Ceza Hukukuİcra Hukuku

Alacaklısını Zarara Sokma Kastıyla Mevcudu Azaltma Suçu (İİK md. 331)

Mevcudunu Azaltma (Eksiltme) Suçu Cezası

Mevcudunu azaltma suçu, 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu‘nun 331 nci maddesinde düzenlenmiştir. İİK m. 331’de düzenlenen suç ile, borçlunun; alacaklısını zarara sokmak amacıyla haciz tehlikesi altındaki mallarını; eksiltmesi, yok etmesi veya bu malları bir başkasına devretmesi halleri cezalandırılmaktadır. Söz konusu maddenin 4. fıkrasında ise cezayı artıran bir nitelikli hal düzenlenmiştir. Buna göre taşınmaz rehni kapsamında bulunan bir eklentinin rehin alacaklısına zarar vermek amacıyla taşınmazın dışına çıkarılması halinde, eklentinin zilyedinin cezalandırılması öngörülmüştür.

Söz konusu maddede düzenlenen suçun temel cezası altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası iken, dördüncü fıkrada düzenlenen nitelikli halin cezası iki yıldan dört yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezasıdır.

Alacaklıyı Zarara Sokma Kastıyla Mevcudu Azaltma Suçu (İİK md. 331)
Alacaklıyı Zarara Sokma Kastıyla Mevcudu Azaltma Suçu (İİK md. 331)

İİK md. 331 Madde Metni

“Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu; alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak, telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki surette yahut gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mevcudunu suni surette eksiltirse, aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

İflas takibinden veya doğrudan doğruya iflas hallerinde iflas talebinden önce birinci fıkradaki fiilleri işleyen borçlu hakkında da bu fiiller başka bir suç oluştursa dahi bu hükümler uygulanır.

Konkordato mühleti veya iflasın ertelenmesi talebinden önceki iki yıl içinde ya da konkordato mühleti talebi veya iflasın ertelenmesi süresinden sonra birinci fıkradaki fiilleri işleyen borçlu hakkında da bu hükümler uygulanır.

Taşınmaz rehni kapsamında bulunan eklentinin rehin alacaklısına zarar vermek kastı ile taşınmaz dışına çıkarılması halinde, eklentinin zilyedi iki yıldan dört yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

Bu suçlar alacaklının şikâyeti üzerine takip olunur.”Ü

DMCA.com Protection Status

Alacaklıyı Zarara Sokma Kastıyla Mevcudu Azaltma Suçu Cezası Nedir? 

İİK m. 331’de düzenlenen suçun temel halinde öngörülen ceza altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezasıdır. Maddenin dördüncü fıkrasında belirlenen nitelikli halin cezası ise iki yıldan dört yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezasıdır. Maddenin ilk fıkrasında belirlenen cezanın alt sınırı altı ay olduğundan TCK m. 50/1 gereği; yapılan yargılama sonucunda bir yıl veya daha az süreli hapis cezasına hükmedilmişse bu ceza, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özellikleri göre seçenek yaptırımlara çevrilebilir.

Her iki fıkra açısından sonuç ceza iki yıldan az belirlenebileceğinden verilen ceza TCK 51/1 gereği ertelenebilecektir. Bu bakımdan seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevrilen cezanın ertelenmesi mümkün değildir. TCK m. 52/4 gereği taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz.

Mevcudunu Azaltma Suçunda HAGB Uygulanabilir Mi?

Bu suçla ilgili yapılan bir yargılama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümleri, İİK m. 354’ün daha lehe olması sebebiyle uygulanamayacaktır.

TCK m. 66 gereği suçun dava zamanaşımı süresi sekiz yıldır. Ceza zamanaşımı süresi ise TCK m.68/1 gereği on yıldır.

Mevcudunu Azaltma Suçu Korunan Hukuki Değer

Bu suçla korunan hukuki değer esasen alacaklının gelecekteki malvarlığıdır. Gerçekten de söz konusu madde hükmüne göre borçlu; kendi hakimiyeti altındaki mallarına bir zarar vererek veya bu malları bir başkasına devrederek veyahut gizleyerek alacaklıyı zarara uğratmaktadır. Bu durumda her ne kadar söz konusu mal varlığı borçluya aitse de esasen bu suçla zarar gören kişi, gelecekteki mallarına düzgün bir şekilde kavuşamayacak olan alacaklıdır.

İİK m. 331’de düzenlenen suçun faili haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde, alacaklısını zarara sokmak maksadıyla haciz tehlikesi altındaki mallarını eksilten, yok eden veyahut bir başkasına devreden borçludur.

Maddenin dördüncü fıkrasına göre; taşınmaz rehni kapsamında bulunan eklentinin rehin alacaklısına zarar vermek amacıyla taşınmaz dışına çıkarılması halinde, eklentinin zilyedi iki yıldan dört yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Görüldüğü üzere bu fıkra hükmünde belirlenen söz konusu suçun faili somut olaydaki taşınmaz eklentisinin zilyedidir. Burada zilyet sıfatını haiz olan kişi somut olayda borçlu olabileceği gibi bir 3. kişi de olabilecektir. Kanımızca bu fıkra hükmü, 331/1’de belirlenen suçun nitelikli halinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla burada m. 331/4 hükmünün ayrı bir suç düzenlemesi olmasından bahisle m. 331’de belirlenen suçun failinin yalnızca borçlu olduğu görüşüne katılmamaktayız.

Mevcudunu Azaltma Suçunda Fail

İİK m. 331’de düzenlenen suçun faili haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde adet üzere uygun bulunmayacak bir vurdumduymazlık ve umursamazlıkla veya haddinden ziyade masraflar yaparak yahut cüretli talih oyunlarına veya basiretsizce spekülasyonlara girişerek yahut işlerinde ağır ihmallerde bulunarak kendi aczine sebebiyet veren veya durumunu daha da kötüleştiren borçludur.

Mevcudunu Azaltma Suçunda Mağdur

Aczine kendi fiiliyle sebebiyet verme veya vaziyetinin fenalığını bilerek ağırlaştırma suçunun mağduru, haciz yolu ile takip talebi açan veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlunun seçimlik hareketleri sonucu bir zarara uğrayan ve nihayet uğradığı zararı ispat etmiş olan alacaklıdır.

Alacaklının uğradığı zararı ispat edebilmek için iki seçeneği vardır. Alacaklı, borçlu hakkında başlattığı takip neticesinde aleyhine aciz belgesi aldığını ya da alacağını alamadığını

Mevcudunu Azaltma Suçunda Mağdur

Alacaklıyı zarara sokma maksadıyla mevcudu azaltma suçunun mağduru, haciz yolu ile takip talebi açan veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlunun (yahut dördüncü fıkraya göre rehinli taşınmaz eklentisi zilyedinin) seçimlik hareketleri sonucu bir zarara uğrayan ve nihayet uğradığı zararı ispat etmiş olan alacaklıdır.

Alacaklının uğradığı zararı ispat edebilmek için iki seçeneği vardır. Alacaklı, borçlu hakkında başlattığı takip neticesinde aleyhine aciz belgesi aldığını ya da alacağını alamadığını ispat ederek bu davayı şikayetçi sıfatıyla sürdürebilecektir. Burada alınacak olan aciz vesikası İİK m. 143’te belirtilen kesin aciz belgesi olmalıdır.

Mevcudunu Azaltma Suçunun Konusu

 Suçun konusu borçlunun kanun metninde belirlenen seçimlik hareketleri kullanarak mevcudunu eksilttiği mal varlığıdır. Somut olaya göre bu mal varlığı menkul bir kıymet olabileceği gibi maddenin dördüncü fıkrasında belirtilen taşınmaz eklentisi de olabilecektir.

Mevcudunu Azaltma Suçunda Fiil

İİK m. 331’de düzenlenen suçun gerçekleşmesi için belirlenen birtakım seçimlik hareketler söz konusudur. Buna göre; borçlu, alacaklısını zarara sokmak maksadıyla ve haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde, mallarını veya bunlardan bir kısmını;

-Mülkünden çıkararak,

-Telef ederek,

-Kıymetten düşürerek,

-Gerçek anlamda veya gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya

-Asıl olmayan borçlar ikrar ederek

Mevcudunu suni surette eksiltmelidir.

Bir ceza normu düzenlenirken, suçun fiil unsurunda birden fazla hareket belirlenmiş olabilir. Bu hareketler birbirinden bağımsız olarak gösterilmişse, hareketlerden herhangi birinin oluşması ile suç oluşmuş olacaktır. Seçimlik hareketli suçlar denilen bu suç türlerinde madde metninde belirlenen hareketlerden birkaçının bir arada işlendiği durumlarda ise suç birden fazla olmayacaktır. Tek bir suçun gerçekleşmiş olacağı bu ihtimaller, ancak hakimin TCK m. 61’e göre ceza tayininde göz önünde bulundurulabilecek ve yukarı hadden ceza tayini yoluna gidilmesine sebep olabilecektir.

Hemen belirtmek gerekir ki genel kabul gören görüşe göre bu suçun oluşabilmesi için borçlu hakkında kesinleşmiş bir icra takibinin bulunması gerekmektedir. Esasen icra iflas suçlarının gerçekleşme anı bakımından genel kural söz konusu haciz yoluyla takibin kesinleştiği an kabul edilmektedir. Kanun koyucu madde 331’de yaptığı düzenlemede ise, borçlunun henüz açılmamış bir haciz yolu ile takipten tam iki yıl öncesine kadar olan sürede işlediği fiillerin bu suçun oluşmasına sebebiyet verebileceğini belirtmiştir.

Mevcudunu Azaltma Suçunda Netice

İİK m. 331’e göre suçun oluşabilmesi için borçlunun, kanun metninde tasvir edilen seçimlik hareketleri yapması tek başına yeterli olmayacaktır. Bununla birlikte alacaklının bir zarara uğraması ve uğradığı zararı kanıtlaması aranmaktadır. Alacaklı uğradığı zararı iki şekilde ispat edebilecektir. Buna göre alacaklı, borçlu hakkında başlattığı takip neticesinde aleyhine aciz belgesi aldığını ya da alacağını alamadığını ispat ederek şikayetçi olabilecektir.

İcra hukukunda borç ödemeden aciz belgesi kesin aciz belgesi ve geçici aciz belgesi olmak üzere iki çeşit olarak karşımıza çıkar. İcra takibinin sonunda, yani paranın ödenmesi veya paraların paylaştırılması aşamasından sonra verilen aciz belgesine kesin aciz belgesi denir. Haciz sırasında borçlunun haczedilebilir bir miktar malı bulunursa ve bu malların takdir edilen değerine göre takip konusu alacağa yetmeyeceği anlaşılırsa, alacaklıya bu hususta verilecek olan aciz belgesi ise geçici aciz belgesi niteliğinde olacaktır. Alacaklı, alacağını elde edemediğini aciz belgesi ile ispat edecekse, temin etmesi gereken aciz belgesi İİK m. 143’te belirtilen kesin aciz belgesi olmalıdır. Çünkü geçici aciz belgesinde kıymeti belirtilen hacizli malların, satış sırasında tahmin edilen değerlerinin üzerinde satılarak alacağı karşılama ihtimali her zaman mevcuttur.

Aciz belgesi; borçlunun malvarlığının takibe konu alacağı karşılamaya yetmediğini gösteren tek ispat aracı konumundadır. Esasen kesin aciz belgesi ise; icra hukukunda paraya çevirme işlemlerinin tamamlanmasından sonra elde edilen paranın alacaklılara paylaştırılması işleminden sonra verilen ve bu aşamadan sonra artık alacaklının alacağını ispat yükümlülüğünü ortadan kaldıran bir belgedir. Ancak borç ödemeden kesin aciz belgesi yalnızca takip hukuku açısından borç ikrarı niteliğinde bir senet olduğundan, İİK m. 331 kanun metninde alacaklının ispat araçlarından biri olarak ayrıca belirtilmesi kanımızca uygulayıcılar için açıklayıcı ve isabetli bir düzenlemedir.

Mevcudunu Azaltma Suçunda Manevi Unsur

İİK m. 331’de failin kanun metninde belirtilen seçimlik hareketleri kasten işlemesi yeterli görülmemiştir. Maddeye göre fail bu seçimlik hareketleri icra ederken alacaklıyı zarara sokmak maksadıyla hareket etmelidir. Dolayısıyla bu suçun gerçekleşmesi için kanun koyucu özel bir saikle hareket edilmesini aramaktadır.

Suçun oluşabilmesi kanun metninde belirlenen bu saikin varlığına bağlı olduğundan, söz konusu saikin varlığı ispat olunmalıdır. Bunu ispat yükü ise alacaklının üzerinde olup böylesi bir saiki ispat etmek oldukça güç olduğundan, mağdur alacaklıdan bu saiki kesin delillerle ispat etmesi beklenmemelidir.

Bir suçun kanuni tanımında “bilerek, bilmesine rağmen, bildiği halde” gibi ifadeler söz konusuysa veya fiilin belli bir amaç ya da saikle işlenmesi şartı aranıyorsa olası kast söz konusu olamayacaktır. İİK m. 331’de düzenlenen suçta ise fail alacaklısını zarara sokma amacı güderek suçu işlemelidir. Dolayısıyla bu suç özelinde olası kasttan söz edebilmek mümkün değildir. 

Mevcdunu Azaltma Suçuna Teşebbüs Mümkün Müdür?

İİK m. 331’de düzenlenen alacaklısını zarara sokmak kastıyla mevcudunu eksiltme suçu, yukarıda da değinildiği üzere neticeli bir suçtur. Neticeli suçlarda teşebbüs hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Yukarıda bahsedildiği üzere, alacaklının zarara uğraması ve uğradığı zararı ispat etmesi halinde bu suç meydana gelebilecektir. Somut olayda, belirlenen süre içerisinde, belirlenen seçimlik hareketler gerçekleşti ise ve alacaklı zarara uğradığını ispatlayamıyorsa TCK m. 35 teşebbüs hükümlerinden söz edilebilecektir.

Mevcudunu Azaltma Suçunda İştirak

İİK m. 331’de düzenlenen suçun temel halinde fail somut olayın borçlusu, mağdur ise alacaklısı sıfatında karşımıza çıkmaktadır. Birinci fıkra hükmü özelinde yapılacak bir değerlendirme ile denilebilir ki, bu düzenleme özgü suç türüne bir örnek teşkil etmektedir. TCK 40/2 gereği, bu suçun işlenişine iştirak eden kişilerden ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olarak sorumlu olabilecek, suçun işlenişine katılan diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden sıfatıyla sorumlu olacaklardır.

Madde 331/4’teki nitelikli hal düzenlemesi açısından ise, söz konusu rehinli taşınmaz eklentisinin zilyedi özel faillik konumunda olacağından, yukarıdaki açıklamaya paralel olarak yalnızca bu zilyet fail olarak sorumlu olabilecektir. Suçun işlenişine katılan diğer kişiler ise yine TCK m. 40/2 gereği azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabileceklerdir.

Burada hemen somut olayda eklenti zilyedinin bir üçüncü kişi ve ona yardım eden şeriğin de borç ilişkisinin borçlusu sıfatını taşıdığı bir örnek üzerinden değerlendirme yapmakta fayda görüyoruz. Söz konusu örnekte, eklenti zilyedine yardım eden borçlu bu hareketiyle hem birinci fıkrada belirlenen suçun temel halini işlemiş bulunmakta hem de dördüncü fıkrada belirlenen suçun nitelikli halini işlemekte olan eklenti zilyedine yardım ettiği için bu nitelikli halden de yardım eden olarak sorumlu olacaktır. Kanımızca burada, failliğin şerikliğe göre asliliği kuralı gereği, borçlu yalnızca suçun temel halinden fail olarak sorumlu tutulmalı ve yargılama buna göre yapılmalıdır.

Mevcudunu Azaltma Suçunda İçtima

TCK m. 43/1’de düzenlenen zincirleme suç hükmünün uygulama alanı bulabilmesi için değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla kez işlenmesi gerektiğinden, İİK m. 331’de düzenlenen suça TCK m. 43/1 zincirleme suç hükümleri uygulanması kanaatimizce mümkün değildir. Borçlunun alacaklısını zarara sokmak maksadıyla mevcudunu herhangi bir malvarlığı üzerinden eksiltmesi ile alacaklı alacağına kavuşamadıysa ve dolayısıyla zarara uğradığını ispat edebiliyorsa bu suç oluşacaktır. Suçun oluşması ile artık alacaklı alacağına icra vasıtası ile kavuşamayacağından, borçlunun başka bir zaman diliminde aynı alacaklıyı zarara uğratmak amacıyla bile olsa bir malın mevcudunu eksiltmesi tekrar bu suçun oluşumuna sebep olamayacaktır. Çünkü bu örnekte de görüldüğü üzere alacaklı artık alacağına kavuşamayacağı için bir zarara uğramıştır ve suç gerçekleşmiştir. Borçlunun farklı zamanlarda malvarlığı mevcudunu eksiltme eylemleri ancak TCK m. 61/1’e göre hakimin takdir yetkisinde göz önünde bulundurabileceği bir husus olarak kalacaktır. Bütün bu açıklamaların İİK m. 331/4’te belirlenen nitelikli hal açısından da geçerli olduğu kanaatindeyiz.

Mevcudunu Azaltma Suçunda Şikayet

İİK m. 331’de düzenlenen suç takibi şikayete bağlı bir suçtur. İİK m. 349/1’e göre icra iflas suçlarından takibi şikayete bağlı olanlar açısından bir soruşturma yapılmamaktadır. Bu kanun hükmüne göre şikayetçinin şikayet dilekçesini doğrudan icra mahkemesine vermesi veyahut icra mahkemesine doğrudan sözlü beyanla şikayet talebinde bulunması gerekmektedir.

Alacaklının Şikayet Hakkı ve Süresi

2004 Sayılı İİK’nun “Şikayet Süresi” kenar başlıklı 347. maddesine göre icra iflas suçlarını oluşturan fiillere karşı şikayet süresi fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıldır. Yukarıda da değinildiği üzere İİK m. 331’de düzenlenen suçun bakımından ise fail borçlu, alacaklının başlattığı haciz yolu ile takip talebinden sonra veya 2 yıl öncesine kadar işlediği fiillerinden sorumludur. Bu iki kanun hükmü arasında çelişki olduğu açıktır. Örneğin, somut olayda alacaklı, işlenen fiili öğrenememiş ve fakat fiilin işlenmesinin üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçmiş olabilir. Öğretide hakim olan görüşe göre böyle bir durum karşısında şikayet süresini belirleyen amir hüküm niteliğindeki İİK m. 347 uygulama alanı bulmalıdır ve söz konusu fiil bakımından şikayet süresinin geçtiği kabul edilmelidir. Yargıtay’ın konuyla ilgili uygulaması da bu yöndedir.

Kanaatimizce bu değerlendirme ve uygulamalar oldukça hatalı yaklaşımlardır. Şikayet müessesesi esasen TCK’da düzenlenmiştir ve İİK m. 347’deki düzenleme esasen bu müessesenin temelde süre yönünden farklı bir uygulamasından ibarettir. TCK m. 73/2’ye göre şikayet hakkı olan kişinin bu hakkını kullanabileceği süre; bu kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar. Fiilin bilinmesi veya öğrenilmesinden kasıt, suçtan zarar gören kimsenin, kendisi aleyhine belirli bir suç işlendiğine kanaat getirmesinden başka bir şey değildir. Bununla beraber, bir suçun işlendiğine dair kuşku duyulması da öğrenme sayılamaz. Esasen İİK m. 331 açısından söz konusu suç icra takibinin kesinleşmesi ile gerçekleşmiş olacağından, alacaklının suçun işlendiğini öğrendiği tarih de söz konusu icra takibinin kesinleştiği andan daha önceki bir zaman dilimi olamayacaktır. Buradan hareketle, Yargıtay’ın suçun gerçekleşme anı olarak icra takibinin kesinleşmesini belirlediği155 ve fakat İİK m. 331’de belirlenen suç açısından amir hüküm niteliğindeki m. 347’nin uygulanması ile alacaklının şikayet hakkını süresi içinde kullanmadığı yönündeki kararlarının çelişkili olduğunu belirtmek gerekir. Yargıtay’ın konuyla ilgili bazı kararlarında ise alacaklının somut olayda gerçekleşen fiilleri kesinleşen takipten önce bilmemesi üzerine şikayet süresinin, suçun gerçekleşme anı olan icra takibinin kesinleştiği anda başlayacağına yönelik görüşleri de mevcuttur.

Yargıtay Kararları

Şikayet Süresinin Geçmesi Nedeniyle Mahkumiyet Kararı Verilmesi Hatalıdır

Ödeme emrinin tebliği sonrası, müştekinin suçu öğrendiği tarihten itibaren üç aylık sürenin geçtiği dikkate alınmadan, sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi isabetsiz bulunmuştur.
(Yargıtay 16. H.D., 17.04.2007 T., E. 2007/930, K. 2007/1356)

Şikayet Hakkının Süresinde Kullanılmaması Nedeniyle Düşme Kararı Verilmelidir

Şikayetçinin, suçu öğrendiği tarihten itibaren bir yıllık sürenin geçtiği anlaşıldığından, şikayet hakkının düşürülmesi gerekirken beraat kararı verilmesi isabetsiz bulunarak hüküm bozulmuştur.
(Yargıtay 19. C.D., 08.11.2017 T., E. 2016/10896, K. 2017/9336)

BENZER SUÇ TİPLERİ VE MUKAYESE (İİK MD. 331 VE DEVAMI)

Aczine Kendi Fiiliyle Sebebiyet Verme Veya Vaziyetinin Fenalığını Bilerek Ağırlaştırma Suçu (İİK m. 332) 

İİK m. 332’de belirlenen suç ile borçlunun maddede belirlenen seçimlik hareketler vasıtasıyla aczine kendi fiili ile sebebiyet vermesi veya vaziyetinin fenalığını bildiği halde benzer hareketlerle bu fenalığı ağırlaştırması fiili cezalandırılmaktadır. Maddenin ikinci fıkrasına göre konkordato mühleti talebinden önceki iki yıl içinde birinci fıkradaki fiilleri işleyen borçlu hakkında da bu hükümler uygulanacaktır.

Kanun metni şu şekildedir:

“Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu, adet üzere tecviz edilemiyecek bir hiffetle hareket ederek veya haddinden ziyade masraflar yaparak yahut cüretli talih oyunlarına veya basiretsizce spekülasyonlara girişerek yahut işlerinde ağır ihmallerde bulunarak aczine kendi fiili ile sebebiyet verir yahut vaziyetinin fenalığını bildiği halde o gibi hareketlerle bu fenalığı ağırlaştırırsa, aleyhine aciz belgesi istihsal edildiği veya alacaklı alacağını istifa edemediğini ispat ettiği takdirde, onbeş günden altı aya kadar hapis cezasiyle cezalandırılır.

Konkordato mühleti talebinden önceki iki yıl içinde birinci fıkradaki fiilleri işleyen borçlu hakkında da bu hükümler uygulanır.

Bu suç alacaklının şikâyeti üzerine takip olunur. Borçluyu fazla borç altına girmeye veya talih oyunu ile spekülasyonlarda bulunmaya sevk etmiş yahut ağır faiz almak suretiyle zaafından istifade etmiş olan alacaklıların şikâyet hakkı yoktur.”

Korunan Hukuki Değer

İİK m. 332 ile korunan hukuki değer esasen alacaklının gelecekteki malvarlığıdır. Borçlu, adet üzere uygun bulunmayacak bir vurdumduymazlık ve umursamazlıkla kendi aczine sebebiyet vererek veya durumunu daha da kötüleştirerek haciz yolu ile takip talebinde bulunarak alacağına kavuşmaya çalışan alacaklının bu takibine dolayısıyla gelecekte elde edeceği mal varlığına zarar vermektedir.

Fail

İİK m. 331’de düzenlenen suçun faili haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde adet üzere uygun bulunmayacak bir vurdumduymazlık ve umursamazlıkla veya haddinden ziyade masraflar yaparak yahut cüretli talih oyunlarına veya basiretsizce spekülasyonlara girişerek yahut işlerinde ağır ihmallerde bulunarak kendi aczine sebebiyet veren veya durumunu daha da kötüleştiren borçludur.

Mağdur

Aczine kendi fiiliyle sebebiyet verme veya vaziyetinin fenalığını bilerek ağırlaştırma suçunun mağduru, haciz yolu ile takip talebi açan veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlunun seçimlik hareketleri sonucu bir zarara uğrayan ve nihayet uğradığı zararı ispat etmiş olan alacaklıdır.

Alacaklının uğradığı zararı ispat edebilmek için iki seçeneği vardır. Alacaklı, borçlu hakkında başlattığı takip neticesinde aleyhine aciz belgesi aldığını ya da alacağını alamadığını ispat ederek bu davayı şikayetçi sıfatıyla sürdürebilecektir. Burada alınacak olan aciz vesikası İİK m. 143’te belirtilen kesin aciz belgesi olmalıdır.

Konu 

Suçun konusu borçlunun kanun metninde belirlenen seçimlik hareketleri kullanarak mevcudunu eksilttiği mal varlığıdır. Bu malvarlığı ise somut olayda haciz yolu ile icra takibine konu edilen her türlü mal varlığı değeri olabilir.

Fiil

İİK m. 332’de düzenlenen suçun gerçekleşmesi için belirlenen birtakım seçimlik hareketler söz konusudur. Buna göre; haciz yolu ile takip borçlusu, haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde;

  • Adet üzere tecviz edilemeyecek bir hiffetle hareket ederek veya
  • Haddinden ziyade masraflar yaparak yahut
  • Cüretli talih oyunlarına veya basiretsizce spekülasyonlara girişerek ya da
  • İşlerinde ağır ihmallerde bulunarak

Aczine kendi fiilleri ile sebebiyet verirse veya durumunun fenalığını bildiği halde bu gibi hareketlerle bu durumu daha da fenalaştırırsa, borçlunun İİK m. 332’den sorumluluğu doğabilecektir. Burada sanığın yaptığı harcamaların, sosyal yaşantısı ve geliriyle orantılı olması gerekmektedir.

Yukarıda alacaklıyı zarara sokma maksadıyla mevcudu azaltma suçu ile ilgili yapılan açıklamalara paralel olarak aczine kendi fiiliyle sebebiyet verme veya vaziyetinin fenalığını bilerek ağırlaştırma suçunda da kanaatimizce yargılamaya başlayabilmek adına kesinleşmiş bir icra takibinin mevcudiyeti aranmalıdır.

Madde 332’ye göre, borçlunun henüz açılmamış bir haciz yolu ile takipten tam iki yıl öncesine kadar olan sürede işlediği fiiller bu suçun oluşmasına sebebiyet verebilecektir. Yukarıda alacaklısını zarara uğratmak kastıyla mevcudunu eksiltme suçunda yapılan açıklamalara paralel olarak bu suç açısından da suçun gerçekleşme anını söz konusu icra takibinin kesinleştiği an olarak kabul etmekte ve dolayısıyla şikayet hakkının kullanılması açısından belirlenen kanuni sürelerin de bu icra takibinin kesinleşmesi anından başlayarak işleyeceği düşüncesindeyiz.

Madde metninde belirlenen seçimlik hareketlerden birisi de yukarıda değinildiği üzere ağır ihmallerde bulunarak aczine sebep olmaktır. Bu seçimlik hareketin de kanun metnine eklenmiş olması hasebiyle söz konusu suçun ihmali fiille de işlenebildiğinin kabulü gerekir.

Netice

İİK m. 332’ye göre; suçun oluşabilmesi için borçlunun, kanun metninde tasvir edilen seçimlik hareketleri yapması tek başına yeterli olmayacaktır. Bununla birlikte alacaklının bir zarara uğraması ve uğradığı zararı kanıtlaması aranmaktadır. Alacaklı uğradığı zararı iki şekilde ispat edebilecektir. Buna göre alacaklı, borçlu hakkında başlattığı takip neticesinde aleyhine aciz belgesi aldığını ya da alacağını alamadığını ispat ederek şikayetçi olabilecektir.

Yukarıda madde 331 incelemesinde açıklandığı üzere ve tekrara düşmemek adına denilebilir ki burada mevcut olması gereken aciz belgesi İİK m. 143’te belirtilen kesin aciz belgesi olmalıdır.

Manevi Unsur

İİK m. 332’de düzenlenen aczine kendi fiiliyle sebebiyet verme veya vaziyetinin fenalığını bilerek ağırlaştırma suçu ancak kastla işlenebilir. Burada kanun koyucu her ne kadar borçlunun yaptığı harcamalar sonucunda kendi aczine sebep olmasını veya durumunu fenalaştırmasını tamamen kendi iradesiyle gerçekleştirmesi gerektiğini belirtse de madde metninde saik aranmasını gerektiren bir ibare bulunmadığından bu suçun kasten işlenen bir suç olduğunu belirtmek gerekir. Failin kanun metninde belirtilen seçimlik hareketleri işlerken amacının ne olduğunun bu suç açısından bir önemi bulunmamaktadır. Failin somut olayda güttüğü amaç ancak TCK m. 61’e göre cezanın belirlenmesinde göz önünde tutulacaktır.

Doğrudan kastın söz konusu olabilmesi için failin neticeyi bilmesi ve bu neticenin gerçekleşmesini istemesi gerekmektedir. Aczine kendi fiiliyle sebebiyet verme veya vaziyetinin fenalığını bilerek ağırlaştırma suçu başta netice unsuru olmak üzere çoğunluk unsurları itibariyle madde 331’de düzenlenen alacaklısını zarara uğratma maksadıyla mevcudu azaltma suçuna oldukça benzemektedir. Kanımızca madde 332’de düzenlenen suçun neticesinin (acze sebep olma ve dolayısıyla alacaklının zarara uğraması) fail tarafından istenmesi olgusu ispatlanabilirse fail, TCK m. 44 farklı neviden fikri içtima hükmü gereği İİK madde 332’den değil madde 331’den sorumlu tutulmalıdır.

Teşebbüs

İİK m. 332’de düzenlenen aczine kendi fiiliyle sebebiyet verme veya vaziyetinin fenalığını bilerek ağırlaştırma suçu, neticeli bir suçtur. Neticeli suçlarda teşebbüs hükümleri uygulama alanı bulabilecektir. Yukarıda bahsedildiği üzere, alacaklının zarara uğraması ve uğradığı zararı ispat etmesi halinde bu suç gerçekleşecektir. Somut olayda, belirlenen süre içerisinde, belirlenen seçimlik hareketler gerçekleşti ise ve alacaklı zarara uğradığı olgusunu ispatlayamıyorsa TCK m. 35 teşebbüs hükümlerinden söz edilebilecektir.

Bu suçun seçimlik hareketlerinden birisi de ağır ihmallerde bulunarak aczine sebebiyet vermektir. Bu seçimlik hareketin söz konusu olduğu somut bir olayda ise teşebbüs hükümlerinin farklı yorumlanması gerekecektir. Kabule göre ihmali suçlarda teşebbüs hükümleri uygulanmayacaktır. Dolayısıyla İİK m. 332’de düzenlenen suçun ağır ihmal suretiyle işlenmesi durumunda teşebbüs hükümlerinin uygulanamayacağı düşüncesindeyiz.

İştirak

İİK m. 332’de düzenlenen suçta fail somut olayın borçlusu, mağdur ise alacaklısı sıfatında karşımıza çıkmaktadır. Bu düzenleme özgü suç türüne bir örnek teşkil etmektedir. TCK m. 40/2 gereği, bu suçun işlenişine iştirak eden kişilerden ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olarak sorumlu olabilecek, suçun işlenişine katılan diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden sıfatıyla sorumlu olacaklardır.

İçtima

TCK m. 43/1’de düzenlenen zincirleme suç hükmünün uygulama alanı bulabilmesi için değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla kez işlenmesi gerektiğinden, İİK m. 332’de düzenlenen suça TCK m. 43/1 zincirleme suç hükümleri uygulanması kanaatimizce mümkün değildir. Aczine kendi fiiliyle sebebiyet verme veya vaziyetinin fenalığını bilerek ağırlaştırma suçunda borçlu; Adet üzere tecviz edilemeyecek bir hiffetle hareket ederek veya haddinden ziyade masraflar yaparak yahut cüretli talih oyunlarına veya basiretsizce spekülasyonlara girişerek ya da işlerinde ağır ihmallerde bulunarak aczine sebep olmakta ve dolayısıyla alacaklısını zarara uğratmaktadır. Yukarıda da bahsettiğimiz üzere, alacaklının zarara uğradığı olgusunu ispat edebilme yöntemlerinden birisi de kesin aciz belgesi almaktır. Esasen borçlunun suçu ilk işlediğinde zaten aczine sebep olmuş olacağından, başka zamanlarda söz konusu seçimlik hareketleri tekrar icra etmesi yeniden bu suçun oluşumuna sebebiyet vermeyecektir. Borçlunun farklı zamanlarda icra ettiği aczine sebep olan veya durumunu fenalaştıran eylemleri ancak TCK m. 61/1’e göre hakimin takdir yetkisinde göz önünde bulundurabileceği bir husus olarak kalacaktır.

Soruşturma ve Kovuşturma Usulü

İİK m. 332’de düzenlenen suç takibi şikayete bağlı bir suçtur. İİK m. 349/1’e göre icra iflas suçlarından takibi şikayete bağlı olanlar açısından bir soruşturma yapılmamaktadır. Bu kanun hükmüne göre şikayetçinin şikayet dilekçesini doğrudan icra mahkemesine vermesi veyahut icra mahkemesine doğrudan sözlü beyanla şikayet talebinde bulunması gerekmektedir.

Alacaklının şikayet hakkı konusunda ise ayrıntılı şekilde açıklanan hususa paralel olarak denilebilir ki, tıpkı madde 331’de olduğu gibi madde 332’de düzenlenen suç bakımından da fail borçlu, alacaklının başlattığı haciz yolu ile takip talebinden sonra veya 2 yıl öncesine kadar işlediği fiillerinden sorumludur. Kanaatimizce, icra iflas suçlarında suçun gerçekleşme anı söz konusu icra takibinin kesinleşme anı olduğundan, İİK m. 332’de düzenlenen suç açısından da alacaklının şikayet hakkını kullanabilmesi açısından belirlenen süre de söz konusu haciz yolu ile takip kesinleştikten sonra işlemeye başlayacaktır.

İİK md. 332, Yaptırım ve Zamanaşımı

İİK md. 332 nci maddede düzenlenen suçun cezası on beş günden altı aya kadar hapistir. Bunun dışında maddede herhangi bir adli para cezası belirlenmemiştir.

TCK m. 50/1 gereği; hükmedilecek somut ceza, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özellikleri göre seçenek yaptırımlara çevrilebilir. Bu hüküm açısından hakimin takdir yetkisi olmakla beraber, TCK m. 50/3 gereği; daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan ceza otuz gün ve daha az süreli bir hapis cezası ise veya fail fiili işlediği tarihte on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmişse mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, hakimin takdirinde olmaksızın TCK m. 50/1’de belirlenen seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.

Sonuç ceza iki yıldan az belirleneceğinden verilen ceza TCK m. 51/1 gereği ertelenebilecektir.

Bu suçla ilgili yapılan bir yargılama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümleri, İİK m. 354’ün daha lehe olması sebebiyle uygulanamayacaktır.

TCK m. 66 gereği suçun dava zamanaşımı süresi sekiz yıldır. Ceza zamanaşımı süresi ise TCK m.68/1 gereği on yıldır.

Çağrı Ayboğa

Avukat Çağrı Ayboğa, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olup yüksek lisans öğrenimine devam etmektedir. Ayboğa + Partners Avukatlık Bürosu’nun kurucu avukatlarındandır. Ankara Barosu’na kayıtlı olarak dinamik ve tecrübeli ekibiyle avukatlık mesleğini icra etmektedir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Ara