İş Hukuku Bilirkişi Beyan Dilekçesi Örneği
Bilirkişi Kimdir?
Bilirkişi, belirli bir konuda uzmanlaşmış kişi veya kuruluşlardır ve hukuki anlaşmazlıkların çözümünde uzmanlık, teknik bilgi veya özel bilgi gerektiğinde başvurulan kişilerdir.
Bu terim, Türk Dil Kurumu’na göre bir anlaşmazlığı çözümlemek için kendisine başvurulan kişi, uzman veya ehli kişi anlamlarına gelmektedir.
Hukuk alanında ise bilirkişi, hakim veya savcının hukuki bilgisinin ötesinde özel ve teknik bilgi gerektiren durumlarda başvurulan konunun uzmanı kişi veya kuruluşlara denir.
Bilirkişiler, konunun uzmanı bireyler olabileceği gibi, konuyla ilgili kurumlar da olabilir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266. ve devam eden maddelerinde düzenlenen bilirkişi kurumu, hakim veya savcının çözümünü bilmediği, özel ve teknik bilgi gerektiren durumlarda görüş ve oyuna başvurulan kişi veya kurumlardan oluşur.
Yüksek Mahkeme, özel ve teknik bilgi kavramını geniş bir şekilde yorumlayarak, maddi gerçeğin şüpheye yer bırakmayacak şekilde çözümlenmesi için her konuda bilirkişinin görüş ve oyuna başvurulmasının gerektiğine dair emsal kararlar vermektedir. Bilirkişiler ve hazırladıkları raporlar, hukuk sistemimizde önemli bir yere sahip olup, yargılamaya ışık tutmak ve yön vermektedir.
İş hukuku alanında bilirkişilere başvurma, iş hukuku davalarında teknik veya uzmanlık gerektiren konularda bilirkişi raporu alınması anlamına gelir. İş hukuku uyuşmazlıkları, işçi hakları, iş sözleşmeleri, işe iade davaları, iş kazaları gibi konuları kapsar.
Ceza yargılamalarında uyuşmazlıkların çözümlenmesi de Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 63. maddesi, soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısı tarafından, kovuşturma aşamasında ise hakim veya mahkeme tarafından bilirkişi görevlendirilmesini düzenlemektedir.
Bilirkişi Raporu Nedir? Bilirkişi Raporunun Bağlayıcılığı Var Mıdır?
Bilirkişi raporu, mahkemelerde delil olarak sunulan ve davaya ilişkin teknik, bilimsel veya mesleki konularda uzman görüşünü içeren bir belgedir. Ancak hâkim veya mahkeme için bağlayıcı nitelikte delil teşkil etmez.
Hâkim, bilirkişi raporunu diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir ve kararını buna göre verir. Bilirkişilik kurumu, delillerin teknik unsurlarının belirlenmesi, içeriğinin anlaşılması veya değerlendirilmesi gibi süreçlerde bir araç olarak kullanılır.
Yargıtay, bilirkişi raporunu bağlayıcı bir delil değil, delillerin değerlendirilmesi sürecinde bir yol olarak görür. Bilirkişi, görevini tarafsız bir şekilde yerine getirmeli ve tarafsızlığı konusunda herhangi bir şüphe oluştuğunda hâkim tarafından reddedilebilir.
Bilirkişiye başvurulması, uzmanlık, teknik bilgi veya özel bilgi gerektiren durumlarla sınırlıdır. Cumhuriyet Savcısı veya hakim, konuyla ilgili kişisel bilgilere sahip olsa bile, uzmanlık, teknik bilgi veya özel bilgi gerektiren durumlarda mutlaka bilirkişiden görüş almalıdır. Bu şekilde, mevcut delillerin taraflar arasında tartışmaya açılmasının önüne geçilir. Ancak, genel bilgi veya tecrübeyle veya hâkimlik mesleği gerektirdiği hukuki bilgilerle çözümlenebilecek konularda bilirkişiye başvurulması gerekmez. Hukuk eğitimi almış kişilerin, ayrı bir uzmanlık alanı belgelendirilmedikçe bilirkişi olarak görevlendirilmeleri mümkün değildir.
Bilirkişi Yetkileri
Bilirkişi, adli veya teknik konularda uzmanlaşmış bir kişi olarak, hukuki süreçlerde önemli bir rol oynar. Bu uzmanlar, görevlerini yerine getirirken çeşitli yetkilere sahiptir.
İlk olarak, bilirkişi, incelemelerin etkin bir şekilde yapılabilmesi ve delillerin korunabilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını talep edebilir. Dosya incelemesi de bir diğer yetkidir. Bilirkişi, atandığı dava dosyasını inceleyerek konuyla ilgili bilgi edinir ve analiz yapar.
Bilirkişinin bilgi talebi yetkisi bulunur. Bu kapsamda, bilirkişi, şüpheli, sanık veya diğer ilgili kişilerin bilgilerine başvurabilir. Bunun için sorular sorabilir, ifadeler alabilir veya ek bilgi talep edebilir. Ancak, bu iletişim genellikle hâkim veya savcı aracılığıyla gerçekleşir.
Bilirkişi, uzmanlık alanı dışında kalan bir konuda daha fazla bilgi veya görüş almak için ek yardım alma yetkisine sahiptir. Bu durumda, diğer uzmanların katılımıyla toplantılar düzenlenebilir ve onların raporları, bilirkişi raporuna eklenir.
Son olarak, bilirkişi, gerektiğinde şüpheli veya sanığa doğrudan veya dolaylı olarak sorular yöneltebilir. Bu, ek bilgi alma veya açıklama isteme amacıyla kullanılan bir yetkidir. Ancak, bu iletişim genellikle mahkeme başkanı, hâkim veya savcı aracılığıyla gerçekleşir.
Bilirkişi, yaptığı incelemeler, analizler ve araştırmalar sonucunda elde ettiği bulguları, kullanılan yöntemleri ve uzman görüşlerini içeren bir rapor hazırlar. Bu rapor, mahkemelerde veya hukuki süreçlerde delil olarak sunulabilmektedir.
Bilirkişi Beyan Süresi Kaç Gündür?
Mahkeme, bilirkişiye raporunu hazırlama için makul bir süre tanır. Bu süre, beyan süresi olarak adlandırılır ve bilirkişinin dosyayı incelemesi, gerekli araştırmaları yapması, analizleri tamamlaması ve sonuçları rapor haline getirmesi için yeterli zamanı içermelidir. Beyan süresi, mahkemenin iş yoğunluğu, davanın karmaşıklığı ve diğer faktörlere bağlı olarak değişebilir.
Bilirkişi, belirlenen beyan süresi içinde raporunu hazırlamalı ve mahkemeye sunmalıdır. Rapor, bilirkişinin inceleme sonuçlarını, bulgularını, kullanılan yöntemleri, analizleri ve uzman görüşlerini içermelidir. Raporun açık, tutarlı ve sağlam bir temele dayandırılmış olması önemlidir.
Mahkeme, bilirkişi beyan süresine uymayan durumlarda çeşitli yaptırımlar uygulayabilir. Bunlar, beyan süresini uzatma, raporu dikkate almama veya alternatif bir bilirkişi atanması gibi olabilir. Bu nedenle, bilirkişi raporuna beyan süresine titizlikle uyulması önemlidir.
İş Hukuku Bilirkişi Raporu Beyan Dilekçesi Hangi Mahkemeye Sunulmalı?
Bilirkişi beyan dilekçesi iş hukuku davasının görüldüğü mahkemeye, yani İş Mahkemeleri’ne sunulmalıdır. İş Mahkemeleri, Türkiye’de iş hukukuyla ilgili uyuşmazlıkları çözen ve işçi ve işveren arasındaki ilişkileri düzenleyen mahkemelerdir.
İş hukuku davaları, işçi hakları, iş sözleşmeleri, işçi tazminatı, işe iade davaları gibi iş hukukuyla ilgili konuları kapsar. İşçiler ve işverenler arasında çıkan anlaşmazlıkların çözümlendiği bu tür davalar genellikle İş Mahkemeleri’nde görülür. İş Mahkemeleri, iş hukuku konusunda uzmanlaşmış yargıçlardan oluşur ve iş hukukuna ilişkin yasal düzenlemeleri uygular.
Dolayısıyla, bir iş hukuku davasında bilirkişi olarak görev almak isteyen bir kişi, bilirkişi beyan dilekçesini İş Mahkemesi’ne sunmalıdır. Dilekçe, davanın görüldüğü mahkemeye hitap ederek, başvuranın iş hukuku konusundaki uzmanlığını ve bilirkişi olarak atanma talebini içermelidir. Mahkeme, dilekçeyi değerlendirerek uygun gördüğü takdirde başvuruyu kabul edebilir ve bilirkişiyi atayabilir.
İş Hukuku Bilirkişi Beyanı Dilekçe Örneği
… İŞ MAHKEMESİ H KİMLİĞİ’ NE
Dosya Esas No:2023/…
(BEYAN VE İTİRAZDA
BULUNAN)
DAVALI : ..
VEKİLİ : Av. …
DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
KONU : Bilirkişi raporuna ve ıslaha karşı beyan ve itirazlarımızın sunulmasından ibarettir.
AÇIKLAMALAR :
1. BİLİRKİŞİ RAPORU, HUKUKA VE YASALARA AYKIRI OLDUĞUNDAN VE BÖYLECE HÜKME ESAS ALINAMAZ DURUMDA OLDUĞUNDAN, SÖZ KONUSU RAPORU KABUL ETMİYORUZ. Şöyle ki;
2. Bilirkişi raporunun hizmet akdinin niteliği ve feshi başlıklı bölümünde davacının iş akdinin azil sureti ile fesih edildiği gerekçe olarak da şirketi zarara uğrattığı gösterilmiş ibaresinden sonra ancak fesih aşamasında fesih gerekçelerinin haklı neden oluşturup oluşturmadığının ispat yükünün davalı müvekkilde olduğunun buna karşın davalı taraf olarak dosyaya teftiş, denetim raporu, kesinleşmiş yargı kararı ya da tespit hükmünde yargı kararı vs sunulamadığı bu sebeple de azlin geçerli sebebe dayandırılamadığından 4857 sayılı yasanın 17. maddesi hükmüne aykırı ve usulsüz bir fesih olduğu tespiti yer almıştır.
Her şeyden önce bu tespit evvelce dosya kapsamında tarafımızca talep edilmiş olan davacının sanık olarak yargılandığı ceza dosyalarının bekletici mesele yapılması gerekliliğini bir kere daha ortaya koymaktadır. Zira davacının şirketi zarara uğratması iş yargılamasında da varılacak hükmün esasına doğrudan taalluk etmektedir. Bu açıdan bilirkişi raporunda da görüldüğü üzere bu husus değerlendirmeye tabi tutulmaya ihtiyaç görülmüştür. Demek ki davacının müvekkil şirketçe azli hususu elbette takdiri sayın mahkemeye ait olmak üzere herhangi bir rapor veya yargı kararında varılacak sonuca özellikle beraat veya hüküm giymeye bağlı olacaktır.
3. Yargıtay HGK, 03.03.1999 tarih ve E.1999/9–124 – K.1999/131 sayılı kararında davacının iş akdinin feshine sebep olan eylemi sebebiyle, aleyhine ceza davası açıldığından; kıdem tazminatı talebi hakkında bu davanın sonucu beklenerek ona göre karar verilmesi gerekir sonucuna varmıştır. Yine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 06.06.1994 tarih ve 1994/3809 E. ve 1995/8607 K. Sayılı kararında ceza mahkemesince verilen mahkûmiyet kararının ve ceza davasında tespit edilen maddi olguların hukuk hâkimini bağladığı tespitini yaparak iş yargılamasında davacı bulunan kişi hakkında açılan kamu davasının sonucunun ve kesinleşmesinin beklenmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. Aynı dairenin bu konuda benzer birçok kararı mevcuttur. Tarafımızca dosyaya incelenmesi talebi ile bildirilen ceza dava dosyalarının konusu davacının genel müdürlük işi ile ilgili eylemlerle alakalı ve suçun mağduru müvekkil şirkettir. Yani müvekkil şirketin zarara uğrama olgusu aşikârdır. Bu sebeple az önce ifade edilen Yargıtay kararları doğrultusunda söz konusu ceza yargılamasının tamamlanması ve verilen hükmün kesinleşmesi beklenmelidir. Bu anlamda bilirkişi raporunda yer alan ispat yükünün müvekkil şirkete ait olduğu ve bu doğrultuda kesinleşmiş bir karar sunulamadığı gerekçesi mesnetsiz kalmaktadır.
4. Her ne kadar azil tarihi itibari ile olmasa da sonradan dosyaya sunulan ceza davası dosyası içerikleri(… Ağır Ceza Mahkemesi 2023/… E.; 2023/… E.) ve bu dilekçeye ekli olarak henüz temin edebildiğimiz ve fakat evvelce mahkemenize bildirdiğimiz ceza dosyalarından … Ağır Ceza Mahkemesi 2023/… E. sayılı dosyanın da eki olan teftiş raporunu da bu dilekçeye ekli olarak sunuyoruz. Bu açıdan sunulan bu yeni evrakla yeni bir bilirkişiden özellikle hizmet akdinin feshi hususunun özellikle sorularak rapora bağlanmasını talep ediyoruz.
5. Daha önce de zikredildiği gibi azil tarihi itibari ile olmasa da dosyaya sunulan ceza dava dosyası içerikleri ve teftiş raporu davacının genel müdürlük dönemini kapsamaktadır. Bu açıdan sonradan sunulmuş olsa dahi hakkında ceza davası devam eden bu ciddi iddiaların giderilmesi sadece Yargıtay uygulamasının değil hakkaniyetin de bir gereğidir. Yine yeni yönetim kurulu şirketi devraldığında normalin üstünde bir borçla devralmış bu husus gerek cevap dilekçemize ekli sunulan evrak içeriği(mizan ve muhasebe kayıtları) ile gerekse devralan Genel Müdür’un tanıklığı ile sübut etmiştir.
6. Ülkemizdeki gerek idari gerekse cezai teftiş, soruşturma ve yargılama usulü ve şartları dikkate alındığında sistem gereği zaten azil tarihi itibari ile bir rapor veya tespit hükmü ve kesinleşmiş yargı kararı sunmak imkânsızdır. Somut olayımız ele alındığında davacının göreve başladığı tarihin hemen ertesi günü başlayacak bir teftiş veya soruşturma süreci kovuşturma aşaması da dikkate alındığında seneler süreceğinden ve büyük bir ihtimalle de davacının görevden ayrıldığı tarihe kadar tamamlanamayacağından bu nevi bir nihai karar veya tespit hükmünü azil kararına istinaden fesih aşamasında dosyaya sunabilmek imkânsızdır. Bu açıdan bakıldığında öncelikle mahkemenin konunun önemine binaen bekletici mesele talebimizi kabul etmesi her halde de dosyaya bu dilekçe ile sunulacak olan teftiş raporunu yeni belge kabul ederek ve bu belgenin de dikkate alınarak bu hususta farklı bir bilirkişiden yeniden rapor alması gerekir. Nitekim Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 18.10.1997 tarih 1997/17431 E. ve 1999/ 123 K. Sayılı kararında şu tespitlere yer vermiştir. Buna göre, “ Davacının… işvereni zarara uğrattığı sebebiyle işine son verildiği anlaşılmaktadır. Aynı olaylar nedeniyle davacı işçi hakkında hizmet sebebiyle görevi kötüye kullanmak suçundan kamu davası açılmış olup yapılan yargılama sonunda delil yetersizliğinden beraatına karar verilmiştir. İşveren tarafından gerçekleştirilen hizmet akdinin feshinin haklı nedene dayanıp dayanmadığı sorununun öncelikle çözümlenmesi gerekir. Beraat kararı delil yetersizliğine dayandığı için bu davaya etkili olduğu sonucuna varılamaz. Davalı işveren feshe neden olan olayla ilgili belgeleri dosyaya sunmuştur. Muhasebe işlerinden anlayan bir bilirkişi marifetiyle bu belgeler üzerinde ve gerektiği takdirde işyerindeki defter ve kayıtlar üzerinde inceleme ve araştırma yaptırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Eksik inceleme ile ihbar ve kıdem tazminatı isteklerinin de hüküm altına alınması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.” Görüldüğü gibi kamu davasının konusu olan eylemlerin niteliğine göre bundan anlayan bir bilirkişinin dosyayı incelemesinin gerekliliği Yargıtay kararında vurgulanmış, konunun sadece iş kanunu hükümlerine göre yapılacak hesaplama ve tespitlerle sınırlı bir çözüme kavuşturulmasını yeterli görmemiştir. Bu yönleriyle bilirkişinin tespitini kabul etmiyor bu konuda yeniden değerlendirme yapılmak üzere bekletici mesele talebimizin de tekrar altını çizerek farklı bir bilirkişiden görüş alınmasını talep ediyoruz.
7. Bilirkişi raporunun ücret alacağı başlıklı kısmındaki tespitler de tarafımızca kabul edilemez. Zira tanık beyanları dikkate alındığında ki … tarihli celsede davacı da bizzat söz alarak kendisine yapılan maaş ödeme usulünün elden ödeme şeklinde olduğunu kabul etmiştir. Bu husus davacının söz konusu dönemlerde genel müdür sıfatı ile en ve hatta tek yetkili amir olduğu ve ita amiri durumunda olduğu hatırlanmadan es geçilmiştir.
Ödemelerin şirketlerde elden yapılması olağan bir durum değildir. Bu işverene ispat açısından ilerleyen süreçte zorluklar çıkaracaktır. Olağan olmayan bu ödeme şeklinin ise yegâne sorumlusu o dönemde en yetkili ve bu konuda sorumlu amir olan davacının kendisidir. Yine bu ödemelerin yazılı belgeye bağlanması muhasebeleştirilmesi sorumluluğa da o dönem itibari ile davacıya aittir. Bu sebeple davacının kendi yetki ve sorumluluğunu yerine getirmediği fiillerinden bir başka deyişle ihmal veya kusurundan faydalanamaması gerekir. Dosyada davacının kendi beyanından başka bu ödemelerin yazılı belgeye bağlandığını gösteren bir kanıt mevcut olmadığı gibi vakıa şeklinde mahkeme huzuruna gelen bu olayın … tarihli celsede davacının genel müdürlük döneminde muhasebeci olarak çalışan ….’ ın beyanıyla yazılı belgeye dayandırılmadan sadece elden alındığı sübut etmiş durumdadır. Bu hususların dikkate alınmadığı ücret alacağına ilişkin bilirkişi tespitlerini kabul etmiyoruz.
8. Ayrıca söz konusu bilirkişi raporunda tanık beyanları taraflı bir şekilde ele alınmış ve ispatı ancak başkaca delillerle mümkün olan konularda dayanak gösterilmiştir. İtiraza konu bilirkişi raporunda, davacı tanıklarının hükme esas alınamaz beyanlarına göre, kanaat bildirilip, hesaplama yapılmış olması, hukuka ve yasalara aykırı olmakla, hükme esas alınamaz.
9. İtiraza konu raporun, izne hak kazanma ve izin süreleri konusundaki tespitleri de tarafımızca kabul edilemez ve hükme esas alınamaz durumdadır. Bu konudaki yetki ve karar mercii de o dönemde genel müdür olan davacıya aittir. Bu yetki verme sorumluluğuna ilişkin ihmal ve kusurundan kendisinin faydalanması mümkün değildir.
10. Bilirkişi raporunun … yılına ilişkin ikramiye alacağı yönünden yapmış olduğu tespitler de tarafımızca kabul edilemez. Bir an için böyle bir ikramiye alacağı hesabı yapılması gerektiği düşünülse dahi ikramiye tutarı brüt maaş olarak tespite yansıtılmış olduğundan bunun net ücret olarak hesaplanması gerekir. Ayrıca brüt ücretin nasıl hesaplandığına ilişkin bir tespite de raporda yer verilmemiş sadece rakamsal olarak yapılan sonuç yansıtılmıştır. Bu yönleriyle söz konusu hesaplama usulü ve varılan rakamsal sonuç hatalıdır.
12. Bilirkişi raporunun asgari geçim indirimine yönelik tespitleri de tarafımızca kabul edilemez ve hükme esas alınamaz durumdadır. Asgari geçim indirimin davacı lehne şartları oluşmamıştır.
13. Ayrıca davacı vekilinin dosyaya sunmuş olduğu ıslah dilekçesi de kabul edilemez durumdadır. Davacı tarafın ıslah dilekçesinde yer alan faiz başlangıç tarihleri net olarak ifade edilmediği gibi haksız bir şekilde temerrüt tarihinden itibaren faiz talep edilmiştir. Yine istenen faiz türleri açısından ve zamanaşımına uğramış alacaklar bakımından da söz konusu ıslah dilekçesine itiraz ediyoruz.
14. Son olarak, gerek bilirkişi raporunun ve gereke davacı vekilinin sunmuş olduğu ıslah dilekçesinin aleyhimize olan tüm kısımlarını kabul etmediğimizi de beyan ediyoruz.
NETİCE VE TALEP : Bilirkişi raporu ve ıslah dilekçesi hakkında beyan ve itirazlarımızı sunar, itirazlarımızı karşılar mahiyette farklı bir bilirkişiden ek bilirkişi raporu aldırılmasını, bil vekâle saygılarımızla arz ve talep ederiz.
Davalı … Vekili
Av.Çağrı AYBOĞA