Marka Hakkına Tecavüz Suçu ve Cezası 2025
Marka Hakkına Tecavüz Suçu Nedir?
Marka hakkı, tüzel ve gerçek kişilerin ticari faaliyetlerini doğrudan etkileyen ve ihlali halinde yaptırımlar uygulanabilen bir haktır. Marka hakkına tecavüz suçu, özel bir kanun olan Sınai Mülkiyet Kanunu (https://resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/01/20170110-9.htm) ile düzenlenmiş olup cezası ve suçun oluşumu detaylıca aktarılacaktır. Özellikle son yıllarda sahte, imitasyon, çakma, taklit marka ürünler satılarak marka hakkına tecavüz suçu işlendiği görülmektedir. Bu yazımızda tüm detaylarıyla marka hakkına tecavüz suçu incelenecektir. Başka bir deyişle sahte/imitasyon/çakma/taklit marka ürün satma suçu konusunda detaylı bilgiler verilecektir.

Marka Hakkına Tecavüz Suçu Nedir?
Marka hakkına tecavüz suçu, başkasına ait tescilli bir markanın hukuka aykırı olarak yetkisiz biçimde kullanılmasıyla meydana gelen ve ceza hukuku bakımından yaptırıma bağlanmış bir fikri mülkiyet hakkı ihlalidir. Bu suçun oluşması için markanın tescilli olması, fiilin kasten gerçekleştirilmiş olması ve belirli seçimlik hareketlerden birinin bulunması gerekir. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. maddesinde düzenlenen bu suç, hem bireysel hakları hem de kamu düzenini ilgilendiren sonuçlar doğurur.
Suçun temelinde markaya ilişkin sahiplik hakkının ihlali söz konusudur. Bu hak, mutlak nitelikte olup, sahibine markasını münhasıran kullanma ve üçüncü kişilerin kullanımını men etme yetkisi verir. Marka sahibinin bu hakkı, tescil ile birlikte doğar ve Sınai Mülkiyet Kanunu çerçevesinde korunur. Suçun cezai yaptırımı, yalnızca özel menfaatleri değil, adil rekabeti ve tüketici güvenliğini de muhafaza etmeyi hedefler. Bu nedenle marka hakkına tecavüz suçu hem iktisadi düzenin hem de hukuk güvenliğinin bir unsurudur.
Marka Hakkına Tecavüz Suçunun Unsurları
Marka hakkına tecavüz suçu, genel bir kastla işlenebilen ve herkes tarafından işlenebilecek bir suçtur. Failin markayı bilerek ve isteyerek kullanması gerekir; suçun taksirle işlenmesi mümkün değildir. Suçun oluşması için, markanın tescilli olması, failin kastının bulunması ve seçimlik hareketlerden birinin gerçekleştirilmesi gerekir. Bu hareketler; mal üretmek, hizmet sunmak, satışa arz etmek, satmak, ithal etmek, ihraç etmek, ticari amaçla satın almak, bulundurmak, nakletmek veya depolamaktır.
Bu unsurların varlığı, suçun hukuki anlamda tamamlanmasını sağlar. Söz konusu hareketlerin her biri tek başına suçu oluşturabilir. Ayrıca suçun oluşması için zararın meydana gelmesi şart değildir; zira bu suç bir soyut tehlike suçudur. Marka hakkı sahibi kişinin rızası dışında gerçekleştirilen her türlü iktibas ya da iltibas, ceza sorumluluğunu doğurur. Suçun konusunu oluşturan markanın Türkiye’de geçerli şekilde tescil edilmiş olması ise mutlak bir zorunluluktur.
Marka Hakkına Tecavüz Suçunun Unsurları
Unsur | Açıklama |
---|---|
Fail | Gerçek kişi, herkes tarafından işlenebilir |
Mağdur | Türkiye’de tescilli marka sahibi |
Konu | Marka (yalnızca Türkiye’de tescilli markalar) |
Fiil | İktibas veya iltibas yoluyla seçimlik hareketlerden birinin yapılması |
Manevi Unsur | Suç kasten işlenebilir, taksirle işlenemez |
Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Fiiller
Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 29. maddesinde marka hakkına tecavüz sayılan fiiller tek tek belirtilmiştir. Bu fiiller arasında, tescilli marka ile aynı ya da ayırt edilemeyecek derecede benzer işaretlerin, aynı veya benzer mal ya da hizmetler üzerinde izinsiz şekilde kullanılması yer alır. Ayrıca markanın taklit edilmesi, bu ürünlerin satılması, ithal edilmesi, ticari amaçla bulundurulması ya da bu ürünlere dair sözleşme teklifinde bulunulması da tecavüz sayılan eylemler arasında yer almaktadır.
Ancak her tecavüz fiili cezai sorumluluk doğurmaz. Ceza sorumluluğu yalnızca iktibas veya iltibas yoluyla işlenen fiillerde doğar. Örneğin, tescilli markanın birebir taklit edilmesi iktibas olarak değerlendirilirken, markanın tüketici nezdinde karışıklık yaratacak şekilde benzerinin kullanılması iltibas olarak kabul edilir. Bu ayrım, özellikle ceza yargılamasında bilirkişi raporları ile ortaya konulmaktadır. Her iki halde de markanın izinsiz ticari kullanımının cezai yaptırıma tabi olduğu unutulmamalıdır.
Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Fiiller
Fiil | Açıklama |
---|---|
Markayı izinsiz kullanmak | Tescilli markanın izinsiz biçimde kullanılması |
Markayı taklit etmek | Markanın aynısının veya benzerinin yetkisiz olarak üretilmesi |
Taklit ürünü satmak | Taklit olduğunu bilerek veya bilmesi gerekirken ürünün satışı |
İthalat veya ihracat | Taklit markalı ürünleri ithal veya ihraç etmek |
Depolamak / bulundurmak | Ticari amaçla taklit ürünleri elde bulundurmak |
Marka Hakkına Tecavüz Suçunun Cezası
6769 sayılı Kanun’un 30. maddesi uyarınca, marka hakkına tecavüz suçunu işleyen kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Suçun daha ağır şekilleri için daha ağır yaptırımlar öngörülmüştür. Örneğin, markayı izinsiz olarak devreden, rehin veren veya lisans hakkını kullandıran kişi iki yıldan dört yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
Suçun cezalandırılabilmesi için markanın Türkiye’de tescilli olması şarttır. Ceza soruşturması ve kovuşturması şikâyete bağlıdır. Bu nedenle mağdurun süresi içinde şikâyette bulunması gerekir. Ayrıca tüzel kişilik adına işlenen fiillerde, tüzel kişiye özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir. Bu tedbirler arasında faaliyetten men veya lisans iptali gibi idari yaptırımlar yer alabilir. Suçun bir başka özelliği de seçimlik hareketli bir suç olmasıdır; failin bu hareketlerden birini gerçekleştirmesi suçun oluşması için yeterlidir.
Marka Hakkına Tecavüz Suçunun Ceza Tablosu
Suç Tipi | Hapis Cezası | Adli Para Cezası |
---|---|---|
Temel Hâl (m.30/1) | 1 yıldan 3 yıla kadar | 20.000 güne kadar |
Marka işaretini yetkisiz kaldırma (m.30/2) | 1 yıldan 3 yıla kadar | 5.000 güne kadar |
Marka hakkı üzerinde yetkisiz tasarruf (m.30/3) | 2 yıldan 4 yıla kadar | 5.000 güne kadar |
Marka Hakkına Tecavüz Suçunun Soruşturulması ve Kovuşturulması
Marka hakkına tecavüz suçu, takibi şikâyete bağlı bir suçtur. Soruşturma ve kovuşturmanın başlayabilmesi için, marka sahibi veya vekili tarafından süresi içinde yapılmış geçerli bir şikâyet bulunmalıdır. Şikâyet hakkı, yalnızca markanın sahibine aittir. Bu hak, noter onaylı vekâletname ile vekil aracılığıyla da kullanılabilir. Özellikle yabancı marka sahiplerinin Türkiye’deki avukatları aracılığıyla yaptığı şikâyetlerde, vekâletnamenin kapsamı büyük önem taşır.
Soruşturma aşamasında savcılık, taklit ürünlerin ele geçirilmesi, açık kaynak araştırması yapılması, bilirkişi incelemesi gibi birçok işlemi yerine getirir. Delillerin toplanmasında sulh ceza hâkimliklerinden arama ve el koyma kararı talep edilebilir. Kovuşturma aşamasında ise yargılamayı Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemeleri yürütür. Suçun işlendiği yer mahkemesi yetkilidir. Ancak suçun etkilerinin görüldüğü yer mahkemesi de yetkili olabilir.
Marka Hakkına Tecavüz Suçunda Etkin Pişmanlık
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. maddesinin yedinci fıkrasında, marka hakkına tecavüz suçuna özgü bir etkin pişmanlık (https://ayboga.av.tr/etkin-pismanlik/) hükmü yer almaktadır. Bu düzenlemeye göre, taklit ürünleri satışa arz eden veya satan kişi, bu malları nereden temin ettiğini açıklar ve bu sayede üretici veya tedarikçiye ulaşılmasını sağlar ve ürünlere el konulmasına imkân tanırsa hakkında cezaya hükmolunmaz. Böylelikle ceza yargılaması süreci, failin etkin işbirliği ile sona erebilir. Bu hüküm, cezai yaptırımın amacı olan önleme ve caydırıcılık fonksiyonunu tamamlayıcı niteliktedir.
Etkin pişmanlıktan yararlanabilmek için failin işbirliği neticesinde taklit malların üreticisine ulaşılması ve bu ürünlere el konulması şarttır. Salt bilgi vermek veya temin kaynağını belirtmek yeterli değildir. Uygulamada failin bu işbirliğini ne şekilde gerçekleştirdiği bilirkişi ve kolluk raporlarıyla değerlendirilmektedir. Bu madde, özellikle zincirleme marka hakkı ihlallerinin ortaya çıkarılması ve organize taklit ürün ağlarının çözülmesinde kritik rol oynamaktadır. Ancak bu imkândan yalnızca satışa arz eden veya satan kişiler faydalanabilir; üreticiler için bu hüküm uygulanmaz.
Marka Hakkına Tecavüz Suçunda El Koyma
Marka hakkına tecavüz suçlarında, delillerin korunması ve suçun etkilerinin ortadan kaldırılması amacıyla taklit ürünlere el koyma kararı verilebilir. Bu el koyma kararı, genellikle Cumhuriyet Savcısı tarafından talep edilerek Sulh Ceza Hakimliği tarafından verilir. El koyma kararı ile ürünlerin bulunduğu yerlerde arama yapılması ve taklit olduğu düşünülen ürünlerin muhafaza altına alınması mümkündür. Bu tedbir, delil karartılmasını önlemek ve hukuka aykırı ürünlerin piyasaya sürülmesini engellemek açısından büyük önem taşır.
El koyma tedbiri sadece ceza yargılaması çerçevesinde değil, hukuk yargılamasında da uygulanabilir. Marka hakkı sahibi, hukuk mahkemesinden ihtiyati tedbir yoluyla ürünlere el konulmasını, satış ve dağıtımının durdurulmasını talep edebilir. Bu taleplerin kabulü, hâkimin takdirine bağlı olmakla birlikte, genellikle bilirkişi raporları ve ön deliller ışığında değerlendirme yapılır. Ayrıca, el konulan malların delil niteliği taşıyabilmesi için marka tescil belgeleri, faturalar ve ürünlerin fotoğrafları ile birlikte dosyada yer alması gerekir.
Marka Hakkına Tecavüz Suçunda Görevli ve Yetkili Mahkeme
Marka hakkına tecavüz suçu nedeniyle açılacak ceza davalarında görevli mahkeme, Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesidir. Bu mahkemeler, büyükşehir adliyelerinde ihtisas mahkemeleri olarak faaliyet gösterir. Eğer bu mahkemeler kurulmamışsa, görevi genel ceza mahkemeleri, çoğunlukla asliye ceza mahkemeleri üstlenir. Bu görev belirlemesi kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında mahkeme tarafından re’sen gözetilmelidir.
Yetki bakımından ise 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun genel ve özel yetki kuralları uygulanır. Suçun işlendiği yer mahkemesi, failin ikametgahı veya fiilin etkilerinin görüldüğü yer mahkemesi yetkili sayılır. Özellikle e-ticaret üzerinden işlenen marka hakkı ihlallerinde, mağdurun yerleşim yeri mahkemeleri de yetkili olabilmektedir. Uygulamada bu yetki kuralları, suçun işlendiği platform (internet sitesi), ürünün gönderildiği il, alıcı adresi gibi çeşitli kriterler dikkate alınarak değerlendirilir.
Marka Hakkına Tecavüz Suçunda Bilirkişi İncelemesi
Marka hakkına tecavüz davalarında bilirkişi incelemesi, çoğu zaman suçun varlığının ve niteliklerinin tespiti açısından vazgeçilmezdir. Bilirkişi raporu ile taklit ürünlerin, marka ile olan benzerliği ya da aynılığı teknik olarak değerlendirilir. Bu incelemede genellikle ürünlerin tasarımı, yazı tipi, renk kodları, ambalaj biçimi gibi görsel ve fonetik unsurlar karşılaştırılır. Aynı zamanda Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan alınan tescil belgeleriyle bu değerlendirme desteklenir.
Bilirkişi raporunun güvenilir olması için, orijinal markalı ürünlerin temin edilmesi önemlidir. Eğer orijinal ürünler piyasadan veya marka sahibinden temin edilemezse, tescil belgesi ve varsa katalog gibi referans kaynaklar kullanılabilir. Yargıtay içtihatlarına göre, bilirkişi raporu yeterli teknik gerekçelere dayanmıyorsa hükme esas alınamaz. Bu nedenle bilirkişi seçimi, uzmanlık alanı ve değerlendirme yöntemi dikkatle belirlenmelidir. Bilirkişi raporu, özellikle iltibas değerlendirmesinde belirleyici rol oynar.
Marka Hakkına Tecavüz Suçunda Tüzel Kişilerin Sorumluluğu
Marka hakkına tecavüz suçları yalnızca gerçek kişiler tarafından işlenebilir. Ancak suç bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmişse, bu durumda tüzel kişiye özgü güvenlik tedbirlerine hükmedilebilir. Bu güvenlik tedbirleri arasında faaliyet ruhsatının iptali, lisansın geri alınması, belirli faaliyetlerin yasaklanması gibi yaptırımlar yer alabilir. Bu durum, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 60. maddesiyle de uyumlu bir şekilde düzenlenmiştir.
Tüzel kişilerin cezai sorumluluğu olmamakla birlikte, organ niteliğindeki gerçek kişilerin bu suça karışması hâlinde, tüzel kişiye yönelik dolaylı sonuçlar ortaya çıkabilir. Uygulamada, özellikle şirket yetkililerinin bilgisi ve onayı dahilinde yapılan markaya tecavüz fiilleri, doğrudan şirket faaliyetlerine bağlanarak güvenlik tedbirlerine gerekçe yapılmaktadır. Bu nedenle şirketlerin marka kullanımı politikalarında dikkatli olmaları, izinsiz kullanım ve tescilsiz ürün üretiminden kaçınmaları gereklidir.
Marka Hakkına Tecavüz Suçunda Zamanaşımı
Marka hakkına tecavüz suçları takibi şikâyete bağlı suçlar olduğundan, şikâyet hakkı fiilin öğrenilmesinden itibaren altı ay ve her hâlükârda suç tarihinden itibaren bir yıl içinde kullanılmalıdır. Bu süreler, 6769 sayılı Kanun yerine Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili hükümleri uyarınca belirlenir. Şikâyet süresinin geçirilmesi hâlinde soruşturma yapılamaz ve kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Bu, ceza yargılamasında çok sık karşılaşılan usul hatalarından biridir.
Bunun dışında kamu davası açıldıktan sonra ceza zamanaşımı süreleri devreye girer. Türk Ceza Kanunu’nun genel zamanaşımı hükümleri uygulanır. Suçun basit hâli için zamanaşımı süresi genellikle sekiz yıldır. Bu süre dolmadan mahkeme karar vermeli ve hüküm kesinleşmelidir. Aksi takdirde dava düşer. Zamanaşımı, özellikle uzun süren bilirkişi raporları ve yurtdışı yazışmalar nedeniyle geciken dosyalarda kritik bir rol oynar.
Marka Hakkına Tecavüz Suçunda Şikâyet Hakkı
Marka hakkına tecavüz suçu, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. maddesinde düzenlenmiş olup, takibi şikâyete bağlı suçlar (https://ayboga.av.tr/sikayete-tabi-suclar/) arasında yer alır. Bu durum, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 73. maddesi ile paralellik göstermektedir. Suçun soruşturulabilmesi ve kamu davası açılabilmesi için, marka sahibi ya da onun usulüne uygun şekilde yetkilendirdiği vekil tarafından şikâyette bulunulması şarttır. Aksi takdirde savcılık resen soruşturma yapamaz, kovuşturma başlatılamaz.
Uygulamada özellikle yabancı marka sahipleri adına yapılan şikâyetlerde vekaletname konusuna dikkat edilmesi gerekir. Yargıtay kararlarında, şikâyet tarihinde geçerli bir vekâletname bulunmaksızın yapılan başvuruların hukuken geçersiz olduğu ve davanın düşmesine karar verilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu nedenle, marka sahibi vekilinin şikâyet yetkisini açıkça içeren ve tarih itibariyle geçerli olan belge sunması zorunludur.
Marka Hakkına Tecavüz Suçunda Zamanaşımı
Şikâyet hakkının etkin şekilde kullanılabilmesi için belirli bir süre sınırlaması öngörülmüştür. CMK madde 73’e göre, mağdur, suçu ve failini öğrendiği tarihten itibaren 6 ay içinde şikâyet hakkını kullanmalıdır. Ayrıca suç tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde bu hakkın kullanılması gerekir. Bu süreler hak düşürücü niteliktedir. Süresinde yapılmayan şikâyet, davanın önünü kapatır.
Kamu davası açıldıktan sonra ise dava zamanaşımı süresi devreye girer. Marka hakkına tecavüz suçunun temel hali için Türk Ceza Kanunu m.66 gereğince bu süre 8 yıldır. Yani dava açılmışsa ve bu süre içinde hüküm verilmezse, dosya zamanaşımından düşer. Ayrıca hükmün kesinleşmesinden sonraki infaz süreleri için de ayrı bir zamanaşımı mekanizması işlemeye başlar. Bu nedenle zaman kavramı, marka suçlarında hem soruşturma hem de kovuşturma aşamasında titizlikle takip edilmelidir.
Marka Hakkına Tecavüz Suçunda Uzlaşma
Güncel hukuk uygulamasına göre marka hakkına tecavüz suçu, uzlaşmaya tabi suçlar arasında yer almaktadır. 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. maddesi kapsamında düzenlenen bu suçlar, Türk Ceza Kanunu sistematiği içerisinde “uzlaştırılabilir suç” olarak kabul edilmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesine göre, soruşturma evresinde savcılık; kovuşturma evresinde ise mahkeme, suçun uzlaşmaya tabi olup olmadığını resen değerlendirir.
Bu çerçevede, marka sahibi ile suç faili arasında uzlaştırma bürosu aracılığıyla müzakere süreci başlatılır. Taraflar bu süreçte maddi ya da manevi bir anlaşmaya varırsa, kamu davasının açılmasına yer olmadığına veya açılmışsa davanın düşmesine karar verilir. Uzlaşma sağlanamaması hâlinde ise yargılama süreci kaldığı yerden devam eder. Uygulamada bu durum, marka sahibinin zararının hızlı bir şekilde tazmin edilmesini ve mahkemelerin iş yükünün azalmasını sağlamaktadır.
Uzlaştırma süreci, özellikle düşük yoğunluklu ihlallerde — örneğin sınırlı sayıda ürün satışı veya ilk defa işlenen fiiller — faydalı bir alternatif çözüm mekanizması sunar. Ancak ciddi ölçekli, zincirleme veya organizeli ihlallerde genellikle uzlaşma yoluna gidilmeden yargılama devam ettirilir.
Marka Hakkına Tecavüz Suçunda Haksız Rekabet
Marka hakkına tecavüz ile haksız rekabet arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Her iki kurum da ticari hayatta dürüstlük kuralına aykırı davranışlara karşı koruma sağlamaktadır. Ancak marka hakkına tecavüz, tescilli bir marka hakkının ihlali ile doğrudan bağlantılı iken, haksız rekabet daha geniş bir çerçevede ticari etik dışı davranışları kapsar. Bu nedenle her marka hakkı ihlali haksız rekabet oluşturmaz; aynı şekilde her haksız rekabet fiili de marka hakkına tecavüz suçunu doğurmaz.
Uygulamada, bir fiilin haksız rekabet mi yoksa marka hakkına tecavüz mü oluşturduğu, özellikle Yargıtay kararlarında değerlendirme konusu olmaktadır. Tescilli olmayan bir markanın veya benzerinin kullanılması hâlinde, ceza hukuku koruması devreye girmez; bu durumda Türk Ticaret Kanunu’nun 54 ve devamı maddelerinde düzenlenen haksız rekabet hükümleri uygulanır. Ayrıca, internet ortamında yalnızca alan adı kullanımı gibi bazı fiiller marka hakkına tecavüz suçu kapsamında değerlendirilmeyip, haksız rekabet bağlamında ele alınmaktadır. Bu ayrım, ceza yargılaması ile hukuk yargılaması arasında doğru sınırlamaların yapılması açısından büyük önem taşır.
Marka Hakkına Tecavüz Suçunda Müsadere Kararı
Marka hakkına tecavüz suçunda ele geçirilen taklit ürünlerin ne olacağı, ceza yargılamasında özellikle müsadere (https://ayboga.av.tr/musadere-nedir-sartlari-itiraz/). kararı kapsamında değerlendirilir. Müsadere, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 54. maddesi uyarınca, suçun konusunu oluşturan eşyanın devlete geçirilmesi anlamına gelir. Taklit markalı ürünlerin müsadere edilebilmesi için bu ürünlerin suçun konusunu oluşturması veya suçun işlenmesinde kullanılması gereklidir. Marka hakkına tecavüz suçunda ise genellikle doğrudan suçun konusunu oluşturdukları için bu ürünlerin müsadere edilmesi mümkün ve çoğu zaman zorunludur.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. maddesi uyarınca, marka taklidi ürünler ticari amaçla bulunduruluyorsa veya satılıyorsa, bu ürünlerin ele geçirilmesi ve müsaderesi gündeme gelir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken temel nokta, mahkûmiyet hükmü olmaksızın müsadere yapılamayacağına dair genel ilkedir. Fakat Yargıtay kararları, taklit ürünlerin suçun bizzat konusunu oluşturduğu hallerde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilse dahi ürünlerin TCK m.54/4 gereği müsadere edilebileceğini kabul etmektedir. Bu yaklaşım, marka hakkı sahiplerinin zararını azaltmak ve taklit ürünlerin piyasaya dönmesini önlemek amacı taşır.
Marka Hakkına Tecavüz Yargıtay Kararları

Tek Bir Taklit Ürün Bulunsa Dahi Suç Oluşur
Sanığın işlettiği iş yerinde, katılan markaya ait olduğu tescil belgeleriyle sabit bir adet taklit ürün ele geçirilmiştir. Sanık, bu ürünün kendisine pazarlamacı tarafından bırakıldığını ve içeriğinden haberdar olmadığını savunmuştur. Ancak bilirkişi raporunda ürünün tescilli marka ile iktibas yoluyla taklit edildiği tespit edilmiş ve sanığın yaptığı iş itibarıyla bu ürünün taklit olduğunu bilebilecek durumda olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle suçun unsurlarının oluştuğu kabul edilerek sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi, E.2022/8033, K.2022/13734

Alan Adı Kullanımı Tek Başına Suç Oluşturmaz
Sanığın katılan şirkete ait “Ulusoy” markasını yalnızca web alan adı olarak kullanması, içeriğinde ise herhangi bir markaya yer verilmemesi sebebiyle, marka hakkına tecavüz suçunun seçimlik hareketlerinden birinin oluşmadığı, dolayısıyla suçun unsurlarının oluşmadığı değerlendirilmiştir. Ancak bu kullanım şeklinin, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında haksız rekabet teşkil edip etmediği ayrıca incelenmelidir. Bu yön değerlendirilmeden verilen mahkûmiyet kararı bozma nedenidir.
Yargıtay 19. Ceza Dairesi, E.2021/4403, K.2021/7178

Vekâletin Uygun Olmaması Şikâyet Hakkını Geçersiz Kılar
Marka sahibi yabancı şirketin avukatı tarafından yapılan şikâyet üzerine açılan davada, verilen vekâletnamenin şikâyet tarihinde geçerli bir temsil yetkisi taşımadığı tespit edilmiştir. Şikâyet hakkının usulüne uygun şekilde kullanılmadığı durumlarda, dava açılmış olsa dahi geçerli bir şikâyet olmadığı gerekçesiyle davanın düşmesine karar verilmesi gerekirken yargılamaya devam edilmesi usul hatası olarak değerlendirilmiştir.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi, E.2022/12916, K.2022/12916

El Konulan Taklit Ürünlerde Müsadere Mutlak Şart Değildir
Sanık hakkında taklit ürün bulundurmak suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Ancak Yargıtay, suça konu ürünlerin doğrudan suçun konusunu oluşturduğu ve yeniden sanığa iadesinin kamu düzeni açısından sakıncalı olacağı gerekçesiyle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 54/4. maddesi uyarınca müsadere kararı verilmesi gerektiğine hükmetmiştir.
Yargıtay 19. Ceza Dairesi, E.2020/3173, K.2021/3282
Marka ve Ürün Arasında İltibas Yoksa Suç Oluşmaz
Sanığa ait iş yerinde ele geçirilen spor ayakkabılar üzerinde kullanılan işaretlerin, tescilli marka ile arasında iltibas oluşturmayacak nitelikte olduğu, bilirkişi raporu ve görsellerle sabit olup markanın ayırt edici niteliğinin zayıf olması da dikkate alınarak, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı belirlenmiştir. Bu durumda sanığın beraati gerekirken mahkûmiyet verilmesi isabetli bulunmamıştır.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi, E.2021/16532, K.2022/7722

Orijinal Marka Ürünü Dosyaya Sunulamadıysa Sanık Lehine Değerlendirme Yapılır
Şikâyetçi şirket, dava konusu ürünlerin taklit olduğunu iddia etmiş ancak orijinal ürünleri dosyaya sunamamış ve bilirkişi bu nedenle karşılaştırma yapamamıştır. Bu durumda, “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereği, sanığın beraati gerekirken mahkûmiyetine karar verilmesi bozma nedeni sayılmıştır.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi, E.2021/15747, K.2022/1772
İltibas Oluşmadıysa Mahkûmiyet Kararı Verilemez
Sanığa ait tekstil ürünleri üzerinde kullanılan markanın, katılanın tescilli markası ile iltibas oluşturmadığı bilirkişi raporu ile sabit olmasına rağmen mahkûmiyet hükmü kurulması hatalı bulunmuştur. Görsel benzerlik, renk ve genel izlenim açısından ortalama tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali olmadığı belirtilmiştir.
Yargıtay 19. Ceza Dairesi, E.2020/3915, K.2021/5406
Eksik Bilirkişi İncelemesi Suçun Tespiti İçin Yeterli Değildir
Dosyada marka taklidinin tespiti açısından uzman bilirkişi raporu alınmadan, eksik inceleme ile karar verilmesi, delil yetersizliğine yol açmıştır. Marka tescil belgeleri, ürün görselleri ve karşılaştırma yapılmaksızın kurulan mahkûmiyet kararı usule aykırıdır.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi, E.2021/17566, K.2022/16641
Marka Hakkınızı Korumanız İçin Avukat Desteği
Bir marka üzerinde tescil süreci tamamlandıktan sonra da hakların ihlali riski her zaman vardır. Özellikle sosyal medya, e-ticaret siteleri, ithalat-ihracat faaliyetleri gibi alanlarda markalar sürekli olarak saldırıya açıktır. Bu noktada deneyimli bir marka hukuku avukatı, yalnızca yargılama sürecinde değil; marka haklarının korunması için proaktif hukuki önlemlerin alınmasında da rol oynar. İhtiyati tedbirler, tespit davaları, ceza davaları ve tazminat süreçleri gibi aşamalarda profesyonel destek büyük fark yaratır.
Ankara merkezli olarak faaliyet gösteren Av. Çağrı AYBOĞA, marka hukuku alanında derinlemesine bilgiye ve dava tecrübesine sahip bir avukattır. Marka hakkına tecavüz, haksız rekabet, lisans ihlalleri gibi konularda müvekkillerine hem danışmanlık hem de dava takibi hizmeti sunmaktadır. Detaylı bilgi almak, danışmanlık hizmetinden yararlanmak ve referans çalışmaları incelemek için ayboga.av.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.