Yargılamanın İadesi (HMK 374 – HMK 375) 2026
Yargılamanın iadesi, HMK 374 ve HMK 375’te düzenlenen ve maddi anlamda kesinleşmiş hükümlerin belirli, sınırlı ve kanunda sayılı sebeplerle ortadan kaldırılmasına imkân veren olağanüstü kanun yoludur. Kurumun varlık nedeni, usul ekonomisini ve hukuki güvenliği gözetirken ağır yargılama hatalarını düzeltmektir. İade, kesin hükmün kişi ve toplum üzerindeki etkileri nedeniyle kamu düzeni boyutu da taşıdığından, kanuni şartlar ve hak düşürücü süreler titizlikle uygulanır. Bu bağlamda, yargılamanın iadesi; tanım, kapsam ve uygulama üçlemesi içinde, i) kavramsal çerçevesi, ii) sebepleri ve süreleri, iii) görev – yetki – usul boyutları ile ele alınmalıdır. Aşağıdaki alt başlıklarda, arama niyeti yüksek anahtar terimler korunarak, uygulama notları ve somut örneklerle ayrıntılı bir inceleme sunulmaktadır.

HMK Madde 374–375 — Yargılamanın İadesi (Şartlar, Sebepler ve Dilekçe)
HMK 374, kesinleşmiş/katileşmiş hükümlere karşı yargılamanın iadesini düzenler. HMK 375’te iade sebepleri sınırlı sayıda sayılmıştır (ör. mahkemenin kanuna aykırı teşekkülü, yasaklı hâkimin karara katılması, sonradan ele geçen ve sonucu değiştirebilecek yeni belge, sahtecilik, hile, yalan tanıklık, çelişik kesin hükümler, AİHM/AYM ihlal kararı gibi). Aşağıda özet tablo ve pratik SSS yer alır.
Künye: 6100 sayılı HMK • Üçüncü Bölüm — Yargılamanın İadesi • m.374–379| Madde | Özet | 
|---|---|
| HMK 374 | Yargılamanın iadesi, kesin olarak verilen veya kesinleşmiş hükümlere karşı istenebilir. | 
| HMK 375/1 | İade sebepleri: (a) mahkemenin kanuna aykırı teşekkülü, (b) yasaklı/ reddi kabul edilen hâkimin karara katılması, (c) usule aykırı vekil/temsilci, (ç) sonradan ele geçen ve sonucu değiştirebilecek belge/olgu, (d) belgenin sahte çıkması, (e) karşı tarafın karara etkili hilesi, (f) yalan tanıklık / kasten gerçeğe aykırı bilirkişi/tercüman beyanı, (g) dayanak hükmün sonradan kalkması, (h) çelişik kesin hükümler, (i) AİHS ihlâli nedeniyle AİHM/AYM kararı. | 
| HMK 375/2 | Birinci fıkranın (e), (f) ve (g) bentlerindeki hâllerde yargılamanın iadesinin istenebilmesi, bu sebeplerin kesinleşmiş bir ceza mahkûmiyet kararı ile belirlenmiş olması şartına bağlıdır. Delil yokluğundan başka bir sebeple ceza kovuşturmasına başlanamamış veya mahkûmiyet kararı verilememiş ise ceza mahkemesi kararı aranmaz. Bu takdirde dayanılan yargılamanın iadesi sebebinin, yargılamanın iadesi davasında öncelikle ispat edilmesi gerekir. | 
Hangi haller “yeni belge/olgu” sayılır (m.375/1-ç)?
Yargılama sırasında fiilen mevcut olmayan ve objektif olarak elde edilmesi mümkün olmayan; sonradan ele geçip hükmün sonucunu değiştirme gücünde olan belge/olgulardır (kurum yazısı, kesinleşmiş ceza kararı, log vb.).
Yargılamanın iadesi olağan kanun yollarının yerine geçer mi?
Hayır. İade, kesin hükmü istisnaen denetleyen sıra dışı bir yoldur; süre ve sebep koşulları sıkıdır.
Yargılamanın İadesi Dilekçesi Örneği
Metin, gönderdiğiniz dilekçe örneğinden alınmış ve biçimi korunmuştur.
Kaynak: mevzuat.gov.tr – Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Yargılamanın İadesi Nedir?
Yargılamanın iadesi HMK sistematiğinde, kesinleşmiş ya da “kesin olarak verilen” (kanun yoluna kapalı) kararların, sayılı sebeplerin varlığı halinde yeniden yargılamaya konu edilmesini sağlar. Bu yönüyle iade, olağan kanun yollarından istinaf ve temyiz (kanun yolu) ile karıştırılmamalıdır; zira iade, hükmün kesinleşmesinden sonra işler ve “olağanüstü” niteliktedir. İadenin kabulü halinde mahkeme, önceki hükmü kaldırır; dosya yeniden görülür ve infaza elverişli yeni bir nihai karar verilir. Bu yeni karar, taraflar bakımından kesin hükmün bağlayıcılığını ortadan kaldırarak hukuki güvenliği iade eder.
Öte yandan iadenin istisnai karakteri, “sebep ve süre” rejiminin dar yorumlanmasını gerektirir. HMK m.375’te sahte senede dayanma, yalan tanıklık, bilinçli gerçeğe aykırı bilirkişi beyanı, yeni ele geçirilen belge, hile, AİHM ihlali gibi durumlar sınırlı sayı ilkesiyle tek tek sayılmıştır. HMK m.377 ise, öğrenme tarihine bağlı üç aylık ve bazı hallere özgülenmiş on yıllık üst süre gibi hak düşürücü süreleri düzenler. Bu nedenle tarafın taktik tercihi, kanun yolunun türü ve zamanlamasıyla uyumlu bir usul planını gerektirir; aksi halde başvuru süre yönünden reddedilir.
Yargılamanın İadesi Sebepleri
HMK m.375 sebepleri kapalı bir katalogdur ve kıyasla genişletilemez. Uygulamada en sık karşılaşılanlar: (i) kanuna uygun teşekkül etmeyen mahkeme; (ii) davaya bakması yasak hâkimin karara katılması; (iii) vekilsiz/temsilcisiz yargılama; (iv) tarafın elinde olmayan nedenlerle sonradan ele geçirilen belge; (v) sahte senet; (vi) yalan tanık; (vii) kasten gerçeğe aykırı bilirkişi/tercüman görüşü; (viii) yalan yemin; (ix) karara esas bir hükmün sonradan ortadan kalkması; (x) hile; (xi) çelişik iki kesin hüküm; (xii) AİHM ihlali. Bu sebeplerin somut olayla illiyet bağı kurulmadan ileri sürülmesi, iadenin reddi sonucunu doğurur.
Özellikle 375/1-ç bendindeki “yeni belge”, tarafın kusuruyla sunulmamış delil değil; objektif olarak elde edilemeyen ve hükümden sonra ele geçirilen nitelikte olmalıdır. “Hile” sebebi ise yalnızca karşı tarafın kasıtlı aldatma davranışlarını değil, yargıyı yanılgıya götüren ve hükme etkili her türlü planlı manipülasyonu kapsar. “Çelişik kesin hüküm”de ise önceki ve sonraki davaların taraf – konu – sebep kimliği aranır; derdestlik şikâyetiyle karıştırılmamalıdır. AİHM ihlali sebebi, 2018 değişikliğiyle HMK’ya açıkça dâhil edilmiştir ve süre rejimi farklıdır.
Yargılamanın İadesi Süresi
Süre, iade kurumunun kalbidir ve hak düşürücü niteliktedir. Kural olarak (HMK m.377/1), iade sebebinin öğrenilmesinden itibaren üç ay içinde başvuru yapılmalıdır. Ayrıca bazı hallerde, hükmün kesinleşmesinden itibaren on yıllık üst süre öngörülmüştür. AİHM ihlali (m.375/1-i) bakımından üç aylık süre, AİHM kararının tebliğinden işler. Anayasa Mahkemesi’nin 21.06.2022 tarihli kararıyla on yıllık üst sürenin bazı haller yönünden daraltıldığı/kısmen iptal edildiği gözetilmelidir; süre hesabı her somut olayda baştan kurulmalıdır.
Öğrenme tarihi, özellikle elektronik tebligat ve gerekçeli kararın içeriği ile sıkı ilişkilidir. Uyuşmazlıklarda süre, çoğu kez gerekçeli kararın tebliğiyle başlar; bu nedenle tebliğ–öğrenme tartışmaları, iade süresine doğrudan etki eder. Uygulamada, süre kuralının yanlış hesaplanması nedeniyle iade istemleri usulden reddedilmektedir. Bu noktada “kararın infazı” sorunları da gündeme gelir; kesinleşmeden icraya konulamayacak kararlar ile iade süreci arasında pratik bağ bulunduğundan, infaza elverişlilik ve kesinleşme dinamiği birlikte okunmalıdır.

Yargılamanın İadesi Şartları
İadenin dinlenebilmesi için (i) kesinleşmiş ya da “kesin” hüküm, (ii) HMK m.375’te sayılı sebep, (iii) m.377’deki sürelerin eksiksiz tutulması ve (iv) açık illiyet bağının kurulması gerekir. Ayrıca iade istemi, salt “kanun yolu denetiminde ileri sürülebilecek” maddi/nispi usul itirazlarını tekrar etmeye yarayan ikame bir yol değildir; olağan kanun yollarının ikamesi olarak kullanılamaz. Bu nedenle temyizde ileri sürülüp reddedilen bir iddianın, aynı içerikle iade sebebi yapılması mümkün değildir.
Uygulamada mahkemeler, iade sebebi olarak gösterilen hususun hükme etkili olup olmadığına odaklanır. Örneğin sahte senet iddiası varsa, sahteciliğin hükmün kaderini değiştirecek ağırlıkta bulunup bulunmadığı incelenir. “Yeni ele geçirilen belge” bakımından da belgenin yeni, mühim ve hükme etkili olması aranır. Keza “yalan tanıklık” ve “kasten gerçeğe aykırı bilirkişi” halleri için kural olarak kesinleşmiş ceza mahkûmiyeti istenir; istisnai durumlarda, iade davasında öncelikle ispat yapılması mümkündür.
Yargılamanın İadesi Nereye Yapılır
Yargılamanın iadesi davası, kural olarak hükmü veren mahkemede açılır. İlk derece hükmü söz konusuysa ilk derece mahkemesi; istinaf hükmü ise Bölge Adliye Mahkemesi; temyiz merci olarak değil, hüküm mahkemesi sıfatıyla karar vermişse ilgili derece yetkilidir. Bu tercih, iade kurumunun “hükmü doğuran yargılama sürecine” dönüp yeniden değerlendirme yapılmasını amaçlar. Nitekim uygulama, iadenin ayrı bir dava olduğunu ve ayrı esasa kaydedilmesi gerektiğini kabul etmektedir.
“Başvuru yanlış mercie yapılmışsa ne olur?” sorusunun yanıtı, usul ekonomisi ve kamu düzeni dengesiyle verilir: Mahkeme, görevsizlik–yetkisizlik kuralları çerçevesinde dosyanın doğru mahkemeye gönderilmesine karar verir; ancak bu süreçte süre hak düşürücü olduğu için, yanlış mercie başvuru sürenin korunmasını her zaman sağlamayabilir. Bu nedenle başvuru yapılacak mahkemenin doğru tespiti, iade stratejisinin birinci adımıdır.
Yargılamanın İadesinde Görev
Görev kuralı, kamu düzenine ilişkin olup re’sen gözetilir. İlk derece kararlarında görev, uyuşmazlığın türüne göre Asliye Hukuk, Sulh Hukuk, Asliye Ticaret vb. mahkemelerdedir. İstinafın esastan verdiği kararlar için iade merci, ilgili Bölge Adliye Mahkemesi dairesidir; çünkü hüküm artık BAM tarafından tesis edilmiştir. Temyiz mercii olan Yargıtay’ın onama/bozma kararları iadenin hedefi olamaz; iade, hüküm kuran mahkemeye yönelir.
Görev hataları, iadenin “ayrı dava” niteliği sebebiyle daha da önemlidir. İade davasını, ilk hükmün esas numarası altında yürütmek usulen sakattır; ayrı esasa kaydı zorunludur. Görev yanlışlığının giderilmesi sürecinde süre korunmadığında iade hakkı zayi olabilir. Bu nedenle dilekçede hükmün derecesi, tarih–sayı bilgileri ve hedeflenen hüküm açıkça gösterilmeli; “iadenin konusu”, “dayanılan bent” ve süre hesabı net biçimde yazılmalıdır.
Yargılamanın İadesinde Yetki
Yetki kuralı, HMK’nın genel yetki ilkeleriyle birlikte, iade kurumunun hükmü veren mahkeme esasına bağlanması nedeniyle çoğu kez görevle iç içe görünür. İlke şudur: Hangi mahkeme infaza elverişli hükmü tesis ettiyse, iade talebi de orada görülür. Bu, dosyanın teknik geçmişine ve delil mimarisine aşina mahkemenin, “yeni sebep” ışığında daha sağlıklı değerlendirme yapmasını sağlar.
Bununla birlikte, iade davasında yetki sözleşmeleri, “kesin yetki” halleri ve tüketici–iş–aile gibi özel yetki kuralları da gündeme gelebilir. Somut olayda iade dilekçesinin yanlış yerde açılması, yetkisizlik kararıyla sonuçlanır ve dosya gönderilir; fakat hak düşürücü üç aylık süre bakımından riskler doğabilir. Bu yüzden yetki analizi, dilekçe öncesi bir kontrol listesi ile teyit edilmelidir.
Yargılamanın İadesi Dilekçesi
Dilekçe, iade stratejisinin taşıyıcı kolonudur. Zorunlu unsurlar şunlardır: (i) Hedeflenen hükmün mahkemesi–tarihi–esas/karar numarası; (ii) HMK m.375’teki dayanak bent; (iii) süre hesabının ayrıntılı gösterimi (öğrenme, tebliğ, AİHM tebliği vb.); (iv) illiyet ve “karara etkililik” analizi; (v) yeni belgenin orijinalliği ve neden önceden sunulamadığı; (vi) gerekiyorsa ceza mahkûmiyeti ya da hile anlatımı; (vii) sonuç ve istem (hükmün kaldırılması, yeniden yargılama, icranın geri bırakılması vs.). İkincil ama önemli unsur, önceki olağan kanun yolu serencamının (istinaf/temyiz) özetidir; temyiz dilekçesi ile karıştırılmamalıdır.
Pratikte, “yeni belge” bendiyle başvuran tarafın, belgenin elde edilemezliğini ve hükme etkisini somutlaştıran bir delil planı sunması belirleyicidir. Elektronik tebligat gerekçeli karar – öğrenme hatları netleştirilmeli; AİHM ihlali sebebinde tebliğ tarihi ile ulusal hükmün kesinleşme tarihi ayrı ayrı gösterilmelidir. Dilekçeye, infaza elverişlilik ve kamu düzeni vurgusu eklenerek iadenin yalnız taraf menfaatini değil, yargılama adaletini restore ettiği ortaya konulmalıdır.
Yargılama İadesi Uygulama Notları
Yeni Belge: Karara etkili, “mühim” ve hükümden sonra ele geçen bir ödeme belgesinin kanun yolu aşamasında incelenmemiş olması, çoğu kez iade sebebi sayılır. Burada kritik eşik, belgenin “önceden sunulamamasının” objektif imkânsızlıkla izah edilmesidir. Aksi halde “ihmal edilen delil” gerekçesiyle iade reddedilir.
Hile: Tarafın yargıyı yanıltan kasıtlı davranışları –örneğin sahte içerik üretme, tanığı yönlendirme, delili gizleme– hükme etkili ise iade açılır. Hilenin ağır ispat rejimi, kimi zaman ceza mahkûmiyetiyle desteklenir; yoksa iade davasında ayrıntılı ispat yapılmalıdır.
Çelişik Kesin Hüküm: Aynı taraf–konu–sebep üçlüsünde iki çelişik kesin hüküm bulunuyorsa, sonraki hüküm iade ile kaldırılabilir. Bu başlık, derdestlik kurumuyla karıştırılmamalıdır; zira derdestlik aynı davanın aynı anda görülmesini yasaklar, iade ise ardıl çelişkiyi giderir.
AİHM İhlali: İhlalin bildirildiği tebliğ tarihi, üç aylık sürenin başlangıcıdır. Bu dosyalarda ayrıca ulusal hükmün kesinleşme tarihi ile on yıllık üst sürenin hesabı titizlikle yapılmalıdır.

Yargıtay Kararları – Yargılamanın İadesi HMK 374 HMK 375
Yeni Belge Kanun Yolunda Hiç İncelenmemişse İade Yoluna Gidilebilir
Somut olayda taraf, hükümden sonra ele geçirdiği ve borcu söndüren niteliği bulunan ödeme belgesini kanun yolu aşamasında sunmuş; ancak bu belge Yargıtay denetiminde incelenip incelenmediği anlaşılmamıştır. Yargıtay, belgenin mühim ve hükme etkili olabileceğini, ayrıca kanun yolu rejimi nedeniyle yeni delilin o aşamada incelenememiş olmasının iade yolunu kilitlememesi gerektiğini vurgulamıştır. “Önceden sunamama” halinin objektif sebeplere dayanıp dayanmadığı, ilk derecece yeniden tartışılmalıdır. Sonuçta karar bozulmuş; iade isteminin esasına girilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Künye: Yargıtay 13. HD, E.2020/374, K.2020/2498, T.20.02.2020.
Yargılamanın İadesi Ayrı Bir Davadır; Aynı Esasta Yürütülemez
İade talebinin, ilk hükmün aynı esas numarası altında yürütülmesi usule aykırıdır. Yargıtay, iadenin olağanüstü kanun yolu olmasına rağmen ayrı dava niteliği taşıdığını; bu sebeple talebin ayrı esasa kaydedilmesi ve bağımsız usul çerçevesinde incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca önceki bozma gereklerinin yerine getirilmemesinin de usule aykırılık oluşturduğunu vurgulamıştır. Bu yaklaşım, iadenin kamu düzeni ve hukuki güvenlik işleviyle uyumludur.
Künye: Yargıtay 4. HD, E.2020/1391, K.2020/1486, T.02.06.2020.
BAM’ın Esastan Verdiği Hükme Karşı İade Talebini İnceleme Merci, O Kararı Veren BAM Dairesidir
Olayda iade, ilk derece yerine doğrudan Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde verilmiş esasa ilişkin hükme yöneltilmiştir. Yargıtay, iadenin “hükmü veren mahkeme” ilkesine bağlı olduğunu; BAM’ın esastan hüküm kurduğu dosyalarda iade merciinin BAM olduğunu açıkça belirtmiştir. Bu, görev belirlemesinde hatayı önler ve sürelerin isabetsiz kullanılmasını engeller. Karar, görev–yetki ayrımının iade hukukunda nasıl dar yorumlanacağını gösterir.
Künye: Yargıtay 5. HD, E.2021/8009, K.2021/14027, T.20.12.2021.
Yeni Belgenin “Önceden Sunulamaması” Taraf İhmaliyle İlgiliyse İade Reddi Doğrudur
Tarafın ulaşıla(bile)cek nitelikteki belgesini yargılama sırasında özen yükümüne aykırı biçimde sunmaması, sonradan “yeni belge” iddiasına temel olamaz. Yargıtay, iade kurumunun olağan kanun yollarının ikamesi olarak kullanılamayacağını; “yeni belge”nin objektif imkânsızlık nedeniyle sunulamamış olması gerektiğini vurgulamıştır. Bu ölçüt, iadenin istisnai karakterinin korunması ve usul ekonomisinin güvenceye alınması açısından belirleyicidir.
Künye: Yargıtay HGK, E.2019/5-392, K.2022/1150, T.18.10.2022.
Tebligat Usulsüzlüğü İade Sebebi Değildir; Olağan Kanun Yolunda İleri Sürülmelidir.
Tebligattaki usulsüzlükler, kural olarak olağan kanun yollarının konusudur; iade sebebi yapılamaz. Yargıtay, HUMK döneminden beri süreklilik gösteren içtihatla, tebligat eksikliklerinin iade yerine temyizde (bugün istinaf/temyiz şikâyetleriyle) ileri sürülmesi gerektiğini vurgulamıştır. Böylece iade kurumu, olağan denetim alanına ait itirazlarla genişletilmeyerek istisnai niteliğini korur.
Künye: Yargıtay 11. HD, E.2004/11993, K.2005/9473, T.10.10.2005.
Süre Rejimi Hakkında: Öğrenme Tarihine Bağlı Üç Aylık Süre ve AİHM İhlalinde Tebliğ Esası
Yargıtay, HMK m.377’nin hak düşürücü niteliğini vurgulamakta; öğrenme–tebliğ–kesinleşme üçlüsünün doğru kurulmasını istemektedir. AİHM ihlali sebebinde üç aylık sürenin AİHM kararının tebliği ile başladığı; ayrıca on yıllık üst sürenin somut olayda aşılıp aşılmadığının titizlikle denetleneceği belirtilmektedir. Süre hesaplarındaki hata, iadenin usulden reddine yol açar.
Künye: Yargıtay 1. HD, E.2023/762, K.2024/1366; Yargıtay 11. HD, E.2021/3249, K.2022/1462; Yargıtay 6. HD, E.2024/618, K.2024/5228.
 
				



