır (TCK 221/2 ve 3).

TCK md. 220’de düzenlenen 1., 2., 6. ve 7. fıkralardaki suçu işleyen kişi gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili bilgi verirse, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı cezaya hükmolunmayacaktır. Kişi gönüllü olarak teslim olmaz da yakalanırsa ve bu bilgileri yakalandıktan sonra verirse de, hakkında örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek cezada üçte birden dörtte üçe kadar indirim yapılır (TCK 221/4).

Etkin pişmanlıktan yararlanan kişiler hakkında bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur. Denetimli serbestlik tedbirinin süresi üç yıla kadar uzatılabilir (TCK 221/5).

Örgütlü Suçlarda Ceza Avukatı Desteğinin Önemi

Örgütlü suçlar, birden fazla kişinin belirli bir plan ve iş bölümü dahilinde hukuka aykırı eylemleri gerçekleştirmek üzere bir araya geldiği suç türleridir. Bu suçlar, genellikle karmaşık yapıları ve geniş etkileri nedeniyle hukuki süreçlerde uzmanlık gerektirir. Örgütlü suçlarla mücadelede, hem bireylerin haklarının korunması hem de etkin bir savunma mekanizması oluşturulması açısından ceza avukatı desteği kritik öneme sahiptir.

 

Çağrı Ayboğa

Avukat Çağrı Ayboğa, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olup yüksek lisans öğrenimine devam etmektedir. Ayboğa + Partners Avukatlık Bürosu’nun kurucu avukatlarındandır. Ankara Barosu’na kayıtlı olarak dinamik ve tecrübeli ekibiyle avukatlık mesleğini icra etmektedir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Ara